ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / DİL KALESİ
Okunma Sayısı: 2159
Yazar: Kadir Mısıroğlu
TÜRKÇEDE KELİME HORTLATMA SAPIKLIĞI

TÜRKÇEDE KELİME HORTLATMA SAPIKLIĞIUydurma kelimeleri “Boykot” adlı eserine Necip Fazıl’ın,

Ruhsal, parasal, soyut, boyut, yaşam, eğilim...
Ya bunlar Türkçe değil, yahut ben Türk değilim!

Oysa halis Türk benim, bunlar işgalcilerim;
Allah Türke acısın, yalnız bunu dilerim.

dizeleri ile başlayan Üstad Kadir Mısıroğlu, Türkçenin katledilmesini ayrıntıları ile anlatıyor. Kitaptan sizler için bir bölüm alıntıladık. İstifade etmek isteyenler Sebil Yayınevine müracaat edebilirler. Şiddetle tavsiye ediyoruz:

KELiME HORTLATMA SAPIKLIĞI

Daha önce de bir nebze temas etmiş olduğumuz üzere, her yeni bir görüş getirdiğini söyleyen kadro, zuhfıruna haklı bir esbab-ı mucibe için tarihi sermaye olarak kullanılır.

Onu dolduran vak’aları kendine temel ittihaz eylediği birtakım prensiplerle yeniden muhakeme ederek, ortaya değişik birtakım kıymet hükümleri çıkarmaya çalışır. Tarihin bu tarzda tahlili “Tarih Felsefesi”nin mevzuunu teşkil eder ki, hiçbir içtimai doktrin bu yola gitmekten kendini müstağni

Türkiye ‘de de cumhuriyetten sonra böyle olmuş ve milli tarihimiz o güne kadar alışılagelmiş kıymet hükümlerini değiştirmek için “İnkılab Cereyanı”nın kabul ettiği prensiplerle yeni bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Bilindiği üzere adına “Kemalist İnkılabları” dediğimiz bu inkılabların farik vasfı bütün bir cemiyeti ladinileştirmek daha emin bir şekilde söylemek gerekirse- İslam‘ın tesir sahası dışına çıkarmaktır. Bu esas gayenin makbul (!) ve makul (!) olduğunu isbat zımnında tarihimiz yeniden ele alınmış ve pek tabii olarak İslami değerlendirmelere ters düşen birtakım neticelere varılmıştır. Bu hareketin en tabii neticesi, umumi Türk tarihinin asgari bin yılını teşkil eden “islami devre”nin zifiri bir karanlık halinde tasviriyle buna hiçbir ehemmiyet atfetmeyerek İslam’ dan evvelki devrenin başarılarının mü balağa edilmesi olmuştur. Bu umumi telakkiden lisan da müteessir kılınmış, inkılab hareketleri içinde eski ve zengin bir dil olan Türkçe’mizin de İslam Medeniyeti sayesinde kazandığı inceliklerden soyularak kadim şekline irca edilmesi cereyanı başlamıştır. Bu hal Dünyada mevcud milletlerden hiçbirinin başına gelmemiştir. İslam’ dan evvelki devrelerde mevcud olup da artık fosilleşmiş bulunan birtakım kelimelerin hortlatılarak İslam Kültürü’nün malı olan mukaabillerinin yerine ikaame edilmek istenmesi, bir nev‘i milliyetçilik(!) adına gerçekleştirilmek istenmektedir. Ancak bu hal, hareketin ilme mugayeretini bertaraf etmez. Bu harekette sadece, milliyetçilik kelimesinin husule getirdiği psikolojik tesirden istifade edilmek istenmiştir. Halbuki lisan da, bütün içtimaî müesseseler gibi tabii bir tekamüle tabidir. Yeni ihtiyaçlar, birtakım yeni kelimelerin ve ifade şekillerinin doğuşuna amil olduğu gibi, dinamik olan hayat, bazı kelimeleri de -tabir caizse- bir nev‘i “lisani mevta ” haline getirir. Bazı inkılabcılar ve onların İslam’dan nefret ifade eden sakim zihniyetleri bu ilmi gerçeği kaale almadan, kadim Türkçe’deki artık nice zamandan beri ölmüş bulunan sayısız kelimeyi hortlatma yoluna dökülmüştür. Mesela “Acun, tin, us, ıs ” gibi kelimeler Türkçe’mizde bir zamanlar kullanılmış ve bunlar yerlerini “Dünya, ruh, akıl ve sahib” kelimelerine terketmişlerdir.

