ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 4026
Yazar: Sait Çamlıca
KENDİNDEN NEFRET ETTİRMENİN EN KESTİRME YOLU: DAYAK

 

Babam beni değil kendini düşünüyor

Yirmi yıla yakın zamandır din görevlisi olan arkadaş, liseye giden oğluyla yaşadığı sıkıntılarını benimle paylaştı.

Lise çağlarında olan gençlerin önemli bir kısmının yaşadığı sıkıntıları yaşıyor aile çocuklarıyla. Lise öğrencisi delikanlı kabına sığmıyor. Her gün başka bir yaramazlığıyla ailesini üzüyor. Etrafındaki arkadaşlarına göre çok daha fazla yaramazlıklar yapan oğluyla ilgili şikayetleri uzun uzun dinledim imam arkadaştan. Ancak imam arkadaş konuşurken, gözlerinin içinde öfke ve kin gördüm. Oğlunda bahsederken kullandığı ifadeler bana, sıkıntının ipuçlarını vermişti aslında. “Bizim serseri! Bizim aptal! Bu salak çocuk!” ifadeleriyle başlayan cümleler kuruyordu baba. “Beni millete rezil ediyor! Beni evlat katili yapacak!” gibi ifadelerini kullanmaktan geri durmuyordu.

Ayaküstü yaptığımız görüşmeden sonra, Hz. Peygamber’in “Ergenlik delilikten bir şubedir!” Hadisini hatırlattım imam arkadaşa. “Gençlik çağlarında gençlerle iletişim kurmaya çalışırken, daha sabırlı olmalı anne babalar!” gibi birkaç cümleden fazla bir şey söylemeye zamanım yetmedi.

Konferanstan sonra başka bir arkadaşla çay içmek için oturduk. Gençlik anılarımızı şeker yapıp, çay muhabbetimizi tatlandırdık. Laf arasında, bana çocuğunu şikayet eden imam arkadaşı sordum dostuma.

İyi ki sormuşum! Bakın bana neler anlattı. Suçlu kim?

* * * * * * *

“Sürekli oğlundan şikayet ediyor ama, suçlu kendisi!” diye söze başladı arkadaşım. Ali Hoca’dan ve oğlu Muhammed’den bahsediyorsun galiba. Ben onları yıllardır tanıyorum. Bugün şikayetçi olduğu oğlunun bebekliğini bile bilirim. Babası oğlunu zorla hafız yaptı.

Çocuk, Kuran Kursunda hocalarından yediği dayak yüzünden, kurstan defalarca kaçtı. Kurstan kaçıp eve gelince, babası daha beter dayak attı. Dayak korkusuyla çocuk ağlaya ağlaya Kuran Kursu’na geri dönerdi. Zavallı annesinin de, bir kenarda sessiz sessiz ağlayarak, çocuğuna dua ettiğini duymuştum. Eşinin merhametsiz / acımasız dayakları yüzünden içinin kan ağladığını eşime anlatmış.

Çocuk hafızlığı bitirmişti ama, hem Kuran Kursundaki hocalarından hem de babasından nefret ettiğini biliyordum.

Çünkü benzer bir süreci kendim de yaşamıştım. Tüm ailem hafız olduğu için kendi isteğimle İstanbul’da bir Kuran Kursu’na yatılı okumaya gitmiştim.

İlk seneden sonra hafızlığa başladım. Ufak tefek hatalarımız yüzünden öyle dayaklar yedik ki, bugün hala unutamıyorum. Sabah namazına bağırarak bizi kaldıran hocanın sesinden de kendisinden de derslerinden de nefret ederdim. Sabah namazını kılmamak için tuvaletin camından kaçıp bir köşede uyuduğumu hatırlıyorum. Bizi bazen falakaya yatırırdı. Bazen sırtımıza birini çıkartıp ağırlık taşıtarak cezalandırırdı. Askeri kampta yapılan muameleleri yaptı bize.

İki yıl dayanabildim bu sıkıntıya. Babam daha fazla dayanamayacağımı anlayınca, hafızlığımı yanında tamamlamam için, beni Kuran Kursundan aldı. Babamın yanına gidince çok rahatladım. Kuran Kursunda günde bir sayfa ezberi zor verirken, babamın yanında günde yedi sayfa ezber vererek hafızlığımı tamamladım. Babam bana bağırmıyordu, dövmüyordu, hakaret etmiyordu. Sadece “Yüreğine sağlık oğlum!” diyerek beni cesaretlendiriyordu.

