ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TÂRİH / DÜNDEN BUGÜNE
Okunma Sayısı: 2676
Yazar: Yusuf Kaplan
YUSUF KAPLAN'LA MÜLÂKÂT. (Bir İngiliz Prangası Kemalizm'e ek)

* Osmanlı’nın son dönemlerinde başlayan Batılılaşma sevdası, Cumhuriyet’le birlikte artarak devam etti. Bu süreç zarfında devletin ve toplumun İslami kimlikten uzaklaştığını görüyoruz. Osmanlı’yı yıkıma götüren süreç nasıl başladı?

Mesele şu Karlofça ve Pasarofça ile birlikte Osmanlı ilk defa toprak kaybetti. Toprak kaybının ardından psikolojik olarak kendine olan güvenini kaybediyor Osmanlı, devletler dengesindeki konumunu, yani statüsünü kaybetmeye başlıyor. Osmanlı diğer devletlere karşı psikolojik üstünlüğü kaybedince Osmanlı kadrolarında Batı’ya karşı bir aşağılık kompleksi başlıyor. Bunu aşabilmek adına Batı tarzı yeni bir yapılanma arayışına giriliyor. Tanzimat ile birlikte Osmanlı Batı tarzı yeni bir arayış başlayınca Osmanlının bir eksen kayması yaşadığını görüyoruz.

*Eksen kayması derken neyi kastediyorsunuz?

Yani Osmanlı’nın ayağı kaymaya başlıyor. Omurga çöküyor. Omurga çökmeye başladığı için dış müdahalelere açık hale geliyor. Burada tarihçiler tarafından çok konuşulmayan bir şey var. Nedir o? Osmanlının yıkılış süreciyle Türkiye’nin kuruluş süreci arasında ve daha sonra da devam eden bir operasyon var. İngilizler Tanzimat sonrası dönemde Osmanlı’ya nüfuz etmeye başlıyor. İngiltere’nin 19. yüzyılda süper güç olduğunu unutmayalım. Bugünün ABD’si gibi. İnsanlar bunu çok fazla kavrayamıyor. Yani İngiltere’nin şu anki haline bakıyor, kafasında öyle tasarlıyor evet ama İngiltere o zamanın ABD’si gibi bir konumda bunu unutmamak lazım.

* Bu operasyonun maksadı nedir, nasıl bir yöntemle yürütüldü?

İngilizler “Eastern question” diye bir strateji geliştiriyorlar yaklaşık olarak 200 yıllık bir strateji bu. Türkçesi ‘Şark meselesi’. Şark meselesinin birinci ayağı İslam’ı, tarihi yapan bir aktör olarak tarihten uzaklaştırmak. İslam devletinin bir şekilde çökmesini sağlamak. Yani Osmanlı’nın durdurulması. Osmanlı eksen kayması yaşayınca müdahaleye açık hale geliyor. Tanzimat’tan Osmanlı’nın yıkılıp Cumhuriyetin kurulduğu süreç arasında neredeyse 100 yıllık bir süreç var. İlk önce devleti içeriden ele geçiriyorlar. Yani bütün Osmanlı kremasını zihnen teslim alıyorlar kendilerine, yani cellatlarına aşık ediyorlar. Çünkü süper güç. 100 yıllık sürecin başında devleti içeriden ele geçiriyorlar sonunda da Osmanlı’nın çökertilmesi için dışarıdan darbe. Nedir o darbe? 1. Dünya Savaşı. Osmanlı’ya karşı çok ciddi bir tuzak kuruyorlar. Tabii aslında bu mesele o kadar basit değil. Özellikle İttihat ve Terakki’nin, Jön Türklerin basiretsizlikleri orada kilit bir rol oynuyor. II. Abdülhamid’in tahtan indirilmesi falan İngilizler’in müthiş bir tezgahı, yani her şeyi hazırlıyorlar.

*Devlete nüfuz etme konusunda bir örnek verebilir misiniz?