Bu gibi kelimelerin bazıları Yunus Emre gibi İslam Medeniyeti‘ne girişimizin ilk asırlarında yaşamış kimselerin eserlerinde yer almış bulunsalar da, gerçek böyledir. Bunlar, artık ölü kelimelerdir. Ancak dikkat edilecek olursa, kolaylıkla tespit edilir ki, bu gibi hortlatılmaya çalışılan kelimeler vasıtasıyla lisandan tard edilmek istenen mukaabillerinin hepsi de, Arapça asıllı yani İslam Kültürü’nün mahsulü olan kelimelerdir. Dağdaki çobana kadar herkesin bildiği bu gibi hayat dolu kelimeleri, ortadan kaldırmaya çalışarak onların yerine henüz tahsilli insanların bile bilmesine imkan olmayan ölü Türkçe(!) mukaabillerini ikaame etmek gayreti de, Arapça daha doğrusu İslam düşmanlığının bir tezahürüdür.

Türkçemizin asırlarca İslam Kültürü ile yoğrularak kazandığı zengin muhtevayı reddederek onu ladini bir üsluba tabi kılmak arzularının gerçekleşmesi istikaametindeki hareketlerden biri de kadim Moğolcadan kelime almaktır. Filhakika Kemalist İnkılablar çerçevesi içinde bu hareketi mantıksız bulmak mümkün değildir. Zira tarihen bilindiği üzere Moğollar İslam Dünyası’nı birkaç defa çiğnemiş ve İslam Medeniyeti ‘nin sükutunda büyük ölçüde rol oynamışlardır.

Bu bakımdan İslam’a aleyhtar bir cereyanın Moğollar‘a muhabbet duymasından daha tabii bir şey olamaz. Cengiz ve Hulagû’nun İslam Tarihi’ndeki mezalimi dillere destandır. Cengiz’in Türkistan’ı işgal ve istila edişinde mübarek mabedlere atıyla girdiği, Hulagû‘nun ise -bilhassa- Bağdat’ta İslam alimlerinin göz nuru bir kısım eserleri kerpiç gibi kullanarak kendisine saray yaptırıp içinde oturduğu, diğer bir kısmını ise yakarak küllerini Fırat Nehri ‘ne döktürdüğü, bu sebeple mezkur nehrin günlerce simsiyah aktığı tarihin acı şehadetlerindendir. Bu yüzdendir ki, meşhur bir şairimiz:

“Tahammül mülkünü yıktın Hülagû Han mısın kafir!.."

diyerek zulüm ve teaddide Hulagû‘nun darb-ı mesel haline gelen şöhretini terennüm etmiştir.

Bütün dünyaca Moğollar‘ın Türklük’le alakası bulunmadığı söz götürmez bir gerçektir. Bunlar sarı ırktandırlar. Ancak azlık olmalarına rağmen bir devirde fevkal’ade muharib kaabiliyeti gösterdiklerinden önlerine büyük Türk kitlelerini katıp Batı‘ya doğru sürüklemişler ve onlardan -çok kere- asker olarak istifade etmişlerdir. Kurmuş oldukları devletlerin bir müddet sonra -hanedan dışındaki kısmıyla türkleşmesi bunların Türk zannedilmelerine amil olmuştur.

Fakat Kemalist İnkılabın tarih telakkisinde İslam‘dan evvelki Türk tarihinin vak’a ve şahsiyetlerini mübalağalandırmak mantığı cari olduğundan “Moğol Tarihi” baş tacı edilmiş ve bunların Türklükleri(!) dünya ilim alemini güldürecek bir mantıksızlıkla iddia edilmiştir. Bu telakkİnin moda haline getirilmesinden sonradır ki, Türk çocuklarına İslam Tarihinde sadece nefret ifade eden “Cengiz” ve “Hulagû” gibi isimler takılmaya başlanmıştır. Fakat bu cereyanın en talihsiz tecellisi Moğolların Türk sanılmasından ziyade Moğolcanın da Türkçe kabul edilişiyle lisanımızda hayat dolu nice kelimenin terkedilerek bunların yerine kadim Moğolca dan kelime ikaame etme hususundaki resmi gayret olmuştur.

Gerçekten bugün menşe’lerinin Moğolca oldukları ve Moğolların da Türklükle hiçbir alakaları bulunmadığı gerçeği gözden kaçırılarak lisanımıza zorla sokulan ve “Divan-ı Muhasebat, Mahkeme-i Temyiz, Şûra-yı Devlet, Umûmi Hey’et” ilh. gibi kelime ve tabirlerin yerine cebren ikame edilen “Yargıtay, Danıştay, Kuru/tay ” ilh . . . gibi kelimeler bu cereyanın meş ‘um hatıralarıdır. Bunların baş tacı edilmesi de hiç şüphesiz mukaabillerinin Arapça olmasındandır. Arapçadan nefret ise, O’nun Kur’an lisanı bulunmasındandır. Binaenaleyh bu hareketin temel husumet noktasının Kur‘an ve İslam olduğunda şüphe yoktur.

