ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / DİL KALESİ
Okunma Sayısı: 2395
Yazar: Serdar Arseven
MUALLİM, TALEBE, KÜLLİYE

MUALLİM, TALEBE, KÜLLİYECumhurbaşkanı Erdoğan, “Milletin Külliyesi”ndeki TÜBİTAK Ödül Merasimi’nde gündem yoğunluğu arasında kaybolan son derece çarpıcı tespitlerde bulundu.

Bu tespitleri özetleyen bölüm şöyle:

“Biz öğretmenliği ders anlatma ve not verme, öğrenciliği de imtihana girme ve not alma seviyesine indirerek tarihi bir yanlışın içerisine girdik. Bir an önce, muallim ve talebe kavramlarının derinliğini öğrenim sistemimize hâkim kılmak mecburiyetindeyiz.”



Evet,

“Öğretmen” ile “muallim” arasında çok büyük farklar var...

“Öğrenci” ile “talebe” de birbirine tarihi birikimimizle aramızdaki fark kadar uzak kavramlar.

“Penceresi cam cama muallim” dediğinizde gülümseyen gençlerin çoğu, “muallim”in anlamını bilmiyor.

Bu “türkü” üzerine yapılmış sosyal medya videolarında “cıvıklık” havası hâkim; “Aman doktor canım doktor derdime bir çare!” makamında.

Binlerce kez duyduğumuz türküdeki “muallim”e hiç takılmıyoruz.

Hoş başka mevzular da dikkatimizi çekmiyor; en batısından en doğusuna, memleketin her yerinde tabelası asılı olan “WC”nin hangi kelimelerden geldiğini kaçımız düşünmüşüzdür?

Yaşıyoruz düşünmeden, koşuyoruz etrafı fark etmeden.

Çoğu vakit başıma gelir...

Sizin de gelmiştir; arabadayken camı indirip birine adres sorduğunuzda, “Yanlış gelmişsin!” cevabını alırsınız genellikle...

“Yanlış gelmişsin!” der adam!

“Nereden gelmişim?”

Böyle sorduğunuzda, aval aval bakar.

Adam nereden geldiğinizi bilmiyor ki yanlış geldiğinizi bilsin!..

Belki hemen iki sokak ötedeki apartmandan çıktınız; nereden geldiğinizi bilmeyen adam yanlış geldiğinizi nereden biliyor, niçin böyle bir yorumda bulunuyor, böyle bir yorumda bulunmasının sizin adres bulma çabanıza ne gibi bir katkısı var?

Hiç, laf olsun torba dolsun!

Bomboş bir toplum olduk.

Bunun en büyük tezahürlerinden biri de herkesin her konuda ahkâm kesmesi...

Herkes her konuda yazıyor maşallah...

Yazar takımına, “nörofibromatozis” hastalığının niçin bu kadar yaygınlaştığı hakkındaki kanaatlerini sorun yüzde doksanı fikir (!) beyan edecektir!

İmam-ı Âzam Ebu Hanife Hazretleri birçok soruya “bilmiyorum” karşılığını verebilmişken...

Bizde, “Bilgisinin sadece Yüce Allah’ta” olduğu ayet hükümleriyle bildirilen “GAYB” hakkında bile ne ahkâm kesmeler!..

“En iyi bildiğim şey ‘HADDİM’dir” diyebilmek için “öğrenci” değil de “talebe” olmak lâzım.

“Testim dolu” demeyeceksin; testinin bir bölümü daima boş duracak ki, “müstefîd” olabilesin.

Günümüz insanı “istifade”den “dünyevî çıkar” hesabını anlıyor umumiyetle...

Birine makam ver, üç günlüğüne senden iyisi yok...

Hele bir günlüğüne indir sırtından, en büyük düşmanın!..

Derin boşluk, her yer karanlık...

Muhabbet zeminde, kalabalıklar içinde yapayalnız insanlar...

