ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TÂRİH / İSLÂM TÂRİHİNDEN
Okunma Sayısı: 2917
Yazar: Ömere Lekesiz
ALEVÎ MESELESİ MÜSLÜMANLARIN DEĞİL DEVLETİN MESELESİDİR

ALEVÎ MESELESİ MÜSLÜMANLARIN DEĞİL DEVLETİN MESELESİDİRHeterodoksinin halleri

‘Heterodox’u ‘kabul edilmiş dini esaslara aykırı olan’, ‘heterodoxy’yi ise ‘kabul edilmiş doktrinlere muhalefet’ şeklinde açıklamış Redhouse.

Bu kelimelerin Al-Mavrid’teki ilk karşılıkları ise ibtidai ve ibtida’; her iki kelime de Arapça ‘bd’ kökünden gelen ‘bid’a’ya dayanıyor yani ‘yenilik, icat; dinde yeni usül çıkarma’ya...

İslam dünyasında heterodoksinin (bidatın) ortaya çıkması ise Hz. Peygamber’in (sav) vefatıyla sonuçlanan hastalığıyla birlikte başlıyorsa da asıl Hz. Ali’nin halifelik dönemiyle irtibatlandırılıyor.

Ancak konu ortaya çıkışı, gelişimi ve etkileri açısından hemen şu paragrafta şekilleniveren hükmün çok çok fevkinde tarihi bir derinliğe ve yaygınlığa sahip olduğu kadar aynıyla siyasi bir derinliğe ve yaygınlığa de sahip bulunuyor.

Öncelikle Hz. Ali (ra) ve ilk taraftarlarının (ki bunların çok büyük bir bölümü Sahabe ya da Tâbiîn’dir) heterodoksi konusunda bir bühtana maruz kalmamaları açısından İslam tarihinin ilk devrine ilişkin en doğru bilgilerin en doğru kaynaklarından öğrenilmesi gerekiyor. Hatta bu manada İslam toplumlarındaki heterodoksinin kişiler üzerinden değil, olgular ve olaylar üzerinden tartışılması çok daha makul görünüyor.

Buradan bakıldığında evrensel bir din olan, ilahi mesajı her insanı, her toplumu muhatap alan İslam’da heterodoksinin ortaya çıkmaması da zaten muhal görünüyor. Çünkü fetihleri Hz. Peygamberin (sav) vefatını izleyen ilk çeyrek yüzyılda bugünkü İran’ın sınırlarını da aşan bir dinin karşılaştığı zihniyet ve kültürlerle reddetme anlamında hesaplaşması, onları dönüştürmesi kısa bir zaman diliminde mümkün olmadığı gibi ‘fethedenin de fethedilmesi’ hükmünce zihniyet planında değilse de kültürel planda (şu ya da bu oranda) onlardan etkilenmemesi mümkün değildir.

Nitekim İmamet sorununa bitişik olarak siyasal bir hüviyet kazanan Şia’nın, Farsların elinde bir tarikata dönüşerek kurumlaşması da söz konusu etkiyle mümkün olmuştur.

Müslümanlar arasında daha Sıffin Savaşı’ndan başlayarak uzun bir sürece yayılan heterodoksi merkezli iş savaşları, kıyımları bir parantez içinde saklı tutarak Osmanlı’nın heterodoksi ile ilişkisine genel hatlarıyla baktığımızda şu hususlar öne çıkmaktadır:

1-Osmanlı, Hadis olduğu söylenen ancak kaynağı gösterilemeyen şu söze göre hareket etmiş gibidir: ‘(Ey Ali) senden dolayı iki zümre helak olacaktır: Aşırı seven ve aşırı düşman olanlar.’

2-Özelde Osmanlı devletini genelde İslam ümmetini tehdit etmeyen heterodoksiye hayat hakkı tanımak.

3-Bu hakkı işevsel kılmak için heteredoks unsurları dışın içinde yer almaya sevketmek.

‘Dışın içi’ olarak nitelediğimiz şeyi bir grafik terimi olan tramlama’yla gözümüzde canlandırmamız mümkündür ki, Şia İranı’nın fethedilmemesi ve heterodoks tarikatların Batı sınırlarına yönlendirilmesi bu cümleden bir konumlandırmayla, mevzilendirmeyle (lokasyonla) ilişkilidir.

Bugün adı ‘Alevi açılımı’ olarak konulan hususun dayandığı asıl nokta da burasıdır. Osmanlı’da feth devrinin kapanmasıyla birlikte hoterodoks unsurların içeri’de kalması, dolayısıyla hem muhalif tutumlarıyla hem de dış’takiler tarafından içeriye karşı mümkün bir nifak aracına dönüşebilme potansiyeli taşıması...

İşin ilginç yanı söz konusu heteredoks unsurların Cumhuriyet devrinde Müslümanların maruz kaldıkları her olumsuzluğa aynıyla maruz kalmış olmalarıdır. Diğer bir söyleyişle Müslümanların heterodoksiyle açık bir sorunu olmamış bilakis devlet baskıcı ve (asimilasyon vb.) zorla dönüştürme tutumuyla hemen her inançla kavgaya tutuşmuştur.

Bu yanıyla Müslümanlar Alevi sorununun ne dün ne de bugün tarafı değildir. Sorunun asıl tarafı devlettir ve bu manada ‘açılım’ ihtiyacı da Müslümanların değil devletin ihtiyacıdır.

Devlet açısından baktığımızda Alevi açılımı toplumsal barışın sağlam temeller üzerinde yeniden inşası bakımından bir zorunluluk arz etmektedir. Sorunu doğuran ve bugüne taşıyan devlet, önce onu doğurduğu gerçeğini kabul ederek önemli bir adım atmış ve olumlu ilişkilerin ‘modern devlet’in gereklerine göre yeniden kurulması için bir anlaşma teklifini kamunun tartışmasına açmıştır.

Ancak ne devlet Osmanlı devletidir ne de heterodoks unsurlardan biri olarak Alevilik eski Alevilik'tir.

Dolayısıyla mevcut açılım teklifinden devletin neyi murat ettiğini iyi bilmek kadar yeni Aleviliğin de yüzyıl öncekine göre kendisinde ve devletten olan taleplerinde nasıl bir değişikliğin meydana geldiğini iyi bilmek gerekir.

Bunları bir sonraki yazımızda ele alalım inşallah.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ömere Lekesiz
25-11-14
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ALEVÎ MESELESİ MÜSLÜMANLARIN DEĞİL DEVLETİN MESELESİDİR
Online Kişi: 17
Bu Gün: 240 || Bu Ay: 8.844 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.253 || Toplam Tıklanma: 51.932.287