ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 2624
Yazar: Ahmet Selim
AH EĞİTİM, AH!



-Seçeceksek kafası yüklü olanları değil, kafası güçlü olanları seçelim.
-Yanlış sorular varmış. Asıl yanlış olan, o sınavın kendisi.



Bana göre, ayrıntılar,
biçimler, metot figürleri falan değil; temel değerlendirmelerimiz yanlış.

 Önce şunu tesbit etmeliyiz: Lise müfredâtı, “bilgi” olarak, üniversite için ne ifâde ediyor? Bir öğrenci tıp okuyacaksa, giriş sınavında sorduğunuz matematik, kimya, fizik sorularıyla ilgili bilgileri çok iyi bilmek durumunda mıdır? Çok iyi bilmiyor ise, tıp eğitimini sürdüremez mi? Bu soruyu, her fakülte için, çeşitli bilgi dallarıyla ilgili olarak sorabiliriz. Doğrusu şudur: Üniversite eğitimi için, sâdece temel kavramlara yeteri kadar âşinâ olmak yeterlidir. Hem gereklidir, hem yeterlidir.

İktisatta matematik, hukukta ve sosyal branşlarda olduğundan daha önceliklidir. Buna rağmen, matematik nosyonu olan, ama matematiğin teknik teferruatını pek bilmeyen biri, rahatlıkla iktisat okuyabilir.

 Öyle ise, biz eleme değerlendirmesini, müfredat mantığıyla değil, düşünce kriterlerine göre yapmalıyız. “Bu bilgilere sâhipsin. Normal olarak herkesin sâhip olması gerekir. Ben senin bu bilgilere dayanarak, yâni o asgarî bilgi çerçevesinde, aklını beynini nasıl kullanabildiğini ölçeceğim.” demeliyiz. Çünkü gencin yarınlarını o yeteneği belirleyecektir; üniversitede de, sonrasında da. Bizim matematik hocamız derdi ki: “Trigonometri, elips, analitik, vs. Ben sizi birkaç düzlem geometri problemi ile birkaç cebir sorusuyla, miligramınıza kadar ölçerim. Ne olduğunuzu değil, ne olabileceğinizi de belirlerim.” Doğru söylüyordu. Seçeceksek, kafası yüklü olanları değil, kafası güçlü olanları seçelim. Şunu da unutmayalım: Özellikli zekâlar, bu tür yüklemelerden ve bunaltıcı egzersiz çözümlerinin hamallığından hoşlanmaz. Aslında biz seçimi tersinden uyguluyoruz! Basite indireyim, ironik bedele katlanma pahasına da olsa, bir tarafını şöyle açıvereyim:

 Millî Takım’a oyuncu seçerken, topu ayağında 150 defa sektirenleri, kafasında 50 defa zıplatanları alsak; nasıl karşılarsınız? Şimdiki eleme sınavları aynen odur! Ne insan böyle değerlendirilir, ne öğrenci. Zekâ testlerine vurgu yapıyor değilim, aman öyle anlaşılmasın! Bizde zekâ testleri dahi egzersiz ezberciliğine dayanır.

 Prof. Hüseyin Nâil Kubalı, kendi eseri olduğu halde ders kitabına sınavda önem vermezdi. İstersen kitap yanında dursun, istersen açıp bakabilirsin de! Ama onun sorduğu soru, ancak senin aklında beyninle, “tahlil-terkip-ihâta” gücünle cevaplandırılabilecek sorudur. Bunu her dalda ve derste uygulamak mümkündür. “Zor soru” diye bir şey olmaz. Bazı sorular basittir; ama külfetlidir. Bu gibi sınavlar için, hemen saatimi çıkarıp sıranın üstüne koyardım. Hamaliye sorusu; bir sürü işlem lâzım, bütün sıkıntı vakitle ilgili! Külfetlisi değil, “seviyelisi” önemlidir sorunun. Adam başını ellerinin arasına alsın, bakıp bakıp güzel düşünsün, sonra başlasın ve bitirsin.

 Bunun yolu yok mu? Pekâlâ vardır. Tesbiti ve teşhisi yapılmış değil ki, uygulaması aranıp belirlensin. “Üniversite mêzununa iş yok.” mu doğrudur, “Üniversite mêzunu bir işe göre yetiştirilmemiş.” mi doğrudur? Haklı olarak yerleşmiş bir kanaat var; bu kanaat yüzünden mêzunlar, “Aksi sâbit olmadıkça boştur.” uygulamasına mâruz bırakılıyorlar. En küçük bir iş için bile diploma yetmiyor, çeşitli ek sınavlar uygulanıyor. Bu dram, meselenin başlangıcındaki hatâ sebeplerinin doğal sonucudur. Bugün sıradanlık bir meziyet oldu, diploma da onun bile gerisinde kalmamanın belgesi hâline geldi. “Herhalde bir yeri bitirdin.” “Bir yeri bitir de.” tekerlemeleri herkesin mâlûmu. Eğitimdeki seçim böyle olunca, siyâsetteki seçim de, her türlü seçim de, derin zaaflara uğradı. Aradaki bağlantı, “meselenin ciddiyetini anlamadan meselenin vahametiyle karşılaşma” gibi bir hayret hâlini de kötümserlikle dokunmuş bir acziyet örtüsü gibi üstümüze serdi.

 Sebepler, kendilerinin düzeltilmesini engelleyen sonuçları, en ileri safhada üretirler. Eğitimde başımıza gelen budur. Yanlış sorular varmış. Asıl yanlış olan, o sınavın kendisi. … Bizim başöğretmenimiz öğretmen arkadaşlarına şöyle derdi: “İlkokul öğretmenisiniz; ama devlet adamı yetiştirmek gibi bir gayretiniz de olmalı! Onların ilkokul öğretmenleri sizin dışınızda değil!”

 Âh eğitim, âh!..

NOT: Vurgular bize âittir. (Doğruluş)

Yazar: Ahmet Selim
26-07-09
E mail: Mail Adresi Yok
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
AH EĞİTİM, AH!
Online Kişi: 23
Bu Gün: 327 || Bu Ay: 6.317 || Toplam Ziyaretçi: 2.215.407 || Toplam Tıklanma: 52.119.001