Mesela Keçecizade Fuat Paşa diye bir adam var. Devleti yöneten adamlardan biri. Adam İngiliz büyükelçisi ile konuşmasında İngiliz büyükelçisine, “Dünyanın en güçlü devleti hangisidir?” diye soruyor. Cevabı da kendisi veriyor, Osmanlı” diyor. Sonra “Neden biliyor musun?” diye soruyor. Cevabı yine kendisi veriyor: “İçeriden biz yok etmeye, çökertmeye çalışıyoruz, dışardan siz çökertmeye çalışıyorsunuz, bir türlü çökertemiyoruz.” Bu çok önemli bir şey. Bu olay Tanzimat ile cumhuriyet arasındaki geçen yüzyılın tam ortalarında gerçekleşen bir olay. İlginç bir detay, Osmanlı münevverlerini, entelijansiyasını zihnen teslim alıyorlar. O modernleşme sürecinin, toplumun kimyasını dönüştürecek, ruh köklerini kurutacak temellerin atılmasında İngiliz devletinin, Osmanlı’ya bu şekilde nüfuz etmesi birinci derecede rol oynamıştır.

II. Abdülhamid tahttan indirilmeseydi, Osmanlı yeni bir hamle yapacaktı

*Peki, Osmanlı’ya karşı bu operasyon yürütülürken içeriden bir direniş sergilenmedi mi?

Osmanlı’nın Selçuklu ve Osmanlı tecrübesinin verdiği bir özgüven duygusu var, tarihi derinlik duygusu var. Bu tarihi derinlikle aşağılık kompleksi ile başlayan ve Osmanlı’yı İngilizler’in müdahalesine açık hale getiren ortam, aynı zamanda Osmanlı entelijansiyası ve münevverleri tarafından bir direnme bir dirilme imkânına dönüştürülüyor. Yani Ahmet Cevdet Paşa’dan, Sait Halim Paşa’ya, Filibeli Ahmet Hamdi’den, Bediüzzaman’a kadar. Yani bu dönemde.
İnanılmaz bir birikim ortaya konuyor, müthiş bir birikim ortaya çıkıyor. Ben şunu söylüyorum: Bakın; eğer Osmanlı durdurulmasaydı, II. Abdülhamid tahttan indirilmeseydi, Osmanlı yeni bir hamle yapacaktı. Hem fikri bir hamle yapacaktı yani o hamle yapılıyordu. Hem de Rusların, İngilizleri, Fransızların vs güç savaşına girdiği bir dönemde, böyle bir zaman diliminde Osmanlı yeniden toparlanabilirdi. Dünyayı da toparlayabilirdi. Yani ‘II. Abdülhamid zekâsı’durdurulmamış olsaydı Osmanlı toparlanabilirdi ve dünyayı da toparlayabilirdi, bu çok önemli bir tespit. Biraz âfâkî gelebilir ama düşünmek lâzım. Çünkü o dönem çok ciddi bir birikim var.

*Ama gerçekleşmiyor nihayetinde

İngilizler’in içeriden ve dışarıdan Osmanlı’yı zaafa uğratan, çökerten, operasyonları devam ediyor. Bu operasyon sonucunda nihayetinde Osmanlı’yı durduruyorlar. Şark meselesini iyi bilmek lâzım. Bunun birinci ayağı özetle İslam’ı ‘tarih yapan’ bir aktör olarak tarihken uzaklaştırmak. Osmanlıyı durdurarak bunu başarıyorlar.

*Peki plânın ikinci aşaması nedir?

