ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TASAVVUF / TASAVVUFA DÂİR
Okunma Sayısı: 2952
Yazar: Faruk Beşer
TASAVVUF BU MUDUR?

TASAVVUF BU MUDUR?Bûşencî diye bilinen Horasanlı bir sûfî vardır (ö. 348/959). İlk ve sağlam sufilerin son halkalarından.  Kitap ve Sünnet bilgisi ve ölçüsü olan bir sufi. Mesela Tevhidi tam Selef gibi tanımlar: “Allah’ı, O’nun kendisini bize tanıttığı gibi tanımak, sonra da O’ndan başkasına ihtiyaç duymamaktır” der.

İçi dışı bir olmayan sufilerden yakınır. Onun, “bugün tasavvufun adı var, hakikati yok; oysa eskiden hakikati vardı, adı yoktu”, sözü meşhurdur.

Bunu şunun için söyledim. Sahte sufilerden gerçek sufiler bile şikâyetçidirler.

Tasavvuf dini daha iyi yaşayabilme çabası ise, bu işin de gerçeğini ve sahtesini ancak Kitap ve sünnet bilgisiyle öğrenebilirsiniz. Başka bir ölçü koymaya kalkarsanız, herkesin doğruyu tarifi, sadece kendisine işaret eder. Kendi yaptıklarını tasavvufun özü diye anlatır. Tasavvufun gücüne sığınarak nefsinin arzularını meşrulaştırabilir. Sadece meşrulaştırma olsa, bir de başkalarını bu arzulara hizmet ettirir. Oysa Allah (cc), “siz hiç arzularını ilah edinenleri görmüyor musunuz?” der.

Çok değil, birazcık din bilgisi olan bir mümin şu sözleri, bırakın tasavvufu, dinin en kıyıcığında bir yere koyabilir mi? Hayali konuşmuyorum, bunları zaman zaman bize gelen sorulardan seçerek aldım ve kendi arşivimde bunların en az on katı var.

Bursa’daki o meşhur bademlemeyi ve pek çok benzerini anlatmaktan hayâ ediyorum. Onları geçelim.

Herkes kendi büyüğüne farklı bir kavramla hitap eder. Biz ortak bir kelime olan ‘Efendi’ diyelim, buyurun:

“Bir müridin mürşidi karşısında huzur ve huşu içinde durması, ihlasla yapılan 150 yıllık ibadetten efdaldir.

Şeyhinin hata edebileceğini kalbinden bile geçirirsen helak olursun. Manen terakki edebilmen için şeyhinin karşısında gassalin önündeki meyyit gibi olmalısın.

Zamanın sahibi bizim efendimizdir. Allah dünyanın tasarrufunu ona vermiştir. Bereket ve hidayet onun eliyle dağıtılır. Sahib-i zaman, Gavs-i azam, en büyük kutup odur. O mehdidir, mesihtir…

Bizim efendimize intisap ettiğiniz zaman geçmiş bütün günahlarınız ve kılmadığınız namazlarınız, yapmadığınız ibadetleriniz affolor. (Mektup arşivimizdedir).

Efendinin abdest suyunu içmek şifadır. Büyük abdesti bile cennet kokusu kokar.

Namaza başlarken efendinin resmine bakıp rabıta yaparsanız daha huzurlu namaz kılarsınız. Onun resmini o olarak görmeyin, o, o değildir. (Peki kimdir?)

Hz. Peygamber Cebrail’e vahyi nereden aldığını sordu, o da bilmediğini, bir perde ardından kendisine verildiğini söyledi. Peygamber, bir daha vahiy alırken perdeyi kaldır bakalım kimden alıyorsun dedi. Cebrail perdeyi kaldırınca vahyi bizzat Peygamberimiz'in kendisinden alıp yine kendisine getirdiğini gördü.

Hz. Hasan dedesine (Hz. Peygamber’e) daha güçlü rabıta yapabilmek için dayısı Hind bin Ebî Hâle’den onun şemailini kendisine vasfetmesini istemiş, şemail bunun için kaydedilmiştir.

Biliyorsunuz, ihvanımızdan biri, tecellide gördü; Efendimiz için Allah, ‘ben ete kemiğe büründüm, o olarak göründüm’ buyurmuş.

Müritlerinden güzel bir kadına: “Ben tecelliyatta gördüm, senin nikâhın gökte benimle kıyıldı, artık kocana haramsın, ayrılıp bana gelmelisin”. (Böyle bir şey olur mu diye bana soran kadının ses kaydı telefonumda tesadüfen tutulmuş, özür diliyorum, sileceğim).

Bizim efendimiz haftada bir evliyaullaha, ayda bir de enbiyaya sohbet verir.

Efendinin tenine temas edeni cehennem yakmaz. (Böyle olunca evlilik sırası kendisine gelmesi için kızlar tabii ki can atarlar. Hatta bir gün birisi bir muziplik yapar ve erkekler de cehenneme girmek istemiyor diyebilir.)

Sahte mehdi, mesih ve resulleri ise koyacak yer bile yok. Onların Allah cezasını vermiş zaten, kimse onları akıllı saymıyor.

Bunlarla bir kitap yazmak mümkün, zaten yazılmış da. Bizim derdimiz şu: Temiz insanlara ve gerçek mürşitlere zarar verir endişesiyle bunlardan hiç söz etmemeli miyiz? Eğer bunlar ve daha bin türlü benzerleri için, ‘bu kadarı da olmaz’ diyebiliyorsanız, arkasından; ama bulaşıp da canını sıkma, ya da sağlamlara da laf etmiş olursun demek Müslümanca bir tavır olur mu? Nehy anil-münker prensibi nerede kaldı? Onu kim yapacak?

Bunlar zaten sapık fikirler, bunları sahih tasavvufla karıştırmayın derseniz peki, bunlar ne adına yapılıyor ve bunlar mı çoğunlukta, sahih olanlar mı, diye sorulmaz mı? Kur'an-ı Kerim’i saçma sapan tefsir edenleri eleştirmek, tefsire karşı gelmek midir?

Doğruyu yanlıştan ayırabilmenin ölçüsü yok mudur? Herkes kendi ölçüsünü kendi mi koymalı?

Zihninizi kirlettiğim ve rahatınızı bozduğum için affınıza sığınıyorum.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Faruk Beşer
01-02-15
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
TASAVVUF BU MUDUR?
Online Kişi: 16
Bu Gün: 171 || Bu Ay: 8.707 || Toplam Ziyaretçi: 2.219.863 || Toplam Tıklanma: 52.156.767