ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MÜLÂKÂT
Okunma Sayısı: 1833
Yazar: Nazife Şişman'la mülâkât
TEKNOLOJİNİN HIZI MÜSLÜMANLARIN BAŞINI DÖNDÜRDÜ

TEKNOLOJİNİN HIZI MÜSLÜMANLARIN BAŞINI DÖNDÜRDÜ

Twitterda gevezelik ­etmekten, facebookta beğenilmek için şekilden şekle girmekten, Instagramda her anımızı görüntülenecek bir kayda dönüştürmekten geri kalmadığımızı söyleyen Nazife Şişman, yeni teknolojileri sorgulamaksızın ve hiçbir filtre ya da kasis koyma gereği duymaksızın hayatlarımıza dahil ettiğimizi vurguluyor.

Sosyal medyada yüzlerce fenomen, milyonlarca kez beğenilen paylaşımlar ve takipçiler… İş artık çığırından çıkmak üzere. Neyse ki, imdadımıza Sosyolog-Yazar Nazife Şişman'ın “Dijital Çağda Müslüman Kalmak” adlı kitabı yetişti. Şişman ile Müslümanların sosyal medya ile ilişkisini ve e-kitap üzerinden teknolojinin fayda/zararlarını konuştuk.

Öncelikle kitabınızın adından başlamak istiyorum: “Dijital çağda Müslüman kalmak” zor mu?

Her çağ zorlukları ve imkânları ile birlikte gelir. Ama bazen imkânlar insanların gözünü o kadar büyüler ki, zorlukları ve maliyetleri görünmez kılar. İçinde yaşadığımız döneme kolaylıkların büyüsü ve hızın döngüsü hakim. İşte bu yüzden neyle muhatap olduğumuzu, neyi yaşadığımızı anlayacağımız fırsatı bırakmıyor bize. Teknolojinin hızı bizi önüne katıp götürüyor. Halbuki Müslüman olabilmek, Müslüman kalabilmek için sürüklenmek değil, şahit ve dahil olmak gerekir. Bu çağa özgü bir zorluğu varsa Müslüman olmanın, bilim-teknoloji-kapitalizm sarmalının içinde olduğumuzu fark etmemizi zorlaştıran bir atmosferle kuşatılmış olmamızdır. Teknelojinin hızı Müslümanların başını döndürdü yani.

“Batının tekniğini alalım, kültürümüzü muhafaza edelim” mottosu ile geldiğimiz yeri eleştiriyorsunuz. Zira Batının tekniğini alınca kültürünü de alıyoruz. Bunun için bir çözüm öneriniz var mı?

İslam ve terakki meselesi tarihsel bir bagaj olarak her daim bizimle. Son birkaç yüzyıl ile yüzleşirken “İslam terakkiye manidir” yargısına cevap üretmenin dışında bir tavır geliştirmek pek söz konusu olamadı ne yazık ki. Böyle olunca da “bilim”le barışık olmanın göstergesine dönüştü çağdaş teknolojiye teslimiyet. 19. yüzyıl için evet batıdan gelen bir şeydi teknoloji.

Peki ya bu gün?

Bugün “bunlar batı teknolojisinin sorunları” diyebileceğimiz bir dünyada yaşamıyoruz. Bizzat “Batı”yı yaşıyoruz. O yüzden çağdaş teknolojinin sorunları onu ortaya çıkaran “maddi medeniyet” ise de içinde yaşamamız hasebiyle bizim sorunumuz. Ben önce bu gerçekle yüzleşelim diyorum. Çünkü çözüm için önce tasvir etmek ardından tahlil etmek gerekir. Biz daha tasvir aşamasına bile gelmedik. İki tavırdan birine teslim oluyor Müslümanlar: Ya “bunlar hep Batı” deyip kenara çekilme ya da “İslam bilim dinidir” deyip tekno-bilime teslim olma...

KİTAP FETİŞİSTİ DEĞİLİM

E-kitap üzerine yazdıklarınız bana J.C. Carriére ile Umberto Eco'nun söyleştiği, Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın'ı hatırlattı. Bir okur olarak e-kitapla aranız nasıl?