Şark meselesinin ikinci ayağı ise fundamentalist Kemalizm’dir, yani Müslümanlar’ı İslam’dan uzaklaştırmaktır. Yani burada şöyle bir şey söyleyeyim; Bizim özetle 10’lu, 20’li yıllar hatta 30’lu yıllar, yani yakın tarih bize çok uzak hatta en uzak olan dönem. O döneme dair hiçbir şey bilmiyoruz. Yani hep resmi ideolojinin dayatmalara var. Bu dayatmanın ne kadar zıvanadan çıktığını şuradan anlayalım. Bakın Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünü hazırlıyorlar. Türk Dil Kurumu sözlüğünde Kemalizm’i, “Kemalizm; tüm Türklerin dinidir” diyerek açıklıyorlar. Yani o dönem ülkenin ne kadar zıvanadan çıktığını bu örnekten anlayabiliriz.

*Peki plânın ikinci aşaması nasıl işledi?

Cumhuriyet’le birlikte girdiğimiz batılılaşma süreci ile sömürgecilerin bize asla yapamayacakları şeyi yaptık biz…

*Ne yaptık?

Bağımsızlık Savaşı, Kurtuluş Savaşı bilmem ne savaşı diyoruz değil mi? Verdik mi? Verdik Böyle fiili bir durum var. Yani bunun irdelenmesi lazım. Burada iki soru sorulması lazım. Bir; “Biz niye savaş verdik.” İki; “Kiminle savaştık?” cevap basit: Sömürgecilerin burayı işgal etmemesi, dolayısıyla bizi tarihten uzaklaştıracak iddialarımızı terk etmemek için savaştık. Normalde böyle olması lâzım. Ama tam tersi oldu. Yani Emperyalistlerin sömürgeleştirdikleri, tamamen işgal ettikleri yerlerde yapamayacakları hatta yapmaya cesaret edemeyecekleri şeyleri biz kendi kendimize yaptık. Biri bunu bana izah etsin. Biz bu kurtuluş savaşını niye verdik? Kimliğimizi kaybetmemek için. Peki bu nasıl bir tezgah? Cumhuriyetin ilk yılları inanılmaz karanlık bir dönem. O dönemin yani yakın tarihin açıklığa kavuşturulması lazım. Bir şekilde üzerine gidilmesi lazım. Peki nasıl açıklığa kavuşacak?
Belgelerle açıklığa kavuşabilir, belgelerin açıklanması lazım.

*Uğruna mücadele edilen kavramlardan biri de hilafetti. M. Kemal’in Kurtuluş Savaşı boyunca bunu sıkça dillendirdiğini biliyoruz. Sonra ne oldu, kırılma nerede yaşandı?

Kırılma noktası Lozan. Şimdi Lozan anlaşması maddelerine bakıyoruz, maddelerde benim söylediğim şeye dair açıkça ifadeler yok gibi ama Lozan görüşmeleri diye bir şey var. Görüştü bu adamlar. Ne konuştular? Bunların yayınlanması lazım. Niye yayınlamıyorlar? Şimdi Rıza Nur diye bir adam var. Bunun yazdığı metinler var. Niye o yazıyor? Müslümanlar niye o adamın metinlerini kullanıyor, neden asıl kaynaklara biz ulaşamıyoruz?

*Lozan sonrası yaşananlara dair bir okuma yaparak Lozan görüşmelerine ışık tutabilir miyiz?

Lozan’la biz şöyle bir şey yaptık; İngilizlere dedik ki: “Biz bütün iddialarımızı terk ediyoruz. Bütün medeniyet iddialarımızı, tarih yapmamızı mümkün kılan bütün iddialarımızı terk ediyoruz. Biz sizinle uğraşmayacağız.” Yani görüşmelerin metinlerinde baktığınızda ve artı Lozan’dan sonra kurulan düzene baktığınızda bunları görüyoruz. Yani belgelerle konuşamıyoruz ama yaşadığımız süreç bizi bu çıkarımı yapmamızı sağlıyor. Hilafetin kaldırılması, saltanatın kaldırılması falan. Yani özellikle Lozan’dan sonra yapılan devrimleri biri bana açıklasın. Kılık-kıyafet kanunu, harf devrimi vs.. Bu ne demek? Şark meselesinin ikinci kayağı demek. Yani Müslümanları İslam’dan uzaklaştırmak demek. Yani dolayısıyla devletin İslam’dan arındırılması, Cumhuriyet’le başlayan bir şey bu. Devrimlerle yapılan şey; toplumun İslami iddialarının ilk önce devletin uzaklaştırılması devleti tanımlayan aktör olarak İslam’ın devletten uzaklaştırılması, arındırılması ondan sonra da yapılan devrimlerle birlikte toplumun da sekülerleştirilmesidir. Yani bu devrimlerin uygulamaları nedir? Batılılar’ın bu ülkede yapamayacaklar devrimlerdir. İşgal ettikleri devletlerde asla yapmaya cesaret edemeyecekleri devrimleridir.

