ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 2119
Yazar: Ahmet Ar
GENÇLERİMİZE NE VERDİK? NE VEREBİLİRİZ?

İslâmcı kızlar/İslâmcı gençler tartışması üzerine…

Kapıyı İsmail Kılıçarslan açtı.

İslâmcı kızların neşeli, mutlu, hayat dolu; İslâmcı erkeklerin ise tembel, boş konuşan, vaktini boşa harcayan hayattan kopuk insanlar olduğunu söyledi. Aşağıdaki satırlar onun yazısından:

Sürekli 'dünyayı kurtarmaktan bahseden' delikanlıların aksine kızlarımız, bizatihi dünyayı kurtarma sektöründe faaliyet göstermektedirler. Geçtiğimiz 1 yıl içerisinde bana bir şekilde ulaşıp yetimhane, su kuyusu, kültür merkezi, çocuk eğitimi ve benzeri alanlarda uyguladıkları projelerini anlatan insanların tamamı kızlardır mesela. Yaptıkları ayraçlarla, topladıkları minik minik paralarla, kurdukları küçük küçük okuma gruplarıyla sürekli olarak 'dünyayı değiştiren' kızlarımızdır. Delikanlılarımız ise milli içecekleri nargile eşliğinde 'dünyayı kurtarmamız gerekiyor' geyiğinin dibini bulmaktadırlar. Bilinen sözdür: 'Dünyayı konuşan değil, yapan kurtarır.'

Eğitim hayatında kendini geliştirebildiği kadar geliştirme konusunda da birincilik kızlarımızdadır. Bizim delikanlılarımız aşk acısı çekip inlerken okulda derece yapan, ikinci dil öğrenen, o seminer senin bu konferans benim, o okuma grubu senin bu panel benim dolaşan onlardır. Onlarcasına katıldığım, yüzlercesini izlediğim panellerin, konferansların hiçbirinde delikanlıların sayısı kızların sayısından fazla olmayı başaramamıştır.

(http://www.yenisafak.com/yazarlar/ismailkilicarslan/neseli-dindar-kizlar-mutsuz-islamci-delikanlilar-2017162)

Kılıçarslan haksız mıydı? Bilakis, birçok bakımdan haklıydı.

Sonra Hatice Kübra Hanım sarıldı kaleme… Ona göre Kılıçarslan İslâmcı gençlere haksızlık ediyordu. Ne İslâmcı kızların tamamı Kılıçarslan’ın dediği gibi süper kızlar, ne de İslâmcı gençlerin tamamı sünepe, tembel, ibâdetsiz… gençlerdi. Aşağıdaki satırlar Hatice Hanım’ın yazısından:

Cuma'dan Cuma'ya camilere bi selam çakıp geçen gençliğe inat, uzunca bir süredir bilhassa sabah namazlarında cemaat olan gençler bu camianın evladı değil mi?

Adem Özköse'nin başlattığı "sabah namazı devrimi"ne katılan İslamcı delikanlılar da "mutsuzlar" grubuna dahil mi?

Nargile mevzusu da derin aslında.

Nargileye gömülmüş, "Ortadoğu'nun hali ne olacak?" diye düşünürken, ezanı duyunca namaza kalkan, dönünce de kaldığı yerden devam eden İslamcı erkekleri nereye koyacağız misal?

Üstelik nargile konusunda kızlarımıza haksızlık ediliyor. Gayet hakkıyla nargile fokurdatan bi dolu genç kız var. Mekanlarda birini görüp, öbürüne gözünü kapatmak pozitif ayrımcılıkdan farklı bir şey olsa gerek.

Suriyeli yetimleri dert edinen, o seminer senin, bu konferans benim "ne duysam kardır" diyen, çokça kitap okuyan, iyi eğitimli, iki dilli dindar genç kızlar elbette var.

Ama eğri oturup doğru konuşmak gerekirse, "neşeli" olmanın ötesinde "eğlence" odaklı, "bugün ne giysem, bugün ne sürsem, akşam hangi kafede salınsam da boy göstersem, şurdan selfie çekelim, burdan check-in yapalım" dan başka derdi olmayan kızları da var bu camianın.
(…)

Hatice Hanım sonra sözü asıl noktaya getirmiş:

(…)
"İslami kesimin kızları mı erkekleri mi daha janjanlı?" tartışmasından bişey çıkmaz.

Hasılı; bu camianın şallı kızlar, nargileci erkeklerden çok daha büyük bir "gençlik" sorunu var. Ayrı ayrı eleştireceksek bi dünya açık buluruz. İşin magazinini yapmak çok kolay. Ve fakat gerçekten bir derdimiz varsa bunu "gençlik" üzerinden değerlendirmeden bir yere varamayız.

Bize topyekün bir bakış lazım.

Bugün İslami camianın gençleri, istisnaları olmakla birlikte mefkuresiz.

Gençlere siyasetten başka bir aksiyon sunmayan büyüklerimiz ne yapıyor acaba?

Ne yapacaklar?
(…)

… şalını savurup gezen genç kızlara da, nargilesini tüttürürken ülke kurtaran delikanlıya da fazla yüklenmenin alemi yok.

Tam 13 yıldır İslamcı gelenekten gelen insanlar yönetiyor bu ülkeyi.

Sürekli vesayetle mücadele etmek "insan yetiştirme" düsturunu 13 yıldır ihmal etmenin gerekçesi olabilir mi?

Bilakis, bu mücadeleler "insan yetiştirmek" için gayret sebebi olmalıydı.

Her türlü imkana erişmişken, devletin ve özel sektörün desteği arkaya alınmışken, yasaklardan kurtulmuş rahatlamışken ne yapıldı?