Kitaplardan kurtulabileceğimi sanmıyorum, kurtulmayı isteyeceğimi de. Benim için hala basılı kitap asıldır. Renkli kalemlerle çizmeyi, üzerine notlar almayı severim. Ama bir kitap fetişisti değilim. Dijital ortamdan temin ettiğim okuma metinleri bir hayli yer tutuyor dijital kütüphanemde.

E-kitap okuyucunuz var mı?

Evet, kullanıyorum, özellikle yolculuklar için çok pratik oluyor. Konuya eleştirel baktığımdan yola çıkarak sanılacağı gibi basılı kitaba ağıt şeklinde nostaljik bir yaklaşımım yok bu konuda. Ama ekran aracılığı ile okuduğum metinlerle kitaptan okuduğum metinlerin bende kalma oranı birbirinden farklı. Ekrandan okuduklarım belki de ileri yaşlarda irtibat kurduğum için su üstüne yazı gibi oluyor çoğu zaman. Kitap satırları, söze ve düşünceye dönüşme bakımından her zaman daha bereketli ve öncelikli.

Büyükler, sürekli gençlerin kitap okumadığından yakınıyor. Ancak sosyal medyada gençler belki hiç olmadığı kadar okuyor ve yazıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Okuma-yazmanın tanımı ve şekli değişiyor. Tarih boyunca da değişti. Yazıyla ilgili Sokrates'in olumsuz tavrı neyle alakalıydı biliyor musunuz?

Ne ile?

İnsanları unutkan yapacağını düşündüğü için kitaplara karşıydı. İnsan beyni elastik, yani şekillenebilir bir yapıya sahip. Bu yüzden kullandığımız teknoloji beynimizin çalışma şeklini etkiliyor. Kitap/okuma modern dünyayı mümkün kılan bir düşünme/yapıp etme becerisi kazandırmıştı. Dijital metin okumanın, yüzeysel okumayı mümkün kıldığı ama yoğunlaşarak derin okumayı engellediği şeklinde tespitler yapanlar var. Buna karşı çıkanlar da... Walter Ong, yeni medyaların beş yüz yıllık parantezi (matbu kitap) kapattığı ve tekrar sözlü kültüre dönüş imkanı verdiği müjdesini dillendirmekte biraz acele etmişti zannımca. Evet belki iki kapak arasına yazılan metnin ve yazarın otoritesi sarsıldı, ama bu “söz”ü zenginleştirmekten ziyade imha eden bir kalabalığa yol açıyor diye düşünüyorum.

Sadece “like” odaklı çünkü…

Evet. Özellikle twitter ve facebook'un beğeniye endeksli performans hedefli dünyasında... Çoklu ya da hiper metin okumaya fırsat veren yeni teknoloji, katılıma da açık. İsteyen herkesin wikipediye madde yazabilmesine sevinmeli miyiz? Bilginin demokratikleşmesi deyip onaylamalı mıyız? Dijital metin okuma bizi/beynimizi nasıl şekillendirecek? Bundan da önemlisi kitabın/metnin vahiyle bağlantılı bir kültürel arka planına sahip olan biz Müslümanların metinle ilişkisini nasıl etkileyecek? Bu soruları gündemimize alalım ve gençler artık hiç okumuyor/yok onlar hiper metin okuyor karşıtlığının sığlığına düşmeden içinde yaşadığımız teknolojinin ne idüğünü öğrenmek için adım atalım diyorum.

Sorularım var kehanetim yok

E-kitap hakkında sizin kehanetiniz nedir? Basılı materyaller son nefesini mi veriyor?

Basılı kitaba veda edecek miyiz? Bu konuda bir kehanetim yok. Ama görünen köy kılavuz istemez kabilinden öngörüm var diyebilirim. Pek çok metni dijital olarak okuyacağımız kesin. Ama eski teknolojinin yerini hiçbir zaman tamamen almaz yeni teknoloji. Mesela atlar artık ulaşımda kullanılmıyor, ama eğlence ve yarışmalarda kullanılıyor. Fotoğraf resmin yerini almadı. Kameranın icadından sonra empresyonizm, kübizm ve sürrealizm gibi sanatta farklı pek çok akım ortaya çıktı. Dijital kitap da basılı kitabın yerini hiçbir zaman tamamen almayacaktır.

