ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : EDEBİYAT / UNUTULMAYANLAR
Okunma Sayısı: 5929
Yazar: Selçuk Küpçük
İsmiyle, cismiyle 'Yetik Ozan'dı Turgut Günay

Şiirlerini 'Yetik Ozan' mahlasıyla yayınlayan ve trajik ölümü ile 1978 yılında aramızdan ayrılan bir şairi artık kimse hatırlamıyor bugün. Selçuk Küpçük yazdı.

Şiirlerini “Yetik Ozan” mahlasıyla yayınlayan ve trajik ölümü ile 1978 yılında aramızdan ayrılan bir şairi artık kimse hatırlamıyor bugün. Açıkça söylemek gerekirse, ben de kendisi hakkında çok özel yoğunlaşmalar yaparak uzun süre bilgiler toplamaya çalıştım. Ama ne dergilerde ne de başka bir şekilde “Yetik Ozan” hakkında düzenli bilgiye ulaşmak mümkün olamadı.

Yıllardır süren, kapanmış dergilere yönelik ilgim sırasında “Yetik Ozan”ı keşfettim. Ülkücü camianın 70’li yıllardaki çok nadir edebiyat dergilerinden olan Töre’nin eski sayıları elime geçtikçe, kenarlarına desen çalışmalarının iliştirildiği “Yetik Ozan” şiirlerini okuyup gerçekte kim olduğu, yaşayıp yaşamadığı gibi hususlarda kafamda oluşan sorulara dair cevaplarım hep karşılıksız kaldı.

Kapanmış eski dergilerin hüzünlü yanları vardır hep. Oralarda birkaç şiiri çıkmış ve sonra işin ucunu getirememiş ya da o dönem için geniş okuyucu, takibeder kitle elde etmesine rağmen, sonra bir şekilde geri çekilmiş, unutulmuş sayısız şair, yazar gömülüdür bu yayınlarda. Ki, “ülkücü camia” içinde kanal açmaya çabalayan edebiyat dergilerinin, bu açıdan trajedisi daha fazla bence. Çünkü dergiler anlamında kurumsallaşmış bir yayın anlayışı oturtulamadı, şiir algısı bakımından modern Türk şiirinin geldiği nokta kavranamadı, şiir ve edebiyatın poetik meselelerine yönelik özgün bir paradigma inşa edilemedi vs. Bu açıdan hiç kuşkusuz gerek sol ve gerekse İslamcı zihinsel tasarım geleneğinden gelen yayınların önemi tartışılamaz.

Töre’yi Emine Işınsu yönetiyordu

“Yetik Ozan”ın da şiirlerinin yayınlandığı ve özellikle 1970’lerde bu camia içinde ciddi şekilde takip edilen Töre’yi (1971’de çıkmaya başladı. 1985’te kapandı) Emine Işınsu Hanımefendi yönetiyordu. 1970’lerin Türkiye’sini anlamak açısından bence çok önemli bir romancı olan Işınsu, Halide Nusret Zorlutuna’nın kızı idi. Erol Güngör, İskender Öksüz, Tarık Buğra, Faruk Kadri Timurtaş, Arif Nihat Asya, Yavuz Bülent Bakiler, Bahaettin Karakoç gibi dönem için saygın isimlerin ürünler yayınladığı dergide “Yetik Ozan”ın şiirlerine de yer veriliyordu.

Tabi “ozan” deyince zihnimizde mekânı kır olan ve temaları buna göre şekillenen bir şair ve şiir belirebilir. Ama hakkında detaylı bilgilere ulaştığım zaman, beni de şaşırtacak biçimde durum öyle değildi. Her şeyden evvel 1973 yılından itibaren Hacettepe Üniversitesi Türk Dili Edebiyatı Bölümü’nde öğretim görevlisi olan bir akademisyenden bahsediyoruz.

Şiirleri kuşkusuz ozanca bir form içeriyordu ama 1970’lerin “ülkücü” dünya görüşü ekseninde duyargalarını Anadolu insanına ve oradan Türk dünyasına açmış bir izlek taşıyordu. Kırım’a, Azerbaycan’a, Kerkük’e, Doğu Türkistan’a dair ozanca duyarlılıklar ile uzak kardeşlerden bahseden şiirlerinin çoğuna Töre Dergisi’nde rastlamak mümkün. Sadece Töre’de değil aslında. Türkiye’de geniş sağ edebi camiayı uzun süre taşıyan Hisar Dergisi’nde ve ardından aynı misyonu devam ettirmeye çalışan Türk Edebiyatı Dergisi’nde de zaman zaman ürünlerini görebiliyoruz.

