ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 2626
Yazar: Haberkültür
ERGENLİK SİVİLCELERİNİN SEBEBİ ALINGANLIK

 

Alınganlık çirkinleştiriyor!

Alınganlık çirkinleştiriyor

İnsan, mahluktur; ve mahlukat içinde en güzel, en uygun en uyumlu şekilde yaratılanıdır. Yaratılan her “şey” “Yaratan”ının plan ve programına tabidir. Kalbi Yaratan, huzurunu, kulluğunu bilinçli şekilde kavramaya ve yerine getirmeye bağlamıştır. İhlâsı Yaratan,  yaratılmış hiçbir şeye bel bağlamadan rızkının kendisine ulaşacağına inanmaya bağlamıştır. Ve azâbı, mahrumiyetleri Yaratan, bundan korunmayı ve kurtulmayı “taat” dediğimiz kader programımızla uyumlu olarak emirlere ve yasaklara itaatli olmaya bağlamıştır.

Bu zikredilen bağlıklar içinde sürdürülen hayat düzenine “sıhhat” diyoruz. Buna göre esas olan, kişinin kendini tedavi edebilmesi ve kendini her daim sağlıklı kılmayı başarmasıdır.

Fakat bugün tablo hiç de böyle görünmüyor. İnsanlar hayatın her alanında  “her şey”e bağımlıymış hissine doğru yönlendiriliyorlar. Öncelikle İyileşmek için başka birine  veya başka bir şeye neredeyse mutlak bağımlı olduğumuz düşüncesini dayatan yaygın bakış açısına şiddetle karşı koymamız gerekir. Bugün özellikle Batılı toplumlarda doktor, psikiyatr, sair uzmanlar haşa yarı ilah konumuna oturtulmuş durumda. Ne ilaç, ne şifalı otlar, ne diyet ne egzersizler sihirli birer değnek değildir. Bakış açımız değişmediği takdirde tedavi, son derece pahalı ve ancak kısmen etkili bir süreç olmaya devam edecektir. İnsan kendisini sağlığına kavuşturacak tek gerçek başvuru kaynağının yine kendisi olduğunu kavramadığı sürece, hak ettiğinden ve hatta sahip olduğundan daha büyük bir gücü başkalarına atfetmeye devam edecek görünmektedir. Hayatımızdaki “tedavi eden kişi” diye ünvanlandırdığımız şahısları, nesneleri, vasıtaları “tedaviye yardım eden kişi” şeklinde yeniden tanımlamamız daha doğru olacaktır.

Kendi kendimizi tedavi edecek olmamız, birilerinden yardım almayı reddedeceğimiz ya da yardım taleblerini geri çevireceğimiz anlamına gelmez. Dahası böyle bir yaklaşım hiç de akıllıca olmaz. Zaten insan biraz aklını kullanacak olsa, yalnız sıhhat konusunda değil hayatın hiçbir alanında mutlak bağımsızlık diye bir şeyin söz konusu olmadığını apaçık kavrayacaktır. Yaşamak için yeryüzüne ve gökyüzüne bağımlıyız; havaya, suya gıdaya ihtiyacımız var; başka insanlara bağımlıyız; refaha, bilgiye, hizmete, kalbî tatmine ihtiyacımız var. Üstelik bu bağımlılıkların hepsi de çift taraflı..

Konumuzu özetleyecek müşahhas bir örnek vermek gerekirse, mesela ergenlik çağlarında yüzde görülen sivilceleri ele alabiliriz: Bu tür cilt bozukluklarının ana sebebi, eleştiriye tahammülsüzlük, alınganlık, çok az onay görme veya yeterlilik duygusuyla ilgili şüphelerdir. Uzman bir kişiye başvurduğumuzda bize, bunun hormonal değişikliklerden kaynaklandığını söyleyecek, “her genç insanın başına gelebileceği” şeklindeki ezberlenmiş masalı tekrarlayacak ve bazı pahalı merhemler tavsiye edecektir. Dıştan yapılan bu tedavi, kısmi olarak fayda verir gözükse de rahatsızlığın kaynağı çok derinlerdedir; ve kaynak kurutulmadığı sürece de ortadan kalkmaz.

Kişi, yetişkinliğe adım atarken, yeterlik sahibi bir yetişkin olarak “saygı görmek isteme” duygusu da yükselir. Bu istek, aile fertleri veya öğretmenler tarafından reddedilirse, bastırılmış güceniklik, kendisini açıkça gencin yüzünde gösterir. Yüzdeki bozukluğun ciddiyeti, bastırılan duygunun nisbetiyle orantılıdır. Gereken saygıyı gördüklerinde ise yüzleri pürüzsüzleşir.

Burada önemli bir nokta da şu: Sadece bizde değil bütün toplumlarda ergenlik çağında gençlerin yüzünde sivilce çıkmasının doğal olduğu şeklinde çok yaygın ve yanlış bir kanaat vardır. Bu düşünce tarzı çocuğu, büyüyünce abisi ve ablası gibi sivilceli bir yüze sahip olacağı kaçınılmaz gerçeğine hazırlamak üzere bir dost nasihati gibi kulaktan kulağa genç yüreğine yerleştirilmiştir. Aileler ise, çocuğunun yüzünde sivilceler gördüğü zaman, onun mevcut durumdan rahatsızlığı ve kendileri tarafından kabul görme endişesi taşıdığının farkına bile varmaz. Dahası bu konuda kendilerine bir sorumluluk düştüğünü de akıllarına getirmezler.

Yöntem ve beceri sahibi ilkeli insanların yardımına elbette ihtiyacımız var; bize enerjisini, bilgisini, sevgisini verecek insanlara ihtiyacımız var; sağlığımıza kavuşma ve sağlıklı kalma yolunda bizi destekleyecek ilaçlara, diyetlere, vitaminlere egzersiz programlarına elbette ki ihtiyacımız var.

Asıl tedavinin, bakış açımızı değiştirmek ve Yaratıcımızla aramızı düzgün tutmak olduğunu unutmadığımız sürece destek  almak, hiçbir şekilde zayıflık belirtisi değildir; bunların, yalnızca iyileşmemize yardım ettiğini bildikten sonra, dış desteklere başvurmak ancak zekâ belirtisi olarak kabul edilebilir.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Haberkültür
21-03-10
E mail: Haberkültür.net
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ERGENLİK SİVİLCELERİNİN SEBEBİ ALINGANLIK
Online Kişi: 14
Bu Gün: 367 || Bu Ay: 8.971 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.413 || Toplam Tıklanma: 51.933.233