ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 3627
Yazar: İsmail Kılıçarslan
BELLEKSİZ ŞEHİRLER

BU HESABI KİM ÖDER?Nuri Abi telefonda biraz da şaşkınlıkla soruyor: 'Daha önce dört beş kere geldin sen abi bu okula? Niye bulamadın ki?' Buna verecek bir cevabım yok. Çünkü evet, daha önce 4-5 kere de değil, en az 10 kere gittim ben Başakşehir'deki M. Emin Saraç İmam Hatip Lisesi'ne. Fakat bulamıyorum işte. Üstelik telefonumdaki navigasyon programı da tekrarlayıp duruyor: 'Hedefinize ulaştınız.' 'Hayır Ece hayır. Hedefime ulaşmış değilim. Sen beni bir okula değil, Başakşehir'deki Göçmen Konutları'na getirdin. Gerçi sen de haklısın. Her gün değişen bir kentte bu tür akıl karışıklıkları yaşaman normal' diyorum. Ve hayır. Ece ile aramızda bir şey yok. Zaten kendileri dijital bir sesten ibaret… Arada dertleşiyorum onunla, o kadar.

Çare yok. Sora sora bulacağım. Torununu gezdiren tatlı bir amcaya soruyorum ilkin. 'İmam hatip okulu mu ararsın? Na böyle dümdüz git, ilerden sağla be ya' diyor. Amcaya güvenip dediğini yapıyorum,lakin ortada ne imam var ne hatip.

Uzatmayayım. Sorduğum beşinci Başakşehirli doğru düzgün bir tarif yapıyor ve ben, konferansa on dakika kala yetişiyorum.

İyi ama yine de bir sorun var ortada. Başakşehir'de yaşayan 4 insan, ilçelerine yapılmış en büyük lisenin yerinden habersizler. Tuhaf.

Aslında tuhaf değil; çünkü kalkınma ideolojisinin yan etkilerinden biri de şehirlerimizi belleksiz hale getirmek. Şehirler belleksiz hale gelince şehirde yaşayan insan da belleksiz hale geliyor ister istemez.

Her gün hayatımıza giren yeni bir bina ya da binalar grubu, yapılan ya da değiştirilen yollar… İnsanın belleği bunca değişime dayanıklı değil demek ki. Bakkalına, manavına, kasabına… Bırakın bunları… Ağacına, tabelasına, trafik levhasına aşina olduğun semtinde her gün bir şey değişiyorsa buna bellek mi dayanır yahu?

Biz şehri kafamızda 'resimler' olarak tutarız: 'Köşede bir nalbur var. Onun az ilerisinde bir aktar dükkanı. Onu geçince trafik ışıkları var. Işıkları geçince elektrikçi Bayram ustanın dükkanına varmadan sağa dönüyorsun.'

Şimdi nasıl tarif edeceğiz mesela aynı yeri? Zevksizce birbirine benzeyen 20 katlı binaların hangisinden sola dönecektik tam olarak?

Geçenlerde bir düğün vesilesiyle Ankara'ya gittim. Çocukluğumun semtlerinden Şentepe'den geçerken oranın Şentepe olduğunu güçlükle, belli belirsiz bir coğrafi kestirmeyle idrak edebildim. Şimdi bile katlarını ve renklerini tek tek sayabileceğim o evlerin yerinde katlarını asla sayamayacağımız, renklerini ise birbirinden ayıramayacağımız koca koca binalar vardı. İyi de, biz burada hangi yaşanmışlığı biriktirip hangi anılarını toplayacağız birader? Hani şuradaki kayısı ağacından düşmek… Hani ikinci katın merdivenlerinde ellerini çenesine koyup düşünceli düşünceli oturan o güzel kız?

Belleksizlik, üzerine çokça yazılıp çizilen bir modernizm hastalığı malum. Birbirinden ayırt edemeyeceğimiz aynılaşan şeyler bizi belleksiz hale getiriyor. Sürekli unutmaya, unuttukça yeni anılar depolamak için kendimize 'ısmarlama yaşam parçaları' satın almaya devam ediyoruz. Balıktan beter hale getiriyor bizi hayat.

Sürekli gittiğimiz sinemanın ışıkçısını da, mısırını satan adamını da hatırlamak; aynı zamanda orada izlediğimiz filmleri de hatırlamamız anlamına gelir değil mi? Birbirini tetikler çünkü bu türden hatırlamalar. Peki, hadi söyleyin bakalım: Gittiğiniz AVM'de senelerdir çalışan herhangi bir aşina yüz hatırlayanınız var mı? 3 ay önce o AVM'nin sinema salonlarında izlediğiniz filmden bir replik, bir oyuncu, ne bileyim yönetmenin adı falan aklınızda mı? Peki, hangi seans olduğunu hatırlıyor musunuz?

'Vegas'ta Son Şans' filminde 20 yıldır yaşadığı hayattan artık bunalmış Bernie Loots isminde bir 'soğutucu'yu oynayan William H. Macy, sevgilisini oynayan Mario Bello'ya şöyle der: 'Artık gece mi gündüz mü olduğunu ayırt edebileceğim bir şehirde yaşamak istiyorum Natalie. Duvarlarında saatler olan bir yerler görmek istiyorum. Beni anlıyorsun değil mi?'

Hayır. Filmi bir AVM'de izlemedim. Ve evet. Bernie Loots'u anlıyor ve eli artıyorum: 'Ben buna ilave olarak saate bakmadan akşamüzeri olduğunu anlayacağım bir şehirde yaşamak da istiyorum Bernie. Bazen tavlasını kapının önüne çıkarmış bir esnafa, bazen okuldan hızlı adımlarla dönen öğrencilere, bazen bir bakkaldan iki ekmek bir yoğurt alan memurlara bakarak. Beni anlıyorsun değil mi?'

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: İsmail Kılıçarslan
22-11-15
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 2
AHMET
UYUM
Tarih : 22-11-15

Köşedeki nalbur, az ilerisinde bir aktar dükkanı, elektrikçi Bayram ustanın dükkanı... Som eski zamanlar, eski insanlar... Bunlarla "bellek" kelimesi yan yana gelince sırıtıyor. "Hâfızasız şehirler" denilse daha iyiydi.

 
Uğurlu
Hafıza
Tarih : 22-11-15

Hafızaya ne oldu be ya? Yoksa uyduruk ateşler mi bastı?

 
BELLEKSİZ ŞEHİRLER
Online Kişi: 31
Bu Gün: 82 || Bu Ay: 7.436 || Toplam Ziyaretçi: 2.217.892 || Toplam Tıklanma: 52.142.084