ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : EDEBİYAT / TENKİD
Okunma Sayısı: 2784
Yazar: Mahmut Avcı
ŞİİR BU KADAR EDEPSİZ OLMAK ZORUNDA MI?

Şiir çetecilerine taşlar

Şair Mahmut Avcı şiir ortamını kirletenlere çokça kızmış. Demediğini bırakmamış dersek abartmış oluruz ama bir iyi laf koymuş...

Bir şiirin içeriğine müdahil olmak hiç şüphesiz kimsenin haddine değildir. İsteyen çiçek bahçelerinde gezinir, dileyen necaset içinde yüzer. Neyse ki iki durum için de ziyadesiyle örnekler mevcuttur Modern Türk Şiiri havzasında… Ancak bir okuyucu olarak meselenin daha iyi betimlenilmesi açısından “çiçek şairi” ya da “fosseptik şairi” ibarelerini yakalarına yapıştırırım. Yakışmış da olur, zannımca… Şairin içeriği belirlemede özgür olduğu kadar özgürümdür o vakit isim vermekte.

Kendi vicdanlarında tanımlanmış gruba dâhil olmayanlardan af dileyerek devam ediyorum yazıma. Hiç de öyle kuramsal olma çabasındaki çakma entelektüel bir üslup kullanmayacağım. Kıymetli şeyleri kıymetle söylemek gerek çünkü.

Bu yazıyı yazmaya iten saikleri tek tek saymaya kalksam emin olun onlarca sayfa karalamak gerekecek. Bir kaç başlıkta, edebiyat adına nasıl bir seviyesizliğin yaşandığını, şiir yazan adamın nasıl ötekileştirildiğini ve böylece kokuşmuşluğun hatlarını göstermeğe çalışacağım. Ama tek bir isim zikretmeyeceğim, herkes ne halt ettiğini çok iyi bilir.

Şiir yapmak

“Okunmak için olmayan şiirini sakla, hatta götür annenin çeyiz sandığına göm. Kimse anlamıyor şiirden zaten! Şiiri neden sürüyorsun ki namluya, kendini sür, afiş yap! Köşelerdeki ağabeylerle tanış, bir internet sitesi kur. Şiirin zaten bunun aracı değil mi? Sonra o büyük filozof edalarınla parlat dediklerini! Çok şeyler okumuş, özümsemiş, şiiri bitirmiş(!) gibi yap! Agresif olmayı da unutmayasın ha! Öyle ulu orta da konuşma herkesle! Her şey konuşulamasın seninle!”

Şiirin, ruhun üstüne inen bir ak bulut olmaklığını yitirdiği şu günlerde, şair dediğin adam artık “iş” çıkarıyor. İcabında, geleneğin de ışığında şiir yapıyor! Şiir yazmıyor şair, Edison ile buluş yarışında.

Adam masanın başına kuruluyor, açıyor sözlüğü, torbadan kelime çekiyor. Bir kaç dizeyi de malum gazetenin dördüncü sayfasından alıyor. Ey sevgili lotocu bakar mısın! Söyle bakalım, şu son dakika top kimde, ofsayta kim düştü! Ooo farklı olmak iyidir bu da iyi geldi. Bu top işinde, iyi buluşlar çıkıyor vesselam!

Cinayet ve kirli sokak edebiyatını da biraz kenarından koyalım. Haliyle sokaklarımız da pek tekin değil! Bir kaç yabancı kelime (sert seslilerden müteşekkil olanından özellikle) dictionary’den cafcaflı bir başlık attık mı değme keyfine…

Dur, daha küfretmedin şiir bitemez! Dün modaydı n’olduysa Amerika'yı unuttun, neyse…

Nasıl da unuttun son ayrıldığın kızı, daha onun ayıplarını sıralayacaksın. Biçim de önemli tabii ki, sayfayı kalabalık tut, saçma sapan deme dizeler uzun olsun. Zaten dize mi kaldı nesir yap gitsin. Bir de unutmadan “rap” havası ver kışkırtıcı olur şiir, yeni bir tür diye isim verirler ihya olursun. Kırdın döktün bak: Komedi komedi komedi.

