ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / ÂKİF EMRE
Okunma Sayısı: 2038
Yazar: Akif Emre
İÇİNDEN İKİ NEHİR AKAN ŞEHİR

İÇİNDEN İKİ NEHİR AKAN ŞEHİRİçinden nehir geçen şehirler taze kalmayı deneyen şehirlerdir. Akıp giden zaman gibi sabit ve değişken yanı olan şehirler... Tazelenirken, yenilenirken orda duran bir nehir hep vardır.

İsfahan'da iki nehir birden akar. Biri mekana yenik düşer çölde kaybolur, diğeri zamana direnir, zamanla birlikte var kılar kendini.

Zayenderut “doğuran ırmak” demekmiş. İsfahan'a tazelik veren nehir. İsfahan belki de Zayenderut sayesinde vardır. Zayenderut, yani İsfahan'ı doğuran ırmak. Bu ırmak İsfahan'ı doğursa da anlamını İsfahan'da bulmuş olsa gerek.

Bir şehre yataklık ettikten sonra denize doğru koşusunu tamamlamadan çölde kaybolmak bu nehrin yazgısı. Şehri doğurmak ama çölde yitip kaybolmak başlı başına şiirsel çağrışım yüklü... Kaç nehir böyle bir yazgıyı omuzlayabilir, kaç ırmak böyle şiirsel çağıltıya sahip olabilir.... Zayenderut'un boynunda birer gerdanlık gibi asılı, zamana meydan okuyan taş köprülerin altından her dem taze akan suyun çağıldayışına kulak verdiğinizde kervan çıngıraklarının arasında tarihin bitimsiz uğultularını duyarsınız.

Zaten İpekyolu'nun çöle hayat verdiği bu şehirden kervanların geçerek konakladığı Abbasi Kervansarayı'nı gördüğünüzde kıtalar aşan insanoğlunun kervan yolundaki ayak izlerini görürsünüz.

İsfahan içinden akan bir başka ırmak daha vardır. Zeyanderut İsfahan'ı doğurmuş olsa da onu bugüne getiren, besleyen, şehre hüviyetini veren, anlam katan ırmağın peşindeyim ben.
Eğer elinize bir İsfahan haritası geçerse Nakş-ı Cihan'dan başlayıp kıvrıla kıvrıla inen, kesintisiz bir çizgi halinde ilerleyen, tarihin doğallığı içinde kavisler çizen bir ırmak görürsünüz. En son noktada, avlulu bir yapıda sona erer bu zamana direnen ırmak. Aslında zamana direnmez, zamanla birlikte var olur, varlığını zamandan alır bugüne taşır.
Dört büyük taç kapıya açılan bu avlulu yapı Cuma Mescidi'dir; her ne kadar nehrin bittiği yer gibi dursa da suyun kaynağı burasıdır. İsfahan'a anlam katan nehrin kaynağı...

İslam medeniyeti denilen bir tarihsel süreklilik varsa bunun temel katmanları bu avluda taşa, çiniye, estetik ve tekniğe dönüşür. Tam karşıda firuze çinili muhteşem taç kapısıyla iki minareli Nizamülmülk dönemi medreselerinin bugüne izdüşümü tüm heybetiyle sizi sarsar. Yüksek eyvanların, kemerlerin, tuğla işçiliğinin zarafetiyle İslam medeniyetinin medrese geleneğine, burada yetişen alim prototipine yataklık eden gök kubbe... Nizamülmülk kubbesi Gazali gibi güneşlerin başı üstünde gök kubbeyi kuşatır.

Avlunun diğer yanlarında Selçukluların, Şiiliğin, Moğol döneminin izlerini taşıyan kubbeler sıralanır. Bir medeniyetin erken dönem tüm katmanlarını bir arada görmek her zaman mümkün değil. Aynı mekanda hem siyasi hem teolojik katmaların temaşa edildiği kaç mekan, kaç şehir vardır?

Avlunun bir başındaki küçük havuza akseden kubbelerin, minarelerin titrek yansıması, tarihin prizmasından geçip zor da olsa bugüne ulaşıyor gibi.

