ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / ÎMAN VE İSLÂM
Okunma Sayısı: 2634
Yazar: Suheyb Öğüt
MÜSLÜMANA HER ŞEY MÜBAH MIDIR?

MÜSLÜMANA HER ŞEY MÜBAH MIDIR?Karamozof Kardeşler'deki meşhur nidâ bugün hâlâ pek çok Müslüman'ın kulaklarında çınlamaktadır:

“Tanrı yoksa her şey mübahtır!”

Doğru. Tanrı, neyin haram olduğunu bildirdiğinde, aynı zamanda neyin helal, neyin mübah olduğunu da bildirmiş olmaktadır.

Şayet o yoksa, o zaman geriye bir haram kalmayacağı için her şey mübah hale gelir.

Doğru, ama eksik.

İlk bakışta tanrının adem olduğu bir dünyanın bir mübahlar dünyası olduğuna kanaat getirebilsek de, ikinci “yamuk” bakışta, Zizek gibi “tanrı yoksa, hiçbir şey mübah değildir!” hükmünü vermek zorunda kalırız.

Öyle ya; şayet tanrı yoksa, zamanı ve mekanı aşan müteal ve küllî hükümler de yoktur demektir.

Tanrı yoksa, haram da yoktur, helâl de (mübah da).

Bu durumda geriye kalansa, tarihin ve cüz'î kültürlerin içinde keyfî olarak inşa edilen tesadüfî ve ârızî hükümler olur yalnızca.

Bu hükümler yeri gelir kadınların, yeri gelir erkeklerin sünnet edilmesini emreder.

Yeri gelir, kızların diri diri gömülmesini, yeri gelir kızların özgürce -evlilik dışı- seks yapmalarına müsaade edilmesini emreder.

Yeri gelir, kocası ölen dulun onunla beraber yakılmasını, yeri gelir dulun ölen kocasının tek vârisi olmasını emreder.

Yeri gelir, zencilerin insan olmadıkları için ancak kırbaç nesnesi köleler olmaları gerektiğini söyler, yeri gelir zencilerle evlenmenin insanlık alâmeti olduğunu.

Yeri gelir, erkek çocukların eğitimlerini tamamlamaları için erkek hocalarının livâtâ nesnesi olmaları gerektiğini söyler, yeri gelir livâtanın patoloji olduğunu.

Yeri gelir, ölen akrabaların etlerinin yenilmesini söyler, yeri gelir leş eti yemenin en büyük suç olduğunu.

Tanrı yoksa, bu hükümlerden hangisinin ya da hangilerini doğru hüküm olduğuna, hakka-adalete tevafuk ettiğine kim karar verebilir?

Kimse...

Bu meselenin bir veçhesi. Bu çıkmaz sokaktan çıkmaya seküler dostlarımız çalışsınlar.

Bir de meselenin diğer veçhesi var ki, başta Müslümanlar olmak üzere bütün mü'minleri yakından ilgilendiriyor.

El-Kaide, Hizbullah, “The Cemaat” ve Işid gibi tedhiş merkezli sapkın örgütlerde tebarüz eden, o zâlim istisna mantığında yoğrulmuş (post)modern telakkiden bahsediyorum:

“Allah varsa her şey mübahtır!” (hâşâ!)

Bir mü'min kendisini Allah'ın şaşmaz-yanılmaz temsilcisi olarak gördüğü vakit, kendisi bir anda -hâşâ- Allah'ın yerine geçer.

Allah'ı ve onun yüce hükümlerini nazar-ı itibâra almadan, onun adına keyfî hükümler verir durur.

Böylece yeri gelir, çocukların öldürülmesine hükmeder; yeri gelir, yatak odalarına kamera konulmasına hükmeder; yeri gelir, İsrail'le savaşmak yerine evvela kendi cemaatinden olmayan “mürted”lerin katledilmesine hükmeder.

Vahiy karşısında hiçbir şekilde histerikleşmeyen, yani

“Acaba vahyi hakkıyla anladım mı?”,

“Yaptığım yorumun, verdiğim kararın Allah'ın rızasına uygun olduğundan emin olabilir miyim?”,

“üzerinde alimlerin kahir ekseriyetinin ittifak ettikleri hükümleri bu kadar rahat askıya alırken vebal altına giriyor muyum?”

gibi sorularla hiç iştigal etme gereği duymayan bu sapkın faillerin kendilerine olan hastalıklı güvenleri, sonunda onları hiç tereddüt etmeden “keyif”lerini, başta Müslümanlar olmak üzere bütün düşmanlarının üstüne boca etmeye sevketmektedir.

Keyfîliklerinden mütevellit zulümlerini maskelemek bâbında ileri sürdükleri iki tane illet vardır: Cihad ve maslahat.

Bu iki sihirli kelime telaffuz edildi mi, sapkınlar için neshedilemeyecek hiçbir ilâhî hüküm kalmaz.

Diyeceksiniz ki: Cihadı ve maslahatı muayyen muhtevalarla sınırlayan dâbıtlar yok mu?

Var. Var da ... siz kendinizi Allah'ın yeryüzündeki yegâne mümessili olarak gördüğünüzde, tek dâbıt siz olursunuz.

Cihad, sizin yaptığınız usûl ve maksata mâtuf cihad olur; maslahat, sizin tayin ettiğiniz muhtevaya mâtuf maslahat olur.

Allah'ın yegâne mümessili sensen, ilâhî hükümleri muayyen muhtevalara diken yegâne dâbıt sensen, senden olmayan, sana biat etmeyen herkes sadece kâfir ya da münafık olmakla kalmaz, aynı zamanda kötülüğün zâhiri ve bâtınî tecessümü olan ve bu yüzden “itlaf edilmesi gereken” şeytanlara inkılap eder.

Sapkın örgütler, ırkçılığın da temelinde olan bu püriten-evanjelist nokta-i nazara uygun olarak iyiliği kendilerinde, kötülüğü de kendilerinden olmayan herkeste şeyleştirirler.

Kendilerinin bütün amelleri iyidir, saf iyiliktir. Ötekilerinin bütün fiileriyse kötüdür, saf kötülüktür.

Halbuki saf kötü diye bir şey varsa, o tam da bu nokta-i nazarın kendisidir.

İşte mezkur örgütlerle bizim aramızdaki fark tam olarak budur:

Biz, kendimizi bu örgütlerden temyiz etmemize, onları İslam'ı nakzeden, İslam'ı pâmâl eden, İslam'ı iptal eden sapkınlar olarak görmemize rağmen, onların aslâ iflah olmayacak şeytanlar olarak ispat edilmesine, çoluk çocuk demeden katledilmesine hükmetmeyiz.

Onlarla amelleri, onlarla nokta-i nazarları arasına mesafe koyarız.

Fikirlerini ya da amellerini kötü görsek de, faillerin bâtınî hakikatlerine dair hüküm vermekten imtina ederiz.

Onlar için dua eder, onların düştükleri bâtılı tavzih eder, onlara hakkı tebliğ ve temsil eder, onlara ancak Allah'ın ihdas ettiği hükümlere göre karşılık veririz.

Ve haykırırız:

Allah varsa -ki vardır!-, bu örgütlerden hiçbiri mübah değildir!

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Suheyb Öğüt
24-09-14
E mail: http://suheybogut.blogspot.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
MÜSLÜMANA HER ŞEY MÜBAH MIDIR?
Online Kişi: 21
Bu Gün: 368 || Bu Ay: 5.758 || Toplam Ziyaretçi: 2.214.387 || Toplam Tıklanma: 52.111.533