ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / HİKÂYE
Okunma Sayısı: 4174
Yazar: Süleyman Yılmaz
KÜFÜRBAZ

                                           1
Akraba ziyaretlerini sever misiniz? Ben çok severim. Bugün de bir yıldır görmediğim amcamı ziyarete gideceğim. Aynı ilçede yaşamamıza rağmen tam bir yıldır görüşemiyoruz.  Üniversite imtihanını kazanıp gittiğim günden beri evimize hiç gelmemiştim. Okumaya o kadar odaklanmıştım ki tatil zamanlarımı bile değişik kurslarla değerlendirmiştim. Babamın ve annemin sinirlenmelerine aldırmayıp yaz tatiline kadar eve dönmemiştim.  Şimdi tatil zamanı… Geziyorum, kitap okuyorum, yüzüyorum, akrabalarımı ziyaret ediyorum… Anlayacağınız tatilde ne yapılması gerekiyorsa yapıyorum. Bugün de amcamı işyerinde ziyaret edeceğim. Aslında biraz isteksizce gidiyorum. Çünkü amcama kızgınım. Yeğeni uzaklardan gelmiş ama o,”Hoş geldin.” demeye bile gelmemişti. Ne de olsa gençtim ve bende de gurur vardı. Babamın ısrarlarıyla amcamı ziyarete gidiyorum. Çok sevdiğim akraba ziyaretlerine zorla gitmek bana tuhaf geliyordu. Söylene söylene yollara düştüm. Amcamın iş yeri ilçe merkezinde bulunan en büyük iş hanının girişinde bulunuyordu. Amcam ilçenin en tanınmış ayakkabıcılarındandır. Müşterisi oldukça fazla olduğu için yanına çırak almıştı. Çırak geldikten sonra amcam dükkânının yanında bulunan okey salonunun sadık müdavimlerinden olmuştu. Sabah akşam diğer dükkân sahipleriyle okey oynuyorlardı. Ziyaretine gittiğimde de durum farklı değildi. Bizim buralarda herkes herkesi tanırdı. Ne de olsa küçük yer. İş hanına girer girmez okey salonunun sahibi Hadi Amca,

-Hoş geldin, yeğenim, diyerek beni karşıladı.

-Hoş bulduk Hadi Amca, dedim.

Masadakiler bir anlığına başlarını kaldırıp bana baktılar. Amcam beni görür görmez,

-Ooooo! Hoş geldin yeğenim, diyerek bana sarıldı. Diğerleri de amcamı takip ettiler. Oturur oturmaz Hadi Amca tavşankanı çayımı getirdi. Amcam oyundan kopmadan:

-Hayırsız, insan arayı bu kadar uzatır mı?

-Ne yapayım amca, okumuşken tam tekmil okuyayım dedim.

-Oğlum senden başka üniversite okuyan yok mu? El âlemin çocuğu hem okur, hem de anasının babasının yanına geleceği zamanı bilir. Ne bayram ne seyran, hepten unutacaksın zannettik.

-Telefonla herkesi aradım.

-Aradın aramasına amma telefon farklı ziyaret farklı. Bi daha arayı bu kadar soğutma. Nerdeyse babanın yüreğine inecekti.

-Okurken olur böyle şeyler amca. Kendimi başka şeylerle de donatayım istedim. 

-Donat canım, donat ama yaz tatillerinde donat. Allah’ın yazları çuvala girmedi ya.  

Biz amca yeğen böyle konuşurken masadakiler de amcamı tasdikleyerek ona destek veriyorlardı. Muhabbet almış başını gidiyorken masaya birisi yaklaştı. Kıyafeti temiz ama çok kırışıktı. Saçı sakalı birbirine karışmış, dişleri yer yer dökülmüş, yaşını tahmin edemeyeceğim birisiydi bu. Amcamın yanında oturan Baharatçı Mehmet:

-Ne o lan, çay ısmarlayacak birini bulamadın mı?

Meçhul adam cevap vermedi. Sadece sırıttı. Amcam beni işaret ederek:

-Rıza, eğer şu adama bir güzel küfredersen sana istediğin kadar çay, istediğin kadar tost.

Adının Rıza olduğunu öğrendiğim adam bir bana baktı bir de amcama.

-Hadi, hadi, diye kışkırttı amcam.

Sinirlenmiştim ama ne yapacağıma da karar verememiştim. Rıza makineli tüfek gibi saydırmaya başladı. Öyle çok küfür ediyordu ki ağzım açık kalmıştı. Ne sinirli olduğumu belli edebildim ne de öbürleri gibi kahkahalarla gülebildim. Kimseden böyle küfür işitmemiştim. Ben çaresizlik içerisinde küfürleri dinlerken ezan okunmaya başladı. Gözlerimi Rıza’nın gözlerinin içine dikerek,

-Ezan okunuyor, dedim.

Rıza gözlerini benden kaçırarak,

-Ezan okunuyor, dedi ve sustu.

Masadakiler şaşırmışlardı. Hepsi birbirlerine baktı.

Amcam:

-Ben bu adamın küfür dışında ilk defa konuştuğunu duydum.

Diğerleri de amcamı tasdiklemişlerdi. Rıza ise söylenenleri dinlemeden oradan uzaklaştı. Kahveci Hadi Amca:

-Yeğenim, bizim deli Rıza’nın çayına, tostuna engel oldun. Gariban şimdi aç aç dolaşacak.

-Canım siz de küfür ettirmeden karnını doyuramıyor musunuz?