Aradan yirmi yıla yakın zaman geçti belki, ancak ben hala babamın bana “Yüreğine sağlık oğlum!” demesini unutamam. Kuran Kursunda yediğim dayakları da unutamadım. O hocalarıma hakkımı helal etmeyeceğim!

Ben bu süreci yaşadığım için, Ali Hoca’yı defalarca uyardım. “Dayakla hafız olunmaz. Oğlunla arkadaş ol. Onu yanına al. Senin yanında yapsın hafızlığını. Biz din görevlisiyiz. Hz. Peygamber bir tane bile çocuk dövmemiş. Sen bu çocuğu düşman döver gibi dövüyorsun!” diye kaç kez uyardıysam da,  bana karşı geldi. Hatta bir gün bana “Ben Peygamber değilim! O kadar sabredemem! Bu eşeği döve döve adam edeceğim!” dedi.

Peygamberimizin tüm sünnetlerini harfiyen yerine getirmeye çalışan bir cemaatin içinde yetişmiş olan Ali Hoca, dayak konusuna gelince “Ben Peygamber değilim!” cümlesini kurabiliyor.

Geçen sene Ali Hoca, Muhammed’i yine dövmüş. Dövdükten sonra kolundan tutup kapıya atmış. Aynı mahallede oturduğu kardeşine de telefon edip, “Bizim eşek oğlan size gelirse sakın eve alma. O’nu eve alırsan senle bir daha konuşmam, kapını bile açmam” demiş. Gece geç saatlere kadar sokakta kalan Muhammed, mahallenin tinercileriyle arkadaş olmuş.

Muhammed tinerci olacak korkusuyla, Ali Hoca’ya ne kadar kızgın olsam bile, Muhammed’i karşıma aldım konuştum. “Baban senin bu haline çok üzülüyor!” deyince bana öyle bir cevap verdi ki, susmak zorunda kaldım.

Babam beni değil, kendini düşünüyor hocam! Benim başıma bir şey gelecek diye dert etmiyor ki! Bakmayın siz babamın öyle beni düşünüyor gibi konuştuğuna. Babamın asıl derdi, millete mahcup olmak. Oğlunun kötü yola düşmesinden daha çok, milletin “Ali Hoca’nın oğlunun yaptıklarını duydunuz mu?” demesinden rahatsız oluyor.

Ali Hoca Muhammed’den şikayetçi oluyor ama, ne ektiyse onu biçiyor. İnşallah Muhammed daha da kötü alışkanlıklar edinmez. Bugün, Muhammed babasından intikam alıyor. Babasının yapmasını istemediği her şeyi, fazlasıyla,  babasına inat olsun diye yapıyor. Sadece babasından değil, Kuran Kursunda ki Hocalarından da nefret ediyor. İşin en acısı da, babasının ve hocalarının dininden de nefret edercesine, bir hayat yaşıyor.    

Maalesef bütün bu hataları bizim dindar arkadaşlar çocuklarına dini sevdirme adına yapıyorlar.
 
* * * * * * *

“Çocuk, Aile ve Din” konulu konferanstan sonraki akşam ajandama iki şeyi not almıştım. İlki yukarıda okuduğunuz olay. İkincisi de belki bu olayları yaşamamıza sebep olan en büyük eksikliğimizi gösteriyor.

Bir din görevlisi arkadaş “Hocam, 17 yıldır imamlık yapıyorum. İlk defa bugün kitap aldım. İlk defa bugün kitap okumaya karar verdim!”demesi de, bana manidar geldi. Eksiğini / hatasını açıkça itiraf etmesini takdir ettim. Ancak “Beşikten mezara kadar ilim tahsil edin!” Hadisini, defalarca hutbelerden cemaate anlatan bir din görevlisinin, hiç kitap okumaması da beni oldukça şaşırttı.

İmamlar kitap okumuyorsa cemaatin hali ne olur?

 

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.


NOT: Vurgular bize âittir.

 

Yazar: Sait Çamlıca
24-11-09
E mail: saitcamlica@gmail.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
KENDİNDEN NEFRET ETTİRMENİN EN KESTİRME YOLU: DAYAK
Online Kişi: 28
Bu Gün: 530 || Bu Ay: 5.920 || Toplam Ziyaretçi: 2.214.728 || Toplam Tıklanma: 52.113.634