ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / KISSADAN HİSSE
Okunma Sayısı: 6814
Yazar: Evliya Çelebi
MEZARDA DOĞAN ÇOCUK: MEYYİTZÂDE

Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde hayret verici bir hadise anlatılır:

Sultan I. Ahmed Han zamanında yaşamış olan Meyyitzâde, fazîlet ve irfanıyla meşhûr yüksek bir Osmanlı âlimidir. Kendisine Meyyitzâde, yâni “ölünün oğlu” isminin verilmesi, rivâyete nazaran başından geçen şu ilâhî tecellî sebebiyle olmuştur:

Meyyitzâde’nin babası yiğit bir askerdi. Birçok cengâver gibi o da, Sultan III. Mehmed’in 1596 yılında yaptığı Eğri seferine çağırılmıştı. Fakat o esnâda hanımı hâmileydi ve doğumu da bir hayli yaklaşmıştı. Bununla beraber Allâh yolunda cihâdı her şeyin üstünde tutan cengâver baba, sefer hazırlıklarını tedârik etti ve hâmile hanımıyla şefkat ve muhabbet hisleri içerisinde helâlleşti. Ruhları coşturan kös sesleri ile şimdiden kendisini gazâ heyecanına kaptırmıştı. Son defa nûr yüzlü vefâkâr ve fedâkâr hanımına baktı ve doğum esnâsında yanında bulunup alâkadar olamayacağı sebebiyle de, düşmana kılıç sallayacak olan ellerini edeble Cenâb-ı Hakk’ın ulvî dergâhına açtı. Gözlerine biriken merhamet damlaları arasında niyâz eyledi:

“İlâhî! Senin yolunda gazâya gidiyorum. Mâlumundur ki senden başka kimsem yok! İlâhî! Şu vefâkâr ve çilekeş hanımımdan doğacak olan evlâdımı sana emânet ediyorum. Lutuf ve kereminle onu muhâfaza eyle!”

Bundan sonra atına atlayan cengâver baba, hızla gözden kayboldu. Osmanlı ordusu ile beraber Eğri’ye varıp da düşmanla harbe tutuştuklarında arslanlar gibi cenk eyledi. Neticede Allâh’ın inâyet ve nusretiyle Osmanlı ordusu, muzaffer oldu. Kumandanından askerine kadar bütün yiğitler, alınlarında şeref ve zafer halelerinden örülmüş çiçeklerle o zamanlar bir adı da Derseâdet (seâdet kapısı) olan İstanbul’a döndüler.

Dönüşle beraber derhal kumandanından müsâade alan cengâver baba da, doğruca evine gitti. Ancak eve geldiğinde gördü ki kimsecikler yok. Oysa ordunun muzafferen döndüğü haberi her tarafta duyulmuş bulunduğundan hanımının evde kendisini bekliyor olması Iâzımdı. Büyük bir merak ve telaş içerisinde hemen etraftaki komşulara koştu ve hanımını sordu. Cengâver babayı karşılarında gören komşular, mahzûn bir şekilde:

“–Yiğit! Allâh gazânızı mübârek etsin ve sizin ömrünüze bereket ihsân eylesin!” dediler.

Bu cümleden kasdedilen hakîkati anlayan baba, bir anda kalbini saran acı ve yakıcı bir elemin verdiği irâdesizlikle:

“–Hayır, olamaz!” diye kekeledi ve ardından hafif bir sesle:

“–Olamaz! Ben doğacak yavrumu kâinâtın Rabbine emânet eylemiştim! O, muhâfaza edenlerin en hayırlısıdır!..” dedi.

Bir müddet derûnî bir sükût içinde kısa bir an geçti. Kederli baba, yanındakilere baktı; sonra içine doğan bir ilhâmla haykırdı:

“–Elbette ki merhamet sahibi olan Allâh, muhâfaza edenlerin en hayırlısıdır! Tiz bana refîkamın kabrini gösterin!” dedi.

Birlikte kabristana yöneldiler. Baba, kalbinin sesine uyarak kazma ve küreğini de yanına almıştı. Kabir kendisine gösterildiğinde heyecanla kulağını mezarın toprağına koydu ve dinlemeye başladı. Bir müddet sonra haykırdı:

“–İşte yavrumun sesini işitiyorum!”

Hemen kazma ve küreğine sarılarak kabri açmaya koyuldu. Onunla beraber gelenler de, mezardan ince ince yayılan çocuk sesini duydukları için bu mahzûn babaya yardım ettiler. Kabir tamamen açıldığında ortaya çıkan manzara, irâdeleri sıfırlayacak kadar hayret ve dehşet vericiydi:

Kabirde ölü anneden doğmuş nûr topu gibi bir yavru vardı ve annesinin göğsüne yapışmış bir vaziyette, anasının sağ memesini emmekte olduğunu gördüler. Ölü kadının vücudu çürüdüğü halde sağ memesi sapa sağlam taptaze kalmıştı. Gâzî baba, hemen yavrusunu alıp bağrına bastı. Onun pembe yanaklarına bûseler kondurdu. Sonra yavruyu sıcak bir kundağa sardı. Açılmış olan kabri de -hanımına "vedâ fâtihaları" okuyarak- itina ile tekrar kapattı. Herkes, bu mûcizevî ve Rabbânî tecellî karşısında hayret ve hiçlik makâmında idi. Büyük bir ta’zîmle Cenâb-ı Allâh’ı tesbîh ve takdîs ediyordu. Baba da, nemli gözlerle secdeye kapanmış, hanımının vefâtı dolayısıyla hüzün, evlâdı sebebiyle de sürûr dolu bir gönülle Rabbine hamdediyordu.

Bu yavru, güzel bir tahsîl ve terbiye içerisinde büyüdü ve şöhreti bütün Osmanlı mülkünü saran zâhid bir âlim oldu. Başından geçen bu mûcizevî tecellî dolayısıyla hep Meyyitzâde diye anılageldi. O, Hakk Teâlâ’ya mutlak ve samîmî bir teslîmiyyetin ibretli ve hikmetli bir bereketiydi. Kendi emrine samîmiyet ve ihlâsla râm olan Hazret i İbrahim -aleyhisselâm-’ı ateşte yakmayan ve Hazret-i Îsâ aleyhisselâm-’ı babasız yaratan Kâdir-i Mutlak, bu zâtın da babasının ihlâsının bereketiyle ölü bir anneden doğmasını irâde buyurmuştu.

Kudret, güç ve azamet, yalnız Cenâb-ı Allâh’a âiddir.

Yazar: Evliya Çelebi
28-10-12
E mail: Mail Adresi Yok
 
 
Yorumlar: 1
mustafa izgi
Meyyitzade'nin hikayesi(the story of....)
Tarih : 18-10-14

Bu mücizevi olayı bize aktaran yetkililere teşekkür ederim. Bu olayı ingilizceye çevirecek kardeşimize de şimdiden teşekkür ederim esen kalın

 
MEZARDA DOĞAN ÇOCUK: MEYYİTZÂDE
Online Kişi: 19
Bu Gün: 394 || Bu Ay: 9.617 || Toplam Ziyaretçi: 2.201.335 || Toplam Tıklanma: 51.943.444