Şiirin; ruh ve duyuşun değil salt basit aklın ürünü olduğunu bağıra çağıra iddia ediyorlar. Söylediklerinde kendi şiirleri minvalinde haklılar, çünkü kendi “iş”lerini şiir sayınca yargıları doğru oluyor. Yazı yazabiliyor olmaları, yazdıklarınının şiir olduğunu iddia etmeleri için yeterli oluyor.

Yine de ümidim var. Hepsi değil ama, bir kaçı için ilerde bir gün şiire döneceklerine dair içimde bir his var.

Ben yaptım imge oldu

Şiirin iç kaynakları ile ilgilenmek akıllarının ucundan geçmiyor. Çünkü şiir onları çağırmıyor kâğıda, onlar iş çıkarmak adına kelimeleri çağırıyorlar şiir dedikleri düzmece alana. Sokağa bir çeşit sır faş ediyorlar, oysaki oluşturdukları iskelet prospectus tanımcılığından ileri gitmiyor hiçbir zaman. Ne soyutlama ne de somutlama, çağrışım ya da ötesi, müziğin ifadesi olarak araçlar ve zikretmediğim ifade biçimleri, metinlerinde hırdavatçı levazımatı gibidir. Kendi içlerinden değil dışarıdan tedarik edilmektedir. Ya da edildiği zannedilmektedir.

Anlamsızlığın dip yaptığı yerde adam, imge yaptığını iddia ederek kendini savunmakta. Dıdısının dıdısını getirip ebesinin kaşına koymakta. Kırk dereden su getirmek kâfi gelmiyor şiire ulaşmaya. Vuuu! Farklı söyledin mi yetiyor, anlamsız olduğu pek önemli değil zaten. “Şair burada ne demek istemiş?” sorusu yok mu hele ki! Tüm zincirlerini kırmış o şair adamcağıza, “Sen sırrını denize at, bizim dalgıçlarımız var çıkarırlar.” mı demiş bilemiyorum, kimse kulağımıza fısıldamadı böyle şeyler.

“Ben yaptım oldu” diyorlar, “ayakkabında toz var” diyemiyorsun adama.

Dilin en önemli yozlaşma ayağını şair(sözde) oluşturuyor. Direncini kırıyor dilin. Türlerin geçirgenliği şairin haklı bahanesi olurken; dillerin geçirgenliği ile Anadolu Türkçesini değil, bilgisayar Türkçesi –çeviri Tükçesi kullanıyor şair.

Modern şair mi, özgür hayvan mı?

Her şey bu kadar şiddetle insana saldırıyorken, bir de şiirin saldırısı nasıl kabul edilebilir!

Sevgiliye şiir yazılmayacak bir ortama doğru gidiyoruz, sanki artık kimsenin bir çocuğu yok. Kimsenin çiçek kokusu almışlığı olmamış. Ağlamayı unutmuş insan, şair artık bir kalp taşımıyor. Sakın lirik deme, taşlarlar seni. Kimse sabunla yıkanmıyor, toprağa basmıyor kimsenin ayakları.


O güzel insandan geriye her geçen gün kabalaşan, bir hayvan peyda oldu. Agresif, bencil, arzuları ve tatminlerinden başka sermayesi olmayan bir üretici yaratık kaldı.

Hiç şüphesiz cinsellik şiirin vazgeçilmez konularından biri. Çok güzel örneklerini okuduk. Cemal Süreya’dan, Sezai Karakoç’tan en temizini (mahremin sanırsın).

Modern şairin takla attığı alanlardan biri de cinselliğin şiirde kullanılış biçimidir. Cinsel herhangi bir unsurun, sözcüğün hayvansal bir edim ya da organ kullanımından öteye geçmediği çokça görülmekte. Şair, böyle yapmakla neyi amaçlamaktadır? Sanatsal olan, şiirsel olan kısım neresidir kestirmek mümkün olmuyor. Be hayvan o organ yalnız sende mi var, uluorta ne tutuyorsun, demekten kendini alamıyor insan. Oysa hayvanlar sanat icra edemez bunu herkes kabul ediyor.

Sınırsız ifşa, pornografik düz anlatım şiir denen o ucubenin gelip orta yerinde durunca, sen git başka türlü rahatla, şiir senin için doğru yol değil, bu iş harcın değil. Sen ya soyunmayı şöhretin kapısı sanan o sefil kızcağızın durumundasın, ya da zihni bulanmış sokak maymunusun, zil sesi seni coşturuyor. Yaptığın şey şiir dansına hiç bir şey katmadığı gibi, şiiri kirletiyorsun.