Biz Lozan ile ruhumuzu kaybettik

*Bir dirençle karşılaşacaklardı muhtemelen.

Biz bunları yaşadık yani Fransızlar (Sütçü İmam olayı) meselesinde çok basit bir olayda bile toplum kendisine, kendi değerlerine saldıran batılılara çok sert cevap verdi. Devrimlere bakıyoruz, yani bu toplumun eğitim sisteminin sekülerleştirilmesi, alfabenin kaldırılması, laikleştirilmesi demek, İslam’dan uzaklaştırılması demektir. Bu toplum dünyada sömürgeleştirilemeyen tek toplumdur, ama dünyada kendi kendini sömürgeleştiren tek toplumdur. Bunun bir örneği daha yok, böyle bir rezillik yok. Biz Lozan ile ruhumuzu kaybettik. İsmet İnönü Lozan’dan çıktıktan sonra, “Artık 100 sene daha rahat nefes alabileceğiz” diyor. Bu ne anlama gelir? Yani biz bir şekilde toprağı kurtardık ruhumuzu verdik.

*Peki Fransız’a verdiğimiz tepkiyi verdik mi?

Verdik. Devrimler yapılırken bırakın şehirleri neredeyse isyan çıkmayan kasaba yok. İnsanlar Anadolu’da “Ne oluyoruz?” diye isyan ettiler. Ama mahvettiler çok sert bir şekilde bastırdılar. 30’lar ve 40’lar da falan insanların Kur’ân okumalarını acayip bir şekilde yasakladılar, insanların burnundan getirdiler, kök söktürdüler. İstiklal Mahkemeleri’ni kurdular. Bu ülkenin ruhunu oluşturan kalbini oluşturan azaları astılar. Bu milletin ruhunu temsil eden adamları astılar, hapishanelerde süründürdüler. Bunu göz ardı edemeyiz bu basit bir şey değil. Yani az deyip geçemeyiz. Bu ülkenin önünü açacak, ruhunu temsil eden adamları astılar. Onlar bu ülkenin önünü açacak insanlardı, toplumu ayakta tutacak, diri tutacak insanlardı.

*Toplumu aydınlatacak, diri tutacak, ayağa kaldıracak âlim, hoca ve münevverlerin asılması veya toplumdan tecrit edilmesi sanırım planın ikinci aşamasına hizmet ediyor.

Aynen öyle, bu topla İslam’la olan ilişkisini kaybetti. Yani biz 40-50 senedir yeniden İslam ile buluşuyoruz ama o dönem 2-3 kuşak kayboldu gitti. Hangi kuşak o? Meşrutiyet kuşakları. Tam İslam siyasi düşüncesi konusunda fikri atılım gerçekleştiren bir yolculuk var çok büyük çapta, Meşrutiyet dönemindeki İslamcılar’ın ortaya koydukları birikime Cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir dönemde ulaşılamamıştır. Tehânevi diye bir adam var. Hindistanlı bir âlim. Türkiye’deki seküler entelijansiya Fransız ansiklopedistleri çok yüceltir. Tehanevi, “Keşşâfü ıśtılâĥâti’l-fünûn ve’l-‘ulûm” adlı 2000 sayfa civarında bir ansiklopedi hazırlar. Yani dönemin çalışmalarına baktığımızda Osmanlı dışındaki İslam dünyasında da muhteşem bir sıçrama var. Ama bunun önü kesildi.