Cuma mescidinden çıkıp nehir boyu ilerlemeye devam ederseniz hem çok aşina hem çok farklı bir iklime dalarsınız. Kayseriye, yani kapalıçarşının tarihle, mekanla uyumlu kavisleri arasında ilerlediğinizde sağlı sollu açılan kapılar yeni bir iklimin habercisidir. Her bir kapının estetik harikası ince bir sanat zevkini yansıtan işlemeleri tek bir yapıya mahsus değil. Her kubbe, her kemer adeta ince bir zevkin süzgecinden geçip, orada olması gerektiği kadar, olması gereken yere konmuş hissi uyandırır. Histen öte bir bilinç kuşanmasıdır: Güzellik bilinci... Vakıf medeniyetinin serpiştirdiği hayratlar, Şiiliğin beslediği türbeler, mescidler...
Şehir hayatının aktığı bu canlı ticaret merkezinin gölgeli koridorlarında farklı bir ruh iklimi üfleyen avlular iç içe...

Adeta yüzyıl süren bir yürüyüş sonrası dev kapıdan geçip Nakş-ı Cihan'a ulaşırsınız. Satıcıların, imalatçıların, alışveriş yapanların sesleri, haykırışları birden diner ve sonsuz bir boşluğa inersiniz.

Nakş-ı Cihan İran Safevi döneminin en parlak döneminin ufku... İslam şehrinin mekan anlayışının bu derece kendine özgü ve çarpıcı meydan tasarımı az bulunur. İslam şehirlerinde neden meydan olmadığına kafa yoranlar genelde Nakş-ı Cihan'a gönderme yaparlar. Bilinen anlamda, modern Batı şehir tasavvurundaki meydandan çok farklı Nakş-ı Cihan. İşlev olarak şehir meydanı anlamı yüklense de devasa ölçekte bir avluya daha yakın. Etrafının kapalıçarşıyla çevrildiği büyük bir meydan. Kapalıçarşıya açılan kapının tam karşısında Mescid-i Şah İran sanatının, estetiğinin doruk noktasına çıktığı taç kapısı ve iki minaresiyle sizi selamlar. Ticaretin hayat bulduğu kayseriyeden çıkıp tam karşısında dini hayata, camiiye açılan kapı. Ne var ki, meydan kıble aksında olmadığı için müthiş bir tasarımla 45 derecelik açıyla camii eklemlenir. Firuze kubbeler, gerisinde yükselen dağların biçiminden esinlenmiş gibidir.

Caminin hat ve süslemeleri, bunca zengin ve ayrıntılı süsleme ve renk yoğunluğu içinde şaşırtıcı bir sadelik ve sükun duygusu telkin eder. Sadece estetik değil, mimari ölçü ve mühendislik olarak şaşırtıcıdır.

Caminin hemen yan tarafının ise medreselerle çevrili olması, ibadet ve ilim bölünemez bütünlüğünü, din ve ilim ilişkisini somutlaştıran bir hakikat tasavvurunun yansıması.

Hayatı bütün olarak ele alan bir medeniyetin şehir tasarımına yansımasının başka boyutu da meydana açılan sağlı sollu kapılarda somutlaşır. Âli kapu bizdeki Bâb-ı Âli'nin tersyüz edilmiş halidir. Ve siyasi iradenin tezahür ettiği mekandır. Akustik harikası özelliğiyle ses ve taşın sentezidir.

Şeyh Lütfullah Camii'nin altın yaldızlı yeşil kubbesi İran'daki yaygın kubbe tekniğinden farklılaşır.

Nakş-ı Cihan din-ilim, ticaret-siyaset ilişkisinin parçalanmaz bütün olarak mekânsal planda bir araya geldiği, güzellik duygusuyla tekniğin birleştiği, tarih boyu hep taze akan ırmağın toplandığı havuz. Cuma Mescidi'nde kaynayan ırmak Nakş-ı Cihan'a gelinceye kadar tarihin akışında büyüyerek, tazelenerek bu meydanda havuza dönüşür. Bu havuzun suyu tekrar harekete geçirilemezse su durağanlaşır.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Akif Emre
02-05-15
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
İÇİNDEN İKİ NEHİR AKAN ŞEHİR
Online Kişi: 23
Bu Gün: 525 || Bu Ay: 9.129 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.646 || Toplam Tıklanma: 51.937.592