Büyük Şâir Ziya Paşa’nın feryadı buna:

“Yârân dağıldı sohbet-i merdâne kalmadı
Ol işret ol muhabbet o peymâne kalmadı
Gûş etme eski na’raları kûy-ı yârdan
Gûyâ ki deşt-i aşkta dîvâne kalmadı.”



Bir “muhabbet” iklimi oluşturamıyoruz, yazarın “Yürek Devleti” dediğini bir türlü kuramadık, kuramıyoruz.

“...Kininiz sizi adaletsizliğe sürüklemesin” İlâhi hükmünün gereğini ne kadar yerine getirebilmişiz, geçmişten bugüne kadar yaşadıklarımızı şöyle bir gözünüzün önünden geçirin...

İnsanoğlu, “hatalarına” mazeret üretmekte son derece mahirdir, en kötü işleri yapana sorun, “sığınmak için hazırladığı” kelime ve kavramlar vardır mutlaka.

Vicdanın fısıldayan sesi mazeret bombardımanında duyulmaz olur, nice “ulvi” kavram da mazeret istihsali ameliyesine malzeme.

Biz geçmişimizden koptuk...

Kopartıldık.

Şimdi, “köprüler” inşa etmeye çalışıyoruz.

Şu “Külliye” işi çok iyi oldu; “Külliye” bir “kavram devrimi”.

Bir de “Hasta-hane”yi “Şifa-hane” yapsak da, tabeladaki “olumsuz yükleme” hastalığımıza hastalık eklemese!

Depresyon, anksiyete vs. “tedavisi” için ilaç kullanımında patlama var; yılda yüz milyon kutuyu devirmişiz...

“Anglosakson propaganda” yöntemleri bu ilaçları “icbar” ediyor...

İlaç yazımında “reprezant” etkisi malûm, kimin “lobi”si güçlüyse onun ilacı çok satıyor.

Peki...

Bizde “çare”ler yok mu?

Dünya tıbbının en büyük ismi İbn-i Sînâ’ya ne kadar yer veriliyor “Sağlık Eğitimi”nde?..

Eserleri batının tıp okullarına kaynaklık eden El-Bîrûnî’den istifade ediliyor mu?

Batı’da “Cerrahi’nin Babası” olarak nitelendirilen Endülüslü Ez-Zehrâvî’yi ne kadar tanıyor bu işin “talebe”leri ve hatta “muallim”leri ?

Yapılacak o kadar çok iş var ki...

Böyle bir “Milli” Eğitim, böyle bir “Milli” Kültür yapılanması, böyle bir sivil toplum yapılanması...

“Kompleksten” arınmış,

“Reelpolitik” kavramının tuzaklarından uzaklaşıp “İlm-i Siyaset”e kavuşmuş,

“Anlayış”ın yerine “idrak”i benimsemiş, “düşünce”nin düzeyini “tefekkür”e taşımış bir ülke...

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Serdar Arseven
06-12-15
E mail: yeniakit.com.tr
 
 
Yorumlar: 1
İ TUNCER
OLACAK İNŞAALLAH
Tarih : 07-12-15

Bunların görülmesi eksikliğnin anlaşılması en yüksek ağızdan söylenmesi bunların değişeceğinin 200 yıldır bu millete giydirilmeye çalışılan elbisenin bu bedene olmadığının artık net olarak anlaşılmıştır.Dönüş asla bu kadar ağır olmayacak.Deviri zamana göre hızlı olacak bunları bizlerin göreceğine inanıyorum.Mesele bu olup bitenlere ne kadar yardımcı olabidiğimizdir.Bütün yanlışlara rağmen gidişattan ve gelecekten memnun ve umutluyum.

 
MUALLİM, TALEBE, KÜLLİYE
Online Kişi: 24
Bu Gün: 449 || Bu Ay: 5.839 || Toplam Ziyaretçi: 2.214.553 || Toplam Tıklanma: 52.112.367