Türkçeyi asırlardan beri kazandığı ifade inceliklerinden soymak ve onu İslami mefhumları ifade edemez bir hale getirmek isteyenlerin büyük bir acelesi vardı. Adeta bir an önce dilimizin malı olmuş Arapça asıllı kelimelerden kurtarmak (!) maksadıyla her önüne gelenin kelime uydurmasına cevaz verilmiştir. Hatta, cevaz şöyle dursun, resmi imkanla da bu yol ve uslub teşvik edilmiştir, denilebilir.

Buna dair tatbiki misalleri ileride ele alacağız. Burada şunu ifade etmek isteriz ki, Türkçe’nin maruz kaldığı bu İslam’dan uzaklaştırma ihaneti onun aynı zamanda mücerred ifade kaabiliyet ve imkanlarını da daraltmıştır. Bu itibarla buna “Türkçe’yi Kısırlaştırma Hareketi” demek daha doğru olur.

Bu kısırlaştırma çeşitli şekillerde tezahür etmektedir:

1 – Lisanımızda ana istikaameti itibariyle tek olduğu zannedilen bir mefhum, ona yakın olan birçok diğer mefhumlara aid lafızların reddedilmesiyle teke irca edilmekte ve bu tek mefhum için de kabaca bir kelime uydurulmaktadır.

Bu suretle uydurma yeni kelimenin hangi mefhuma tekaabül ettiğini tayin ekseriya imkansız bir hale gelmektedir.

Bunu misallerle ifade edelim:

Bugünlerde uydurulan kelimelerden biri de “karşın” dır. Bu kelime bazan “mukaabil” bazan da “rağmen” yerine kullanılmaktadır. Şimdi hangi lisan mütehassısı çıkıp da bu iki mefhumun aynı olduğunu söyleyebilir? “Mukaabil” ve “rağmen” kelimeleri arasındaki incelik, “karşın” kelimesinin uydurulup ikisinin birden yerine ikaame edilişiyle ortadan kalkmıştır.

Aynı şekilde “zorunlu “ uydurmacası da hem “zaruri” ve hem de “mecburi” kelimelerinin yerine kullanılmaktadır ki, bu iki lafzın aynı mefhuma tekaabül etmediği aşikardır. Soba kurumundan alınmış olmak ihtimali bulunan “kurum”culara sormak isteriz. “Anımsamak” dedikleri zaman “yaad etmek”i mi, yoksa “hatırlamak”ı mı kasdetmektedirler?
...

Bir başka misal: Türkçemizde öteden beri “rüya” mukaabili olarak kullanılmakta bulunan “düş” kelimesidir. Bu kelime “düş görmek” tarzında tam rüya karşılığında kullanıldığı gibi “düş kırıklığı” tabiriyle “hayal” karşılığında da kullanılmaktadır. Rüya ile hayal arasında uzak da olsa, bir münasebet bulunmakla beraber, bunların her ikisinin aynı mefhum olduğunu söylemeye imkan var mıdır? Bizim bildiğimiz “sukut-i hayal” yahud “hayal sukutu” tabirlerinin yerine ikaame edilmek istenen “düş kırıklığı” uydurmacasındaki “düş” ü “hayal” den başka türlü telakkiye imkan olmadığına göre, bütün bu kabil kelimelerle lisanın ne kazandığını izah edebilecek bir dil Donkişotu varsa beri gelsin!

“Önermek” uydurmacası da öyle: Bazan “teklif’ bazan da “tavsiye” yerine kullanılmaktadır. Evvelce bir nebze temas eylediğİrniz üzere Türkçemizde asırlardan beri kullanılagelmekte olan ve halkın günlük hayatına kadar girmiş bulunan İslami menşe’li kelimeleri bir an önce müzelik hale getirmek isteyen inkılab yobazları ise dünyada emsali görülmemiş bir istical ile işe başlamışlardır. Milli Mücadele’den sonra başlayan inkılab hamlelerinin nihayet 1928‘deki harf inkılabı ile ikmal edildiği düşünülecek olursa, bin yıllık müstekar hayat ve telakkilerimizin nihayet beş altı sene içinde topyekün değiştirilmiş bulunduğu görülür. Bu kadar kısa bir zaman içinde bu ölçüde değişikliğin en farik vasfı hiç şüphesiz “acelecilik“tir.

