ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / ÎMAN VE İSLÂM
Okunma Sayısı: 3518
Yazar: Serdar Demirel
DÎNÎ MESELELERİMİZİ ANCAK EHL-İ SÜNNET USÛLÜ İLE ÇÖZEBİLİRİZ

DÎNÎ MESELELERİMİZİ ANCAK EHL-İ SÜNNET USÛLÜ İLE ÇÖZEBİLİRİZ“İndirilen din, uydurulan din” (2)

“İndirilen din, uydurulan din” başlıklı son yazım üzerine epey e-mail ve mesaj aldım. Bunların bir kısmı itiraz sadedindeydi. İtiraz edenler de ikiye ayrılıyordu. Birinci kesim, “İslâm sadece Kur’an’dır, gayrisi hurafedir” diyen muhaliflerdi. Ezberlerini tekrarlayıp durdular. Bir misal olsun diye uzun bir reddiyeden şu beylik cümleyi aktarayım:

“Bilindiği üzere Peygamberimiz ve 4 halife döneminde Kur’an dışında dini bir kaynak yoktu ve insanlar mezheplere bağlı olmadan doğrudan Kur’an’a bağlıydılar. Kur’an’ın belirttiği şekilde dini yaşar, Kur’an’ın serbest bıraktığı konularda da kendi beğeni, örf ve alışkanlıklarına göre hareket ederlerdi..”

“Bilindiği üzere” ifadesine dikkat çekerim. Böylesi bir ifade herkesin malumu olan bir kabûlden bahsediyor olsa gerek. Oysa bütün rivâyetler, bütün mezhepler, bütün bidat fırkaları Efendimiz’in dini tebliğlerinin bağlayıcılığı üzerinde ittifak etmişlerdir. Aksini gösteren bir delil yoktur. Bilinenin aksini bilinen diye göstermek bu olsa gerek! Ezberini hakikat sanan bu okurum biraz zahmet edip bu iddiasının tarihi arkaplanını araştırsa iddiasının bir dayanağının olmadığını görecektir.

İkinci kesim ise; “Tarihimizde İslâm’a mal edilmiş uydurma akide esasları, amel ve rivâyetler yok mudur?”, itirazını yöneltiyordu. Bunlara özet olarak cevap vermek gerekir. Zira bir gazete köşesinin sınırları içinde bütün meramı anlatmak mümkün değildir.

İslâm tarihinde Hicri 40 yılları sonrasında ağır ağır hadis uydurma faaliyetleri başlamış sonraki dönemlerde de çoğalmıştır. Bu uydurma rivâyetler akidede, amelde, siyasi ve gelecek tasavvurumuzda İslâm’a paralel bir din idrakı oluşturma tehlikesi taşıdığından ulemâ kısa sürede ayaklanmış, bunun önüne geçmek üzere hadisleri tedvin etmiştir.

Tedvin edilen rivâyetler arasında Hz. Peygamber’e (sas) ait olmayan sızma rivâyetleri de ayıklayacak senet ve metin tenkidini ihtiva eden ve tarihte sadece İslâm Ümmet’ine has gurur kaynağımız biricik usûl disiplinlerini geliştirmişlerdir.

Kendisiyle amel edilecek makbul rivâyetler sahih hadis literatüründe, makbul derecesine ulaşmayan zayıf ve uydurma rivâyetler de “mevzuat literatüründe” toplanmıştır. Buna rağmen hadis külliyatında yer alan ve fakat reddedilmesi gerekenler de olabilir ve vardır. Bu sonuca da yine aynı usûlü işleterek ulaşırız.

Müslüman ilim mirasına diğer din ve kültürlerden sızmalar da olmuştur. Yine akide, fıkıh ve tasavvuf literatüründe bunun örnekleri vardır. Farklı din ve medeniyetlerin birçok öğretileri İslâm futûhatıyla birlikte hemen ortadan kalkmamış yeni formlar içinde devam edebilmiştir. Meselâ Mecusî ritüellerinin önemli simgelerinden olan Nevruz kutlamaları.

Bu ve buna benzer sızmalardan, bidat ve hurafelerden Müslümanlar kendilerini nasıl koruyacaklar? Bu soruya verilecek cevap hadislerin bağlayıcılığını inkârdan yahut itibarsızlaştırmaktan geçmez. Müslümanların usûl, tefsir, hadis, fıkıh ve kelam gibi ilim disiplinlerini reddetmekten de geçmez.

Bunu yapanlar akıntıya karşı kürek çekmekte, kendilerine ve Ümmet’e zaman kaybettirmekteler. Hem kendilerini hem de Ümmet’i yormaktalar. Oysa Müslüman coğrafya ateş çemberinden geçmektedir. Enerjimizi istif, dikkatlerimizi terkiz edeceğimiz asıl meselemiz işgal altındaki topraklarımız, zulüm altında inleyen kardeşlerimiz ve bize karşı kurulan tuzaklar olmalıdır.

Bunları yaparken önce zihinlerimizi modern, postmodern, kökü tarihte olan bidat ve hurafelerin işgalinden kurtarmamız gerekir. Bunu da Kur’an, Sünnet, icma ve usûle bağlı içtihat geleneğimizle sağlayabiliriz. Aksi taktirde yeniden medeniyet inşa iddiamızı anlamsızlaştırırız.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Serdar Demirel
05-07-15
E mail: yeniakit.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
DÎNÎ MESELELERİMİZİ ANCAK EHL-İ SÜNNET USÛLÜ İLE ÇÖZEBİLİRİZ
Online Kişi: 20
Bu Gün: 504 || Bu Ay: 6.494 || Toplam Ziyaretçi: 2.215.828 || Toplam Tıklanma: 52.121.711