ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / CEMİL MERİÇ'TEN SEÇMELER
Okunma Sayısı: 5284
Yazar: Harun ŞAHİN
CEMİL MERİÇ'TEN SEÇMELER (Bir İmparatorluğun Anatomisi)

                  BİR İMPARATORLUĞUN ANATOMİSİ1

Kaçanlar2: “Boğuluyoruz”, diyorlar…“Memleket bir zelzele arefesinde. Gitmek, kaderin hatalarını düzeltmektir. Cangıldan3 şehire, kasırgadan limana kaostan tarihe kaçış.”

Yükseliş devrinde aydın, toplumun herhangi bir ferdidir: zevkleri ile, zilletleri ile, mukaddesleri ile. Ne imtiyazı vardır, ne imtiyaz4 peşindedir.

Tanzimat, Bâbıâli’nin5 Avrupalılaşması. Bürokrasi, halktan da, saraydan da kopar. Aydın da bürokrattır, hem de çok nazlı, çok hassas, çok hercâî6 bir bürokrat.   

‘Hâkim ideoloji, hâkim sınıfın ideolojisi’ diyor kitap. Osmanlı ülkesinde hâkim sınıf, Fransız ve İngiliz burjuvazisi. Sarayın direnişi azaldıkça kapitalizm, taarruzunu yoğunlaştırır: keşişler7, mektepler8, mürebbiyeler9, mason locaları10… Osmanlı Bankası11, nişanlar12, sefaret13 baloları ve Beyoğlunu zevk panayırına çeviren şuh14 aktrisler.

Aydın, batan bir gemidedir. Ufukta rüyaların en muhteşemi: Avrupa. Servetin, şöhretin, şehvetin daveti. Azgın iştihâları15 vardı intelijansiyanın ve bu masal hazineleri kendisini bekliyordu. Avrupalı dostları lütufkârdılar. Karşılık olarak biraz “ihanet”istiyorlardı sadece.

Halk oynanan oyunu seziyordu, insiyaklarıyla16. Ve maziye   sığınıyordu; maziye, yani hatıralarına, mukaddeslerine. Tek ümidi kalmıştı: saray. Ve saray çatırdıyordu.

Aydın için padişah, kendisini dünya zevklerinden ayıran bir hâil17 idi. Padişah olmazsa, Avrupa’nın emrinde ve Avrupa’nın inâyetiyle18 kendisi yönetecekti devleti. Hürriyetçiydi, terakkiciydi, medeniyetçiydi. Halkı savaşa hazırlamak mı? Hangi halkı? Ne savaşı?  Kime karşı savaş?

 

 


1 Bu Ülke. İletişim Yayınları, İstanbul 1996.s.135-136

2 Kaçanlar: Cemil Meriç eserlerinde “kaçanlar” kelimesini çok sık kullanır. :Bu kelime ile Tanzimat sonrasında Avrupa'ya, özellikle Paris ve Londra'ya giden, orada kurdukları cemiyetlerle ve çeşitli yayınlarla Osmanlı yönetimi aheyhine faaliyetlerde bulunan  Yeni Osmanlıları ve Jön Türkleri kasteder. Yeni Osmanlı düşüncesini ve devamındaki Jön Türk hareketini bir paragraflık bir metin ile izah etmek zor. Mevzu ile alakalı bir olarak Cemil Meriç’i dinleyelim: “Birer çocuktu Genç Osmanlılar… yaramaz, serkeş. Mefhumlar ve müesseselerle oynuyorlardı. Mehlika Sultan’a âşık yedi gençtiler. Meçhulü arıyorlardı, meçhulü ve mutlakı. Sonunda hepsi uslandı. Kanatları yorgun, kalpleri yaralı yurda döndüler. Gurbet kocatmıştı genç şahinleri… Gurbet ve tecrübeler. “Bir de Yahya Kemâl’e kulak verelim: “Mehlika Sultan’a âşık yedi genç/ Gece şehrin kapısından çıktı;/ Mehlika Sultan’a âşık yedi genç/ Kara sevdâlı birer âşıktı. ...Mehlika’nın kara sevdâlıları/ Vardılar çıkrığı yok bir kuyuya,/Mehlika’nın kara sevdâlıları/ Baktılar korkulu gözlerle suya. Su çekilmiş gibi rü’yâ oldu!/ Erdiler yolculuğun son demine;/ Bir hayâl âlemi peydâ oldu,/ Göçtüler hep o hayâl âlemine."

3 Cangıl: Cengel. Kelime Türkçe’de kargaşa ve karışıklık manasına gelecek şekilde mecaz anlamıyla kullanılır. Asıl manası şu: Otlarla ve sık ağaçlarla örülü Hindistan ormanlarına verilen ad.

4 İmtiyaz: Ayrıcalık, başkalarına tanınmayan husûsî haklar.

5 Babıâli: Osmanlı Devleti’nde sadrazamlık binası, paşa kapısı. Babıâli "yüce kapı" manasına gelmektedir. Osmanlı’da padişah ve sadrazam sarayı, devlet ve hükümet dairesi manasında kullanılmıştır. İslam ve Türk tarihinde birliğin ve kuvvetin temsilcisi olarak kabul edilen devletin ve hükümetin merkezleri yüksek ve yüce olarak bilinmiş, buralara aynı manada olmak üzere Dergah, Bab-ı Saray, El-Bab-üs-Sultaniye, Bab-ı Hümayun, Bab-ı Ali, Bab-ı Asafi ve Paşa Kapısı gibi isimler verilmiştir. Metinde geçen manaya dönecek olursak: İstanbul’da Babıâli semtinde oturan gazetecilerden dolayı Türk basını ve özellikle İstanbul basını bu ad ile anılmış ve yaygın şekilde kullanılmıştır.

