ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : EDEBİYAT / YAZI VE YAZMAK ÜZERİNE
Okunma Sayısı: 2826
Yazar: Mustafa Kutlu
NASIL ANLATTIĞINIZ KADAR NE ANLATTIĞINIZ DA MÜHİMDİR

Artık yazı yazamıyor, pek okuyamıyorum. Pil ağır ağır bitiyor. Mektuplara cevap veremiyor, davetlere gidemiyorum. Ama yine de kalan gücümü kullanarak her gün (Cumartesi hariç) Dergâh'a gelmeye, 24 yıldır çıkardığımız Dergâh dergisini çıkarmak için çabalıyorum. Bu dergiden üç nesil yetişti. Şimdi onlar kendi dergilerini çıkarıyor. Onlarla gurur duyuyorum.

Genç arkadaşlar, dostlar yeni kitaplarını gönderiyor. Şöyle bir göz atıyor, kitabı karıştırıyorum. Şiir kitabı ise bir iki şiir okurum. Hasta, yaşlı ve yorgunum. Eh, kırk yıldır süren vatan-millet-Sakarya serüveni. Hakk'ın rızası için sürdüreceğiz gücümüz yettiğince. Her yıl çıkarmaya çalıştığım bir kitap ve bu dergi beni hayata bağlıyor. Bazan okuduklarım beni heyecanlandırıyor. Haklarında yazayım diyorum, yazının hakkından gelemiyorum.

Emine Batar, Dergâh'ta hikâyelerini yayımladığım bir hikâyeci. Acaba hangi metni yayınladım? Bilemem ki. Sabah yediğimi unutuyorum.

Romanda, hikâyede, sinemada (sanatta) vb. aradığım iki unsur var.

1- İnandırıcı olacak

2- Etkileyici olacak.

Ne olup-bittiği belli olmayan, sisli puslu bir atmosferde, bilmece gibi duran metinler bana bir şey söylemiyor. Evet biçimle, dille hüner gösterebilirsiniz. Ama bu cambazlık bize dokunmaz. Yeni edebiyat anlayışı şunu getirdi: Ne anlattığınız değil, nasıl anlattığınız önemli. Hayır. Ne anlattığınız da önemlidir, hatta daha da önemli. Kelimelerle bir senfoni yazmaya kalkarsınız. Zor iştir. Şiirde bazan olur, çünkü Haşim'e katılıyorum, şiiri müziğe (âhenge) yakın bulurum. Unutmayın Necip Fazıl'ın 'Çile' şiirinin yayımlandığında adı 'Senfoni'dir. Bu şiirin nefis bir analizini Prof. Dr. Orhan Okay yaptı. Mutlaka bulup okuyun.

Emine Batar'ın Hece Yayınları arasında çıkan ilk kitabının adı 'Uzayan Gölgeler' (Nisan 2014).

İlk kitap önemlidir. Sizi hep onunla hatırlayacaklar. Resimle ilgilendiğim için kapak kompozisyonuna da önem veririm. Bu kitabın kapağı güzel. Sarakusta'yı tebrik ederim.

İlk hikâyenin adı 'Babam Ölünce'. Onu okudum. Etkilendim. Şu yazıyı yazayım dedim. Emine Batar iyi bir yazar. Yolu açık olsun.

Babası can verirken duyduğu acıdan ne yapacağını bilemeyen bir çocuğun hikâyesi bu.

Baba'nın iç odadan gelen hırıltılı nefesleri, başucunda okunan Kur'an-ı Kerim'e karışıyor.

Ne zaman ölecek? Can verme uzadıkça çocuğun ızdırabı zirve yapıyor. İçeri giriyor, dışarı çıkıyor, ne yapacağını bilemiyor. (Sezai Karakoç'un 'Anneler ve Çocuklar' şiiri)

Batar, bu dramatik zaman-durum içinde dahi kahramanın dış dünya ile ilişkisini kesemediğini çok güzel ayrıntılar ile dile getiriyor:

'Güneş bulutlar arasından bir an çıkıyor, sonra kayboluyor.'

'Kapı önünde oynayan çocuklar onu görünce susuyorlar.'

'Ağaçlarda kalmış tek tük yapraklar sallanıyor, bu arada bir uçak geçiyor.'

Yazar şöyle diyor:

'Neden hepsini farkediyorum?

Ah ne acı! Babam ölürken bile görüyor ve duyuyorum.' Galiba bu çocuk bir genç kız veya oğlan.

Hani 'Hayat devam ediyor' derler ya. İşte bir yanda ölüm öte yanda bulutları delip geçen uçak. Bu sahicilik insanı etkiliyor. Bir ara bahçeye bakarken sanki orda babasını görüyor. Kendi eliyle büyüttüğü ağaçları kucaklamasını. Böyle olur. En kritik anlarda hatıraların hücumuna uğrarız. Ardından başka hatıralar. Kadınların feryatları onu kendine getiriyor. Galiba baba öldü.

Burada biraz soyutlama yapıyor ki gayet yerinde:

'Ağaçlar gövdelerinden inceliyor... İnceliyor. Kedi kalabalığın arasında mırıl mırıl ve telaşla (mırıl mırıldan sonra telaş olmaz, neyse) bacaklarıma sürtünüp duruyor.

Avludaki dut ağacının iniltileri duyuluyor.'

Geleneğe göre ölen kişinin giysileri birine verilir.

O biri ertesi günlerden birinde babasının ceketini giymiş, kapının önünden geçip gidiyor.

Babamın ceketi. (Ziya Osman'ın bir hikâyesiydi galiba)

Son cümle:

'Babam yok içinde.'

Öteki hikâyeleri okumadım. Ama sadece bu hikâye Emine Batar'ın kalitesini gösteriyor.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Mustafa Kutlu
22-05-14
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
NASIL ANLATTIĞINIZ KADAR NE ANLATTIĞINIZ DA MÜHİMDİR
Online Kişi: 20
Bu Gün: 499 || Bu Ay: 6.489 || Toplam Ziyaretçi: 2.215.811 || Toplam Tıklanma: 52.121.643