*Yani İngilizler’in İslam’ı tarihten uzaklaştırma ve Müslüman toplumları İslam’dan koparma çalışmaları sadece Osmanlı ile sınırlı değil, öyle mi?

Elbette. İngiliz’in projesi Osmanlı’yla sınırlı kalmadı o yüzden Hindistan’ı parçaladılar, orada da İngilizler var. Komplo değil bu, buna komplo diyen adam geri zekâlıdır. Paramparça ettiler Hindistan’ı, Hindistan parçalanmasaydı Müslüman devlet olacaktı. İngilizlerin küresel anlamda dinsizlik projesi sadece Türkler’le sınırlı değildi. Hindistan, diğer İslam ülkelerinde de benzer oyunlar oynandı.

*Türkiye’ye dönecek olursak.

Türkiye’de de işte Kemalist kadro bu işi öncülüğünü yaptı. Bu kadro hareketinin önü açıldı. Yani İttihat ve Terakki’deki ‘Selanik kolu’nun bir şekilde önü açıldı. Bunu görmemek için aptal olmak lazım. Bakın şimdi dönemin Cumhuriyet Gazetesi’nde bir haber var. London Times isimli İngiliz gazetesinin bir haberini duyuruyorlar. London Times diyor ki; “Türkler devrim yapıyorlar, işte hilafeti, saltanatı kaldırıldılar, eğitimde devrim yapıyor ama yetmez” diyor. Sen kimsin ya? Bizimki de alıyor bunu yayınlıyor. Yani, “İngiliz dostlarımız, müttefiklerimiz Türkiye’nin çağdaşlaşma sürecinde daha ciddi adımlar atması gerektiğini söylüyor” falan diyerek sanki Türkiye İngiltere’nin sömürgesiymiş gibi haber yapıyorlar. Bunu bir gazete falan deyip geçmeyin. Bu bir zihniyeti, bir anlayışı yansıtıyor. Cumhuriyetin sekülerist kadrolarını yetiştiren, devrimleri yapan kadro hareketini kuran Şevket Süreyya Aydemir yazdığı için kitaplardan birisinde itiraf ediyor. Biz her şeyi yıktık ama yerine yeni bir şey koyamadık, yeni bir şey yapamadık.

*1800’lü yıllarda İngiliz Sömürgeler Bakanı William Ewart Gladstone’nun “Bu Kur’an Müslümanlar’ın elinde bulunduğu müddetçe, biz onlara hakiki hâkim olamayız. Ne yapıp yapıp, bu Kur’an’ı sükût ettirip ortadan kaldırmalıyız. Yahut da Müslümanları ondan soğutmalıyız” dediği biliniyor.

İngiliz sömürgeler Bakanı Gladstone’nın söyledikleri doğru. Tarihi bir konuşmadır, “Biz bunları savaş meydanlarında yenemiyoruz. Bunları yenmenin tek bir yolu var” diyerek Avam Kamarası’nda eline alıyor Kuran-ı Kerim’i, “Bu kitabı ellerinden almamız lâzım” diyor. “Bu kitabı ellerinden aldığımız zaman onları dize getirebiliriz” diyor. Yapılan şey bu değil mi? Bizim yaptığımız şey bu değil mi? Kur’an’ı bizim hayatımızda uzaklaştırmadılar mı? Biz İslam tarihi başlangıcından itibaren bu kitabı merkeze aldığımız için tarih yaptık, ortaya bir medeniyet koyduk. Yani işte ilimde, irfanda, hikmette, bilimde, sanatta, düşüncede henüz aşılamayan eserler ortaya koyduk. Bu konularda Batılılar ne yaptılar? Hiç. Batı sadece yok edici anlamda güç üretmiştir. Tarihimizin iki büyük tarih felsefecisinden birisi olan Arnold Tynbe bunu şöyle açıklıyor: “Batı uygarlığı 300 yıl gibi kısa bir zaman içerisinde tarih boyunca geliştirilen 26 medeniyetten 16’sında fiilen yok etti dokuzunda fosilleştirdi.” Bu ne demek? “Güç, kaba güç üzerinden dünya üzerinde hakimiyet kurdu, yaygınlaştırdı.” demek. Bizim Tanzimat ile birlikte başlayan süreçte eksenimiz kaydı, bunu unutmamak lazım, bu çok önemli bir şey. Cumhuriyet’le birlikte içine girdiğimiz süreç de bizim tarihten uzaklaşmamıza yol açtı. Yani tarih yapan bir aktörden, tarihte tatil yapan bir duruma dönüştük.