Töre’den şimdiye ne kaldı?

Tabi burada şunu söylemek gerekiyor: Töre, Hisar ve Türk Edebiyatı dergilerine göre ülkücü camia açısından daha merkezde yer alan bir yayındı. Ancak Töre’de okuduğumuz çoğu şiirden/şairden günümüze ne kalmıştır sorusunun cevabı tartışmalıdır.

Bu şiirler ve şairler bir gelenek inşa edebilmişler midir, geleneği salt tekrardan öte geçebilmişler midir, modern Türk şiirine bir katkı sunabilmişler midir, şüpheli. Hatta daha da ileri giderek izlek ve form açısından modern dünyanın, çağın ruhunun konseptini taşıyan ve poetik gerekçeleri ile donanmış bir “ülkücü şiir” anlayışı çıkmış mıdır buralardan sorusunun cevabı da yok. Yani aynı zaman dilimini dikkate aldığımızda (70’ler) Halkın Dostları ya da Militan vb. gibi dergilerin oylumuna koşut bir şiir, edebiyat üretilebilmiş midir, bütün bu sorulara yönelik verebileceğimiz ciddi bir birikim yok “ülkücü edebiyat” çevreleri açısından… Ancak dönemi anlamak bakımından “Yetik Ozan” ve benzerleri şairleri görmeden ilerlemek de mümkün olamaz. Edebiyat sosyolojisi açısından 70’leri, sol ile karşılaştırmalı okumak için bu tür metinlere başvurmak gerekiyor.

“Yetik Ozan”: Turgut Günay

Şimdi kitaplarını pek göremediğim -muhtemelen kapanmış olan- Alternatif Yayınları’ndan (Ankara) 2002 yılında “Yetik Ozan”a ilişkin bir eser çıkmıştı. Ersin Özarslan tarafından hazırlanan kitap, ozan’ın ta 1973 yılında yayınladığı ilk ve tek şiir kitabı olan “Atmaca Uçurumu”nu, henüz kitaplaşamamış, dergi sayfalarının arasına sıkışmış şiirlerini ve yine vefatından evvel hazırladığı ama basılamayan kitabı “Ülkü Bağı” bir araya getiren ilk ciddi yayın. 2009 yılında Ötüken’den de hakkında bir kitap yayınlandı ama ben bu ilk eser üzerinden yürümek istiyorum.

70’li yıllarda ve hatta 80’lerin ortasına kadar, edebiyat dergilerinde şiirlerin bir kenarına desen çalışmaları kondurulurdu. Töre’de, Hisar’da ve Türk Edebiyatı dergilerinde bu tür desenler ise, daha çok Garip Kafkaslı, Mehmet Başbuğ, Coşkun Karakaya, Mazlum Ümit, Rıfkı Demirel gibi isimlerin ismini taşırdı. Ersin Özarslan tarafından yayına hazırlanan bu kitap da, tıpkı ürünlerini sunduğu dergilerdeki gibi bu isimlere ait desenlerle basılmış. Daha çok şiirin temasına uygun çizimleri içeren bu desenlerin de bir yazıyı hak ettiğini düşünmüşümdür hep.

Aslını söylemek gerekirse benim için bu çok geç kalmış bir kitap çalışması. Çok daha evvelki tarihlerde “Yetik Ozan”ı hatırlamak ve yeni okuyucuya tanıtmak gerekiyordu. Ancak biraz evvel bahsettiğim gerekçeleri de içine alacak şekilde, bu ürünleri ortaya çıkarması gereken ülkücü camianın, yeni kuşak bir okuyucu kitlesinin oluşamaması vs. gibi sebeplerden dolayı bu tür kitaplar gecikiyor. Yine de Ersin Özarslan’a ben kişisel olarak teşekkür ediyorum.

Dediğim gibi “Yetik Ozan” bir mahlas. Asıl ismi Turgut Günay. 1942 Manisa/Soma doğumlu. Ankara Üniversitesi DTCF mezunu. Kütahya Lisesi’nde öğretmenlik yapmış. Sonra Ankara Üniversitesi’ne asistan olarak giriyor. “Yetik Ozan” dışında Turgut Günay, “Firkati” mahlası ile de zaman zaman şiirler yazmış. Vefatı ise ayrı bir trajedi. Bu konuya hiç giremeyeceğim.

