ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 3746
Yazar: Harun ŞAHİN
Milli Kültür ve Eğitim

Tabiatın bir unsuru olan insan -her tür gibi- müstakil olarak yaratılmıştır. Çevre şartları ve zaman bazı değişikliklere ve sapmalara sebep olsa bile insan, tarih boyunca hep insan olarak gelişmiştir (Arvasi, 2011). Bu değişim ve gelişim içinde Türk milleti kendine mahsus bir ahlâk nizamı yaratmıştır (Güngör, 1998, s. 22). Dil, din ve kültür unsurlarından mücerret bir toplum tasavvurunun mümkün olmadığı dünyamızda, toplumların ortak kültür temelinde yükselen ahlâk nizamının ve millet şuurunun sonsuz devam kaygısı hep var olagelmiştir.  Türk milleti olarak tarih sahnesindeki birçok maceramızın temelinde bu kutsal sonsuz devam kaygısı / hedefi bize yön vermiştir. Ortak duyuş, düşünüş, inanış ve yaşayışın nüvesi olan Türk adı etrafında gelişen bu kaygı Türkçenin bilinen ilk yazılı metinlerinde söyle karşımıza çıkar:

 … türük bodun(u)g atı küsi yoq bolmazun tiyin: kangım kaganıġ ög(ü)m katunuġ köt(ü)rmiş tengri, il birigme tengri, türük bodun atı, küsi yok bolmazun tiyin, özümin ol tengri kaġan olurtdı erinç. Türk halkının adı sanı yok olmasın diye babam kağanı, annem katunu yüceltmiş olan tanrı, devlet veren tanrı Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye, beni o Tanrı kağan olarak tahta oturttu hiç şüphesiz (Alyılmaz, 1994, s. 151; 2005, s.11; Mert, 2009, s.5).     

Millet şuuruna erebilmiş toplulukların kendilerine özgü kültürleri vardır ama bu toplulukların hepsi başka milletlerin kültürlerinden istifade etmiştir.  Türkler, asırlar boyu fetih gayesiyle yaşayan bir millet oldukları için gittikleri ve fethettikleri her yerde tanıştıkları yeni halklarla kültür alışverişinde bulunmuşlardır.  Türk milletinin 8. yüzyılda, topluluklar halinde tanıştıkları İslam medeniyeti, Türk milletinin tarih içinde yarattığı ve yaşattığı ahlâk nizamını yok etmek bir yana asırlarca sürecek bir devlet ve medeniyet kurmasını sağlamıştır (Kaplan, 1988).

Tarih içinde doğup şekillenen ve Türk milli kültürü içinde kemâl seviyesine ulaşan hoşgörü, müsamaha, diyalog vb. kelimelerin içi boşaltılarak / anlamları değiştirilerek,kimliksizliğin bir söylemi haline getirildiği ve küresel medeniyet (Karlığa, 2011), tarihin sonu (Fukuyama, 1989), dinler arası diyalog (Aydın, 2008) kavram ve tezlerinin beyinlerde yer ettiği şu günlerde, milli varlığımızı sürdürebilmek için geçmişe ait kültürel birikimi gelecek nesillere tanıtmak ve aktarmak, eğitim sistemlerinin ilk görevleri arasında sayılmalıdır.  Bu cümleden olmak üzere her nesil maziyi hale, hali istikbale taşıma gayretlerinde bir birer köprüdür. Bu köprünün taşıyıcı ayakları da eğitim sistemidir. Köprü vazifesini yerine getirmeyen / getiremeyen sistemler bir kültür kırılmasına sebep olurlar ki bu da genetik olarak olmasa bile kültürel olarak gelecek nesillerin atalarına benzememesine yol açar. Böylece millet kelimesi, kademe kademe özünü ve ruhunu kaybetmiş olur.

Nurettin Topçu, milletimizin üç asırdan beri geçirmekte olduğu buhranların sebebinin ve kaynağının kültür ve eğitim sahasında aranması gerektiğini vurgulayarak millet ve eğitim arasındaki ilişkiyi şu cümlelerle anlatmaktadır:

Millet ruhunu yapan maariftir. Maarifin düşmesi millet ruhunu yerlere serer. Maarife değer vermeyiş millet ruhunun yıkılışını hazırlar. Maarif hangi yönde yürürse millet ruhu da onun arkasından gider. Şu halde millet, maarif demektir. Fertte olduğu gibi millet vücudunda da iki unsur birleşmiş bulunur. Biri verasetle ecdattan getirdiği, öbürü maarifle getirdiği eğitimdir. Ecdadın veraseti tarih şuuru içinde saklıdır. Eğitim ise maarifin hizmetidir (Topçu, 1998, s.27).

O halde, millet ve devlet için maarif davası beka davasıdır denilebilir. Bekamızın devamı için, eğitim sürecinde bireyleri şekillendirirken toplumun tarih içinde geliştirdiği sosyal değerleri, kültürün kristalize olduğu tarihî eserleri ve tarihî eserler kadar kıymetli olan sanatçı, edip, şair, yazar vb. şahsiyetleri birer araç olarak kullanmak ve tarihî aklı toplumda oluşturmak gereklidir. Aksi takdirde nesiller arasında var olan organik bağ, bir milletin varlığını devam ettirebilmesi için yetersiz hale gelir. Bu organik bağ, nesilleri sadece genetik olarak ileriye aktarabilir; ancak kültüründen, geçmişinden ve değerlerinden yoksun bir şekilde ilerleyen toplumlar, hiç kuşkusuz, başka kültürlerin etkisi altına girecek ve bir müddet sonra da tarihin tozlu sayfalarındaki yerlerini alacaklardır. Çünkü kendini ve geçmişini bilmek isteyen insan için en önemli unsur, içinde bulunduğu toplumun geçmişte yaptıkları ya da biriktirdikleridir.

Millet ve milli kültür için eğitim bu denli önemli ise biz Türkiye Cumhuriyeti olarak bunun farkında mıyız?

Eğitim sistemimizi milli kültürün bir aracı kılmak için ne gibi çalışmalar yaptık?

Pişmanlıktan önceki son nokta !!!

Düşünme zaman !!! 

 

Yazar: Harun ŞAHİN
04-10-16
E mail:
Yazar Hakkında Bilgi ve Diğer Yazıları
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
Milli Kültür ve Eğitim
Online Kişi: 13
Bu Gün: 2 || Bu Ay: 5.897 || Toplam Ziyaretçi: 2.195.545 || Toplam Tıklanma: 51.877.308