Hasta ruh, ey sapkın, selam vereceği bir tek dostu olmayan bar müdavimi, şiiri gavur olan sözde dindarımsı, selam çakmaya devam et uluslararası piyasaya. Sen, öz benliğinin çatısı altına dahi girememiş namperest sefil tip. Acıyorum doğrusu sizlere. Bohem arızalı sanatçı ayakları bile sizi temiz göstermeye yetmiyor. Sizin acılarınız yok, dününüz olmadı, yarına kurgunuz yok. Sizin toplumsal bir kaygınız yok, sizin insana dair bir derdiniz yok, sizin iğrenç saplantılarınızdan öte hiç bir şeyiniz yok. Böceklerin üşüştüğü bu bataklığı derinlik sanıyorsunuz.”

Çok az da olsa yüz akı olan şiirler de yazılıyor. “Şükür, diyorum, şükür ki insan nesli şairler henüz tükenmedi.”

İsimler çöplüğü

Sonra sizin camianızda isimler de bir garip yayılıyor. İlişkileriniz, yataklarınız, yemek masalarınız çoğaltıyor çoğaltıyor sizi... Onlarcanız birbirinizin yüzlerine aşinasınız. Şair bilirsiniz birbirinizi, ancak bir şiirinizi diğerine okutabilmiş değilsiniz. Sevmezsiniz de birbirinizini, garip! İsminiz öyle büyük ki ah anlatamam! O kalabalıkta görünmüyor şiiriniz. O zaman siz niye birliktesiniz Allah aşkına?

Karanlık birer nokta olarak ezberinizde duruyor birbirlerinizin isim(cik)leri. Siz demişsem, hem deistsiniz, hem ateist, hemi de islamist… Lobinize hayran olmamak elde değil; ırk, sınıf, inanç ayrımı yok sizde maşallah!

Bir kez çeşitli hilelerle ürün yayınlatmayı başardığı dergiye, piyasa turunu tamamlamadan selam dönmeyen sözde şair, senin derdin ne? Ne yapmaya çalışıyorsun. Yedisinde neysen yetmişinde de hala aynısın.

İhmal etme sakın, yoksa o da seni unutur. O uzaktaki arkadaşının, hiç okumadığın kitabına bir tanıtım yaz, “şair burada ne güzel saçmalamış” anlamına gelen şeyi, fiyakalı söyle zaten yazmak artık senin işin, eveleyip gevele, okunmuş bir kitabı anlatır gibi yapmak zor olmasa gerek.

Hey sen diğeri! Şiir felsefesi üzerine yazdıklarını herkes okuyor merak etme, sen yeni akımlar uydurmaya devam et. “Optirik şiir”dir yaptığım de mesela… Ya da “aruz”un yaşayan üç atlısını keşfedebilirsin. Aruzla yazıyor olamamaları seni düşündürmesin. Dostlarından olsun kâfi. Biz söylemediklerini anlarız. Çakma eleştirmenim benim, sen iliştir biz sana kanarız!

Sözün hitamında...

Şimdiye dek şiirimizin cerahati ile oynadım, yol göstermek haddim değil, elbette büyük ustalar var. Bam tellerine dokununca onlar da bir şeyler söyleyeceklerdir. Benim yapmaya gayret ettiğim şey Bolu-Düzce yolunu tıkayan eşeklerin eğilip kulağına bir şeyler fısıldamaktı. Sürç-i lisan ettikse edepli okuyucudan af dileriz…

Bunca çirkinlikten haberdar olmamız da gösteriyor ki; günahımız, en az onların yarısı kadardır. Çünkü kirlidir, cellâdın elleri.

Mahmut Avcı bin derd ile yazdı

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Mahmut Avcı
30-01-11
E mail: dünyabizim.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ŞİİR BU KADAR EDEPSİZ OLMAK ZORUNDA MI?
Online Kişi: 23
Bu Gün: 27 || Bu Ay: 6.017 || Toplam Ziyaretçi: 2.214.885 || Toplam Tıklanma: 52.115.102