Eski dergileri bir ara tararken Töre’de Şubat 1980 tarihinde ölümü ardından A. Bican Ercilasun’un bir yazısına rastlamıştım. Şöyle deniyordu orada: “Şiirlerinin yazılışına çok defa şahit olduğum ‘Yetik Ozan’ımdan ayrılalı bir yıl oldu. Her gün beni bulur, henüz tamamlanmamış bir şiirini okurdu. Pek çok şiirinin doğuşunu gözlerimle gördüm… Üniversiteyi yeni bitirmiş bir genç olarak Erzurum yolundayım. Ankara’ya uğruyorum. Kader Sokağı, üç numara, Turgut’u ilk defa görüyorum. Esmer, kuru, yüz hatları belirgin, tane tane konuşan, zarif giyimli ve fazlaca resmi bir genç adam… Turgut, şair doğmuştu. Şiirin sihirli pınarlarından su içmişti. Saz çalıyordu. Musikinin büyüleyici sesi kulaklarını doldurmuştu. Resim yapıyordu, renklerin ve ezgilerin esrarlı yollarında gezinmişti… 1979’un karlı bir gecesinde (vefatı kitapta 1978 olarak belirtiliyor S.K.) yeşil, yemyeşil bir cevher yerçekiminden kurtularak fezanın sonsuz boşluğuna doğru yol aldı. Kâinatın sonsuz boşluğunda yeşil, yemyeşil bir cevher, her gün biraz daha büyük, her gün biraz daha parlak yol alıyor.”

Son olarak bir müjde: “Yetik Ozan”ın mazlum coğrafyalardaki insanların çağrılarını anlattığı bir şiirine yapmış olduğum bestemi, sevgili Hasan Sağındık yakında yayınlanacak olan yeni albümüne aldı. Ben de merak ediyorum, bakalım nasıl bir şey çıkacak.

“Yetik Ozan”dan bir şiir:

Ağustos

Kurşun derelerin sustuğu çağdır;
Susuzluk çağıldar taşlar katında,
Yeşilin kendini astığı çağdır
Uzak çamlar, sürgün kuşlar katında.

Gün yürür; dağ, yazı gölgeye girer,
Öfkeli başaklar dalgaya girer,
Anılar birer tunç tolgaya girer;
Zafer bayraklaşır başlar katında.

Gün döner; gündöndü yere serilir,
Bir saz burgulanır, bir tel gerilir,
Her akşam bir ölü oğul dirilir
Ana gözündeki yaşlar katında.

Ay doğar; bin yıllık bir denk çözülür,
Aynı tasta aynı kına ezilir,
Hala körpe gelin gibi süzülür
Ağustos ölümsüz düşler katında.

Selçuk Küpçük yazdı

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Selçuk Küpçük
25-03-14
E mail: dunyabizim.com
 
 
Yorumlar: 1
AHMET
YÜZ YIL GEÇMİŞ GİBİ...
Tarih : 25-03-14

Sanki yüz yıl geçivermiş gibi... Oysa ben 50 yaşımdayım. Bu yaşımın hepsi de aynı idrâk içinde geçmediğine göre ancak 35 yıldan bahsedebiliriz. 35 yıl içine yüzlerce yıl sığmış gibi... Yetik Ozan'ın yüzüne baktıkça bir tuhaf oluyorum. Şiirlerine bakıyorum, işlediği mevzulara... tekrar yüzüne bakıyorum. Bir de dönüp bugüne... Bu kadar kopuk, bu kadar uzak... Ülkücü câmia mâzî ile bugünün arasını dolduramadı. Mâzî dondu, bugün bambaşka bir dünya... Bambaşka, çünkü mâzîden beslenme olmadı. Mâzî ile bugün arasında geçişkenlik sağlanmadı. Artık kendimi bu câmiadan saymasam da o yıllarımız içimizde bir dâğ-ı derundur; çıkmıyor!

 
İsmiyle, cismiyle 'Yetik Ozan'dı Turgut Günay
Online Kişi: 18
Bu Gün: 399 || Bu Ay: 9.003 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.457 || Toplam Tıklanma: 51.934.071