6 Hercai: Bir hususta kararlı olamayan, kararsız.

7 Keşiş: Hıristiyanlarda, manastırda yaşayan, hiç evlenmemiş papaz, karabaş rahip.

8 Mektepler: Misyoner okulları. Osmanlı Devleti, birçok millet ve kültürü ihtiva ettiği için Türk ve Müslaman  olmayan azınlıklara kendi okulunu açma fırsatı vermişti.  Azınlık okulları,  patrikhaneler ve hahamhaneler aracılığıyla bağımsız olarak yönetilirdi. Bu okullar, genellikle kiliselerin yanında ona bağlı olarak açılırdı. Fener Rum Papaz Mektebi, Heybeliada Papaz Mektebi, Musevi Asri Mektebi gibi.

Bunun dışında, Avrupalı devletler de kendi politik çıkarlarına uygun düşen herhangi bir Osmanlı azınlığını koruma bahanesiyle okullar açıp menfaat sağlamayı hedeflemişlerdir. Fransız Saint Benoit, İngilizler Beyoğlu Kız lisesi, Nişantaşı İngiliz Erkek Lisesini ve Amerikan  Robert Koleji gibi. Osmanlı Devleti’nin parçalanmaya başladığı son yıllarda azınlık ve yabancı okulları, başta din ve mezhep propagandası yaparak misyonerlik merkezi  ve  öğretmen kisvesiyle papazların ve casusların bir üssü haline gelmiştir.

9 Mürebbiye: Kendisine bir çocuğun eğitim ve bakımı verilmiş olan kadın. Türk sosyal hayatında mürebbiyeliğin ortaya çıkışı, Tanzimat’tan sonra olmuştur. Tanzimat döneminde, tahsil için yeni ve yabancı okullara ilgi giderek artar. Bununla birlikte özel eğitim ve özel ders de giderek yaygınlık kazanmaya başlar. Zengin, hatta orta halli aileler, çocuklarının tahsil ve terbiyesini tutulan özel hocalar ile, yani mürebbiyeler ile gerçekleştirir. Konakta kalan ve ailenin bir mensubu haline gelen mürebbiyeler, çoğunlukla Fransız’dır. Yabancı dili gereği gibi ve yeteri kadar öğrenebilmek, karşımıza çıkan yeni, yabancı ve yalancı Batı medeniyetine kolayca adapte olabilmek gayesiyle mürebbiyelere aşırı ihtiyacımız vardı tabii ki. Bu mürebbiyeler, çocukları küçük yaştan itibaren başta yabancı dil olmak üzere, musiki, el sanatları ve daha da önemlisi Batılı terbiye gibi hususlarda yetiştirmeye çalışırlar. Böylece Türk sosyal hayatına bir mürebbiyelik meselesi girer. Zamanla mürebbiyeler Türk edebiyatının da malzemesi haline gelir. Tanzimat ve sonrasında bir çok eser mürebbiye konusunu işlemiştir.(Mesela Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Mürebbiye adlı romanı)

 10 Masonluk: Üyelerinin  (biraderler veya kardeşler) birbirlerini işaret ya da sembollerinden tanıdıkları ve sırlarını saklı tutmaya yemin ettikleri dünya çapındaki Yahudi teşkilatı. Mason Locası: Çeşitli aşamalardaki masonlardan oluşan grupların her biri.

11 Osmanlı Bankası: İngiliz-Fransız ortak grubu tarafından Türkiye’de kurulan yabancı sermeyeli banka. 1863’de Bank-ı Osmânî Şâhâne adıyla kuruldu. Türkiye’nin en eski bankası olan bu kuruluşun Türkiye dışındaki adı: Banque Ottomane’dir.

12 Nişan: Bir hizmetten dolayı verilen madalya.

13 Sefaret: Sefirlik, büyükelçilik, sefarethane.

14 Şuh: Neşeli, hafif meşrep kadın.

15 İştiha: Aşırı istek, iştah, şehevâni istek ve arzular. Ahmet Haşim’i hatırlayalım: “Sana yalnız taze ince bir kadın/ Bana yalnız eski bir budala diyen bu günkü beşer/ Bu sefil iştihâ, bu kirli nazar/ Bulamaz sende bende bir mana…

16 İnsiyak: İç güdü.

17 Hâil: Engel.

18 İnâyet: İyilik, kayra, atıfet, ihsan, lütuf. Fuzûlî ile süsleyelim: “Az eyleme inayetini ehl-i dertten / Yani ki çoh belâlara kıl müptelâ beni”

Yazar: Harun ŞAHİN
20-06-11
E mail: harunsahin75@gmail.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
CEMİL MERİÇ'TEN SEÇMELER (Bir İmparatorluğun Anatomisi)
Online Kişi: 10
Bu Gün: 41 || Bu Ay: 7.858 || Toplam Ziyaretçi: 2.218.659 || Toplam Tıklanma: 52.151.009