Kategori : TÂRİH / İSLÂM TÂRİHİNDEN | Okunma Sayısı: 3277 |
Kimi çevreler açısından Kerbelâ yıldönümlerinin Hz. Hüseyin (r.a) aşkı ve alâkasından çok Hz. Muaviye (r.a) nefretinin dışavurum vesilesi haline gelmiş olmasına alışmıştık. Dikkat edilsin, ‘Yezid nefreti’ demiyorum; Hz. Muaviye’den (r.a) söz ediyorum!
Ne var ki, son zamanlarda hâkim propagandanın tesiriyle olsa gerek, Hz. Muaviye’ye tân’u teşnîde bulunmak, üstüne basa basa ondan berî olduğunu söylemek, bazı ‘Sünnî’ kesimler bağlamında da prim yapan bir mesele haline geldi.
Allah selâmet versin, Hayrettin Karaman Hoca, Yeni Şafak’taki yazısında bu vahiy kâtibi sahabiyi sevmediğini -her ne hikmetse- söyleyince bir eşik aşılmış oldu. Dün de yine Yeni Şafak’ta, İsmail Kılıçarslan’ın kaleminden ‘ezber tazeleyen’ bir şeyler okuduk. Şöyle yazmış muhterem: *
“Kabile asabiyeti ve iktidar hırsı ile hareket eden Muaviye, yaptığı bütün anlaşmaları hiçe sayarak ‘krallığını’ oğlu Yezit’e devreder. Yezit’in iktidarına karşı çıkan Hz. Hüseyin, ‘iktidar putuna’ karşı bir kıyama kalkışır ve bu kıyamı Kerbela’daki şehadetiyle sonuçlanır.”
İşte bu kadar!
Mesele üzerine kafa yoran bilumum İslâm âliminin, bir o kadar mütefekkirin beyanlarını ve konuyu ele alan akâid metinlerindeki bakış açısını koy sepete, vur duvara!
Hepsi boşa konuşmuşlar!
Sahabeyi sevmeyi itikat metni içine dâhil etmiş İmam Tahavî de, ‘Allah onların kanlarından kılıçlarımızı korudu, biz de dillerimizi koruyalım’ diyen Ömer b. Abdülaziz de, meseleye aradaki ihtilafı görüş/yaklaşım tarzı farklılığına bağlayarak yaklaşan İmam Gazzâlî de, Hz. Muaviye (r.a) hakkında en fazla “Hz. Ali karşısında haksız taraftı” diyen ama bu sahabiyi rencide edici bir söz sarf etmekten özenle kaçınan cemî cümle âlimler de boşa konuşmuşlar kardeşim!
Peki, bize düşen ne!?
Seleften bu ölçüde net olarak bize yansımış mezkûr ahlâkî tutumu ve yaklaşım tarzını elimizin tersiyle itmek ve modern koroya katılıp sövgü veya tahkir yarışına girmek mi!?
Yani kime kulak vereceğiz, Hz. Muaviye (r.a) konusundaki tutumumuzu belirlerken?
İlim ve ahlâklarıyla yolumuzu ışıtan selef-i sâlihîne mi?
Yoksa bugün cârî olan propagandanın tesirinden ne ölçüde azâde kaldığı meşkuk, entelektüel okumalardan maada sermeyesi olmayan modern zaman hocalarına mı biat edeceğiz!?
Hz. Muaviye (ra) sütten çıkmış ak kaşık değildi;** mücadelesinde siyasî saikler de vardı ve haklı olan Hz. Ali’nin (ra) karşısında konumlanmıştı. Ama tüm bunlar, bu sahabi hakkında konuşurken, bütün bir İslâm külliyatını yok sayacak kertede cür’et kazanmanın mazereti olamaz. Onu tahkir ve tezyif yarışına girenler herşeyden önce, İslâm düşüncesine mührünü vurmuş âlimlerden kendi köşeli dillerine referans teşkil edecek yaklaşımlar göstermeliler…
“Biz Muaviye’yi kapının tokmağı olarak görürüz; tokmağa ilişeni de kapıyı hedef almış olmakla itham ederiz!” diyen âlimin yaklaşımını bir kenara not ediniz.
Bu işin kokusu da elbet çıkar birgün!
Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.
*İsmail Kılıçarslan'ın mezkûr yazısı için tıklayınız.
**Böyle demeyeydi iyiydi. (Doğruluş)
Yazar: Murat Türker |
21-11-13 |
||
E mail: muratturker.net | Tweet | ||