Kemalist İnkılabın bu farik vasfı onun bir cüz ‘ü bulunan lisan inkılabında da aynen ve belki de daha müthiş bir surette tecelli etmiştir. O derecede ki, dünyada hiçbir lisanın başına gelmeyen bir faciaya maruz kalan Türkçemiz, bugün selim muhakeme ve derin tefekküre imkan vermeyecek bir surette kısırlaştırılmıştır. Ancak bu keyfiyetin icrasında inkılabın mutaassıp taraftarı ve binnetice İslam'dan hududsuz bir surette müteneffir bulunmaktan başka bir meziyeti (!) olmayan cühela güruhu, halk arasında dipdiri yaşamakta bulunan birçok kelimeyi bir an önce bertaraf etmek maksadıyla akıllarına her ne geldi ise onu terviç ile piyasaya sürmüşlerdir. Bu durum Türkçemizde bazı elfaz ve meflıumların şaşırtıcı bir istikrarsızlık ve değişikliğe uğramamalarını intaç eylemiştir.

İngilizce, Fransızca ve Almanca gibi Avrupa lisanları da vaktiyle, büyük ölçüde Latince’nin tesiri altında kalmışlardı. Bu tesiri makul bir ölçüde izale etmek isteyen o lisanların alimleri, akademiler teşkil ederek ehil eller marifetiyle yüz yıla varan uzun çalışmalar yaptıkları ve Latince asıllı kelimelerin telaffuz ve şekilleriyle ibka ve hançerelerine uydurmakla iktifa ettikleri halde her hususta Avrupa’yı taklid etmekte bulunan bizim cühela, Arapça karşısında bu mantıklı yolu tutmamıştır. Bunun neticesi bazı mefhumlara aid lafızların her on beş senede bir değişmesi olmuştur. Bazı kelimeler de ilk takdim edildikleri formu muhafaza edememişler, zamanla -mana kayması dışında- bir de lafız değişikliğine uğramışlardır. Mesela; “idare” kelimesi yerine ikaame edilmek istenen “yönetim”in ilk kullanılış şekli “yön “dür. Mesela: CHP’nin antetli kağıtlarında “CHP İstanbul İl Yön Kurulu Başkanlığı” deniliyordu. Bu “Yön “ün “yönetim”e niçin tahvil edildiğini kavramak imkansızdır. Zira Türkçe ‘de “cihet” manasında esasen mevcud bulunan “yön” kelimesi “idare”ye tekaabül etmez ki, onun “yön ” veya “yönetim ” olarak kullanılması hususunda bir mülahazaya mahal olsun ! . .

Şu hale nazaran bir mefhuma lafız olarak tekaabül etmek üzere kullanılmış bulunan birçok kelimenin macerası lisanımızdaki istikrarsızlığı ve onu bir yaz boz tahtası haline getirmiş bulunmanın çirkinliğini göstermektedir. Lisandaki istikrarsızlık ve bir nevi arayış ifade eden mütereddid hareketlerin şiddetini sadece bu “idare” kelimesinin macerasına dikkat ederek bile kavramak mümkündür. Buna rağmen biz bir iki misal daha verelim. Cumhuriyetin ilk yıllarında bugün İslam Kültürüne bağlı olanların ısrarla kullandıkları “zabıt” kelimesi herkesçe müsta’meldi. Sonra bu kelimenin yerine “tutulga” gibi çirkin bir kelime konulmak istendi. Arşivimizde üzerinde “tutulga ” denilen birçok ve saik mevcuttur. Bugün “tutulga” kelimesi “tutanak” olmuştur. Mü ‘minlerin İslam düşmanlarına inkıyadı ve her uydurdukları kelimeyi kullanmakta gösterdikleri tehalük devam ederse, bu “tutanak” kelimesinin de yarın ne şekil alacağı meçhuldür.

Bir zamanlar “vali” yerine “ilbay“ , kaymakamın yerine “ilçebay “, nahiye müdürü yerine “şarbaş” veya “kamunbay” deniliyordu. Bu kelimelerle yazılmış milyonla vesika mevcuttur. İstikbalin tarihçisi bu vesikaları tedkik edeceği zaman, ne diyecek ve bu kelimeleri hangi lügatta bulacaktır? Bugün “saha” kelimesi mukaabilinde uydurulmuş olan “alan”ın ifade ettiği mana ile ne münasebeti vardır?

Kelimeler bir aile halinde kavranırlar. Bu durum hafızayı büyük bir yükten kurtarır. Bu ölçüye bakıldığında “almak” fiilini tedai ettirmemesi imkansız olan “alan ” birçok emsali gibi tek tek kavranmaya mahkümdur. üstelik bir zamanlar “bütün saha ” manasına “ökül alan” denildiğini hatırlayabilecek kaç kişi vardır?!

Kadir Mısıroğlu, Boykot – Sebil Yayınevi

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Kadir Mısıroğlu
13-09-14
E mail: ihvanlar.net
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
TÜRKÇEDE KELİME HORTLATMA SAPIKLIĞI
Online Kişi: 11
Bu Gün: 191 || Bu Ay: 8.727 || Toplam Ziyaretçi: 2.219.898 || Toplam Tıklanma: 52.156.988