Sinirlenmiştim. Küfür karşılığında karnını doyurmak… Ne büyük zillet...  Gerçi kime kızmam gerektiğine tam olarak karar verememiştim. Rıza mı suçluydu yoksa amcam ve arkadaşları mı suçluydu? Galiba amcam ve arkadaşları suçluydu. Deli olmak kimsenin tercihi olamazdı; ancak başkalarının deliliğiyle eğlenmek bir tercih meselesiydi. Rıza’yı ve Rıza gibilerini düşündükçe masadakilerden tiksinmeye başlamıştım.

-Garibana yardım edeceğinize deliliğiyle eğleniyorsunuz.

Amcam sinirlendiğimi anlamıştı:

-Şunun şurasında zaman geçiriyoruz yeğen. O deli kendisiyle dalga geçtiğimizi, eğlendiğimizi nereden anlayacak. Üstelik karnını da doyuruyoruz.

-Bunu onunla dalga geçmeden de yapabilirsiniz.

Baharatçı Mehmet :

-Akif doğru söylüyor. Adamı resmen küfürbaz yaptık. Küfürle karnını doyuran başka deli var mı?

Amcam kös kös:

-Ulan şunun şurasında eğleniyorduk, işi nereye vardırdınız. O deli aç kalır mı? O ne anasının gözüdür o. O senden benden akıllıdır. Şu deliyi bırakın da oyununuza bakın.

İnanamıyordum. Amcam bu kadar mı hissizleşmişti ya da ben mi fazla incelmiştim. Bir an önce buradan uzaklaşmak istiyordum. 

-Amca ben arkadaşlarla buluşacağım, sonra yine görüşürüz.

Amcam oyundan kopmadan:

-Tamam, yeğen, unutma bizi, yine gel.

-Hadi, size iyi günler, diyerek yanlarından ayrıldım.

Aklım Rıza’da kalmıştı. Garibanın yemeğine engel olduğumu düşünüyordum. Karşılaşırsak ona çay ısmarlayacak, tost yedirecektim. Ne de olsa burası küçük yerdi ve ben Rıza’ya mutlaka rastlayacaktım. Hemen diğer iş hanlarını dolaşmaya başladım. Her yerde tanıdıklara, arkadaşlara rastlıyordum. İşimin olduğunu söyleyerek Rıza’yı aramaya devam ediyordum. En sonunda Rıza’yı parkta büyük bir çınar ağacının altında uyurken buldum. Rıza kalkmadan ona yiyecek bir şeyler getirmeliydim. Parkın kenarında bulunan büfeden karışık tost ve ayran alarak sessizce Rıza’nın yanana yaklaştım. Rıza derin bir uykuya dalmıştı. Üzerine konan sinekler bile onu rahatsız etmiyordu. Elimdeki poşeti başucuna koyarak yanından uzaklaştım. Parktaki başka bir çınarın altına oturarak onu beklemeye başladım. Öyle derin bir uykudaydı ki sanki hiç uyanamayacak zannettim. Bir yandan da onun böyle rahat rahat uyumasına imrenmiştim.  “Bir ağacın altında şöyle rahat rahat uyuyamadım.” diye içimden geçirmeden de edemedim.  Nihayet bir müddet sonra Rıza uyandı. Gözlerini yavaş yavaş açarak ovuşturmaya başladı. Birkaç esnemeden sonra çınar ağacına yaslanarak etrafı izlemeye koyuldu.  Bunaltıcı bir sıcakta yerinden kalkmaya üşendiği her halinden belli oluyordu. Sonra gözleri yanı başında duran ağzı açık poşete takıldı. Poşetin içini kontrol etti ve beklemeye başladı. “Neden yemiyor ki?” diye kendi kendime söylendim. Poşeti açar açmaz tostu yiyeceğini, ayranı da içeceğini zannetmiştim. Yanılmıştım. Rıza poşeti alarak büfenin yanına gitti. Büfeciye bir şey söylemeden poşeti teslim etmek istiyordu. Büfeci hem el kol hareketleriyle hem de konuşmasıyla poşeti kendisinin bıraktığını söylüyordu. Rıza büfecinin söylediklerinden sonra tekrar çınar ağacının altına geldi. Poşeti yeniden açarak içindeki tostu yedi, ayranı içti.  Ayranı öyle bir iştahla içti ki sanki yıllardır hiçbir şey içmemiş gibi... Sonra ayran bardağını, poşeti ve tostun sarılı olduğu kâğıt parçasını çöp bidonuna atarak yürümeye başladı. Sabahleyin nefret ettiğim, aşağılık olarak değerlendirdiğim Rıza’ya saygı duymaya başlamıştım. “Ne biçim insandı bu? Hem tost yemek için, çay içmek için hiç tanımadığın bir insana küfredeceksin, hem de küfür etmene gerek olmadan önüne gelen yiyeceklere şüpheyle yaklaşacaksın?” Rıza beni şaşırtıyordu. Gözümde git gide daha esrarlı bir adam oluyordu. Onu takip etmeye devam edecektim. Akşama kadar o sokak senin bu sokak benim peşinde dolaştım.  Hava kararınca kasabanın dışına doğru yöneldi. Bakımlı caddeler geride kalmış, dar ve toprak yollara girmiştik. Kasabanın dışındaki seraların arasından geçerek küçük bir kulübenin önünde durdu.

Devamı var

Yazar: Süleyman Yılmaz
19-03-13
E mail: poetika42@hotmail.com
 
 
Yorumlar: 1
Vahabzade
Gizem: Küfürbaz aslında kim?
Tarih : 20-03-13

"SEVGİ ÜLKESİNE YOLCULUK" romanının yazarından enfes bir hikaye... Devamını acilen bekliyorum. Saygılarımla!...

 
KÜFÜRBAZ
Online Kişi: 15
Bu Gün: 355 || Bu Ay: 8.891 || Toplam Ziyaretçi: 2.220.156 || Toplam Tıklanma: 52.158.187