Peki ne olacak?

Kitaplarda daha sanatsal tasarımlara öncelik veren bir forma doğru bir gidiş olacakmış gibi geliyor bana. Dijital kayıtların yaygınlaşmasıyla sanatçıya dokunmayı sağlayan konserlerin ayrı bir anlam kazanması gibi, okurun yazarın hayatına dokunmasını sağlayan yeni ilişki tarzları, bu anlamda mesela kitap okuma seansları önem kazanabilir. İşte o zaman tekrar yazının sesli okunan bir süreç olduğu sözlü kültür dönemine benzer bir gelişme olabilir. Böyle bir gelecek mi bekliyor bizi? Sorularım var, ama kehanetim yok...

Ahlak, kadın kıyafetine indirgendi

Son günlerde sosyal medyada çarşaflı bir hanımefendinin kendisi dışında, yediği, içtiği, giydiği, aldığı vs. paylaşması eleştirilere konu oluyor. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yeni medyanın belli bir ahlakı dayattığının bariz bir örneği bahsettiğiniz. Doğrudan paylaşmaya, gösterme ve gözetlemeye, onaylamaya dayalı bir sosyal medya ortamı başka önceliklerin arka plana atılmasına yol açabiliyor. Özellikle kendisini muhafazakâr/dindar olarak tanımlayan kişilerde mahremiyet, sadece kadın bedenine indirgeniyor. Mahremiyet elbette değişen dönüşen bir niteliğe sahiptir. Ama günümüzde sanki kadının bedeni görülmediği sürece mahremiyet ihlal edilmiyormuş gibi genel bir kanı var. Bütün ahlak/mahremiyet kadın kıyafetine indirgenmiş durumda. Bu yaklaşımın sosyo-politik ve tarihsel bir arka planı var. Bir de üzerine yeni medya parametresi eklenince bahsettiğiniz çelişkili durumlarla karşılaşıyoruz. Kendi yüzünü göstermeyen muhafazakâr bir kadın çocuğunun fotoğraflarını yayınlamayı mahremiyet ihlali olarak görmüyor.

Müslümanlar, neden sosyal medyanın sunduğu imkânlarını hiç sorgulamadan kabul ediyor?

Bence zamanımızın en çelişkili ve en eklektik durumu bu. Ayıpların örtülmesi temel ahlak kaidesidir. Kendini övmek en büyük ahlak zaafı ve “görünmek”se şöhret afettir fehvasınca “olma”nın, yani kemale ermenin önündeki en büyük engellerden biridir. Ayrıca nefs terbiyesinde az konuşmak önemli bir yer tutar. Müslümanlıkta temel ahlak kaideleridir bunlar. Ama twitterda gevezelik etmekten, facebookta beğenilmek için şekilden şekle girmekten, Instagramda her anımızı görüntülenecek bir kayda dönüştürmekten geri kalmıyoruz. Yeni teknolojileri sorgulamaksızın ve hiçbir filtre ya da kasis koyma gereği duymaksızın hayatlarımıza dahil ediyoruz. Her davranışımızı sergilenecek, gösterilecek bir kayda dönüştürmenin, amelî durumumuzu ve hayat tasavvurunu nasıl etkiliyor olduğu meselesi ilmihalimize dahil olmalı. Kitapta, yüzleşelim ve gündemimize alalım diye altını çizdiğim meselelerden biri de bu.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Nazife Şişman'la mülâkât
05-11-16
E mail: yenisafak.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
TEKNOLOJİNİN HIZI MÜSLÜMANLARIN BAŞINI DÖNDÜRDÜ
Online Kişi: 34
Bu Gün: 470 || Bu Ay: 5.860 || Toplam Ziyaretçi: 2.214.593 || Toplam Tıklanma: 52.112.623