ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TÂRİH / TÂRİHE BAKIŞ
Okunma Sayısı: 3504
Yazar: A. Turan Alkan
MÜSLÜMANLAR İSLÂM TARİHİ OKUMALI MI?

Hukuk fakültelerimizde İslâm hukukuna, orta öğretim müfredatında münhasıran İslam tarihine yer vermemekliğimizin fiili sonuçları üzerinde durmak istiyorum:

Hukuk fakültelerinde İslâm fıkhını genel kültür seviyesinde olsun okutmamak, İslâm kavramının toplum nezdinde -tam da resmi ideolojinin arzu ettiği üzere- "Çöl Kanunu" basitliğiyle algılanmasına yol açmıştır; "Çöl kanunu", yani kabile sosyolojisinin dar sınırlarını aşamamış basit, iptidai ve problem çözme zenginliğinden mahrum, sığ bir birikim! Öte yandan İslâm tarihinin, resmi müfredatta sadece Siyer-i Nebî ve Râşit halifeler devrinin fetih ve iftihar tabloları şeklinde gösterilmesi ise, yaşayan Müslümanları, şimdiki durumun sefâleti fakat tarihi zamanların şevketi gibi iki aşırı yorum arasındaki gri ve tabii hadiseleri görmemeye sevk etti, romantikleştirdi, ümitsizlik telkin ederek çıkmaz yollara sapmalarına yol açtı; hâlbuki tarih birikimi dediğimiz şey sadece hanedan ve devletlerin kayıtlarını tutmaz, insanlığın bütün hâllerini tasvir eder. İnsanlık hallerini bilenler, kolay şaşırmazlar, baskı altında çabucak dağılmazlar ve hadiselerin omurgasını herkesten önce ve sarih görebilirler.

Sözü kestirmeden şu noktaya getirmek istiyorum: İslâm tarihi, sadece İslâm hükümetlerinin, hanedanlarının ve münhasıran Hilâfetin değil, Müslüman toplulukların da tarihidir ve aynı zamanda hayatın her safhasına şâmil hükümler külliyatı olarak İslâm'ın nasıl algılandığını, nasıl anlaşıldığını, nasıl uygulandığını da hikâye eder. Ayrıntılı ve çok yönlü bir İslâm tarihi okuması, bize İslâm'ın pratiğini (olmuş-bitmişini) gösterdiği için çok değerlidir; böyle bir birikimden yüz çevirmenin zannedildiği gibi laikliğe bir hayrı olamayacağı gibi, tarihi romantizmi beslemesi bakımından Müslümanlara da faydası yoktur.

Bu noktada "İslâm Tarihi" konulu neşriyatın yetersizliğine işaret edelim. Mevcutlar ya bakış açıları veya -bizde meşhur- "Ahalinin itikadını bozmayalım" endişesi sebebiyle temizlenmiş beyaz ama yetersiz metinlerdir. Okuma-yazma iklimimizde bugün İslâm tarihine dair eserler din kitabı, dinî kitap sınıfından sayılıyor; bu durum kabaca, İslâm milletinin, İslâm'ın tarihiyle doğru-dürüst temas etmemesine yol açmıştır. Müslümanların çoğu için İslâm Tarihi, İslâm'ın savunulduğu, yüceltildiği ve propaganda edildiği bir bilgi bütünüdür. Öyle olduğu içindir ki meselâ Şia doktrinini ilmekleyen sosyal ve siyasi kılcal damarları bilmeden Alevilere kestirmeden akaid nasihatleri verebilmekteyiz; hele hele Hâricîlik hakkındaki bütün mâlumatımız -ekserimiz için- bir kaç menkıbeden ibarettir ve bu menkıbelerde Haricilerin ne kadar menfi tipler olduğunu görürüz. İslam Tarihi okumadığımız için, İslâm hükümetlerinin başına gelen bütün melâneti kestirmeden Emevî Hanedanı'na keser, "Bütün mel'unluk Emevîlerle başladı; onlar araya girmese, Asr-ı Saadet'in ışıltısı hiç sönmeyecekti" diye tarih felsefesi yürütürüz! Ezcümle, "Dinî" olanla, "Sosyal" olan yan yana gelip çekişmeye başladığında olup biteni değerlendirebilme kapasitemiz, bilgi yetersizliği sebebiyle yerlerde sürünür. Olup biteni bir türlü anlayamayız. Eğitilmiş tarih melekemiz, olup biteni sadece kahraman-hain dikotomisi içinde kavramak üzre biçimlendiği için kahramanın veya hainin görünmediği olaylarda parlak yorum gücümüz sukut eder.

Hâlbuki Kur'an-ı Kerîm, diğer özelliklerine ilâveten, sanki bu gibi hâllerde yoğunlaştırılmış tarih hikmetlerini talim etmek üzere özel bir tarihi hadiseler antolojisi de sunuyor bize ki ferâsetli bir mü'min, sadece Kur'anî tefekkürle bu gediğini onarabilir. Kur'an, kaarîlerini hayata ve kitaplara gönderir; hayatın pratiği ise insanları Kur'an'a iade eder. Bir yerde, "Esaslı bir İslâm Tarihi okumamış olabilirsiniz ama Kur'an'a hakkıyla eğilmiş iseniz bu ihtiyacınızı en azından farkedersiniz" diye düşünüyorum ama haklı olup olmadığımı da doğrusu tam bilmiyorum.

İnsanlık halleri, yani insanlığın bütün hikâyesinin lübbü, özeti, muhassalası, yani bütün tarih; İslâm'ın tarihi, insanın tarihinden parantezle ayrılmış değil ki. Kaldı ki insanlık halleri, -esasında sayıca az olduğu için- kavranabilir meziyet ve kusurun çeşitlenmesinden ibaret. Kur'an, bu hikmeti mündemiç olduğu için her zaman diri.

İslâm'a dair konuşan en evvel tarihini iyi bilecek...

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.