Sürekli kavga etmekten, gençleri unuttular. Hatta gençleri kavgalarının aracı haline getirdiler.

Kimse de "bu gençler bizim yarınlarımız olacak, bu konuyla ilgili politikalar geliştirelim" demedi.
(…)

Eğitim sisteminden tutun da medyasına kadar her şeyimiz sapır sapır dökülürken, İslamcı delikanlıların durumu gayet doğal.

Ne verildi de ne bekleniyor gençlerden?

(…)
(http://www.internethaber.com/neseli-dindar-kizlar-iyi-de-mutsuz-delikanlilar-kotu-mu-17809y.htm)

Peki Hatice Hanım haksız mı? Hayır, birçok bakımdan o da haklı…

Enteresan vaziyet… Bir erkek yazarımız kızları müdafaa ederken bir hanım yazarımız da erkeklerin yanında durmuş. İyidir…

Yalnız burada bir hususta iki kelam etmek isterim:

“Ne verildi de ne bekleniyor gençlerden?” deniliyor.

Kılıçarslan da zaman zaman bu problemi dile getirmiştir.

Yani “Kızlar mı iyi erkekler mi?” mevzuunda birbirine muhalif iki yazarımız “Gençlere ne verildi ki ne isteniyor?” mevzuunda hemfikir sayılırlar.

Elhak, bu söz de doğru… Hem son 13 yıldır hem daha evvelinde “Dindar nesil yetiştireceğiz” sözü dışında gençlerin mezkûr meselelerinin halli için çok bir şey yapılamadı.

Tamam da…

Benim söyleyeceğim şu:

“Gençlerimiz bizden ne istedi ki?”

Gençlerimizi niçin elinde testi tutan şeklinde değil de bir testi olarak görüyor, düşünüyoruz?

Testi… Orada duruyor ve birileri gelip dolduracak… Gelmezse, doldurmazsa… Hiiç, öylece yıllarca bomboş duracaklar.

Bu bakış yanlış. Gençlerimize en başta lâzım olan dilini elli fersah dışarı fırlatmış, dudaklarını çatlatmış bir susuzluk… Susatamadığınıza suyu aratamazsınız. Susattıktan sonra temiz, duru kaynaklara doğru ellerindeki testilerle yolculamak…

“Gençlerimize ne verdik?” derken hep devleti getiriyoruz aklımıza. Yani gençlerimize ne lâzımsa devlet verecek. Devlet vermiyorsa hiçbir şey verilmiş sayılmayacak zaten. Bu da yanlış. Evet, bu mevzuda devlete düşen vazifeler de vardır ama devlet hiçbir zaman “adam yetiştirme”de büyük işler yapamamıştır. Bakınız tarihte ve günümüzde büyük insanlara, devlet elinde değil büyük insanlar mârifetiyle yetişmiştir. İmam Ebu Yusuf, İmam Muhammed, İmam Züfer… devlet elinde değil İmam-ı Âzam’ın elinde yetişmiştir.

Bizden evvelki ve bizim nesil “Bir şeyler verilmesi” bakımından en şanssız nesildir aslında. Bir tek îmanlı öğretmen/hoca görmeden liseyi, hatta üniversiteyi bitirmiş abilerimiz, arkadaşlarımız hiç de az değildir. Ezile ezile, kıvrana kıvrana, yutkuna yutkuna, mânen -hatta maddeten- dövüle dövüle yetişmiş bir nesil… Yoksa okumaya, öğrenmeye susuzluğumuz bu kadar “el yumruğu” yemekten miydi? Öyle ya, yeni nesil Müslüman gençlik için îmanlı hoca, yazar, ağabey… zibil… Beğen beğen dinle, oku… Ama işte asıl bu “Beğen beğen oku, dinle” keyfiyeti yok.

En zor şartlarda kendimizi yetiştirmeye çalıştık. Süleyman Hilmi Tunahan, Mehmed Zahid Kotku, Abdülhakîm Arvasî, Abdülaziz Bekkine gibi din ve tasavvuf büyüklerinin; Necip Fazıl, Nurettin Topçu, Cemil Meriç, S. Ahmet Arvasî, Sezai Karakoç… gibi dâvâ ve fikir adamlarının ders ve sohbet halkalarına koştu gençler. Devlete, medyaya rağmen… Doldurulmayı bekleyen testiler değillerdi, hepsinin ellerinde doldurmaya gayret ettikleri testileri vardı. Çünkü susuzdular.

Bir “Küllük Kıraathanesi”nin yaptığı iş devletin yaptığından kat kat fazladır.

Gençlerimiz “Bizi doldurun, doldurmazsanız böyle mal kalırız” diye mel mel bakmasınlar. Biraz da kendileri gayret etsinler. Biraz koşsunlar, yorulsunlar. Her devrin temiz pınarları vardır; arasınlar, bulsunlar, testilerini doldursunlar.

Biz de gençlerimize bir şeyler vermenin gayreti içinde olalım ama hareketin gençte başlaması gerektiğini de unutmayalım. İstemeyene bir şey veremezsiniz.

Gençlere vereceğimiz en değerli şey kavuran bir susuzluktur.

Allah’ı, kendini, insanı bilmeye susuzluk…

Yazar: Ahmet Ar
21-07-15
E mail: ahmet_ar@dogrulus.com
Yazar Hakkında Bilgi ve Diğer Yazıları
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
GENÇLERİMİZE NE VERDİK? NE VEREBİLİRİZ?
Online Kişi: 9
Bu Gün: 593 || Bu Ay: 9.197 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.796 || Toplam Tıklanma: 51.939.848