*Peki gelinen noktada bu İngiliz projesi başarıya ulaştı diyebilir miyiz?

İslam’ı tarihten uzaklaştırma birinci aşama, ikinci aşama ise Müslümanlar’ı İslam’dan uzaklaştırmak. İngilizler bu işte nispeten “başarılı” oldu. Ama bağımızı tam koparamadı. Çok direndi bu toplum ama sonunda vartayı atlattık. Yok olmaktan kurtulduk, yani İslam’la ilişkimizi yok edemediler. Bu toplum bir şekil toparlandı. Tamam eyvallah çok ciddi yara aldık ama 15 Temmuz diye bir şeyle karşılaştık. Bakın bu çok önemli bir şey 15 Temmuz tarihte benzeri olmayan bir hadisedir. Yok böyle bir örnek.

FETÖ, Kemalizm’in çocuğudur

*Peki, İngilizler bu milletin İslam’la olan bağını koparamadığına göre yaklaşık 200 sene evvel ortaya konulan plan hâlâ işliyor diyebilir miyiz?

Aynen devam ediyor. Hem de bütün İslam coğrafyasında devam ediyor. Bugün İslam dünyasında Müslüman toplumlarına Melikşah, Nizamülmülk ve Gazzali’nin bin sene önce kurduğu omurga gibi bir omurga lazım. Bugün emperyalist Batı, Müslümanlara ölümü gösterip sıtmaya razı ediyor. Harici mantığını, Selefilik mantığını Müslüman toplumları omurgası haline getirdiler. İslam dünyasında, Arap dünyasında, Balkanlarda yaşanan şeyler İngiliz projesi. İşte DAEŞ gibi terör örgütleri üzerinden hem Müslümanları hem de dünyayı İslam’dan nefret ettirip, İslam’ı Protestanlaştırmaya çalışıyorlar. DAEŞ bahanedir, İngiliz kurgusudur. DAEŞ üzerinden bütün dünyaya algı operasyonu çekiyorlar. Bakın Batı medyası DAEŞ’ten “İslamic State” diye bahseder yani İslam Devleti. Yani İslam devleti boğaz keser demeye getiriyorlar. Tezgâh bu kardeşim ya, büyük bir tezgâh. Yani Müslümanları İslam’dan uzaklaştıracak bir şey bu. İlk önce Haricilik üzerinden nefret ettirecekler sonra FETÖ üzerinden İslam’ı sekülerleştirecekler, Protestanlaştıracaklar. İslam’ın Protestanlaştırılması İslam’ın ruhunu boşaltılması demektir. Ruhunun yok edilmesi demektir. Dolayısıyla bu projelerle İslam’ı küresel sisteme itiraz etmeyecek; tıpkı Budizim gibi, Hinduizm gibi, Şintoizm gibi antropolojik bir malzeme yapmak istiyorlar. Bunun Türkiye ayağında da karşımıza FETÖ çıkıyor. Ölüm DAEŞ, sıtma FETÖ’dür. FETÖ İslam’ı Protestanlaştırma projesidir. FETÖ Kemalizm’in çocuğudur. Kemalizm FETÖ’yü şimdiye kadar besledi büyüttü acayip bir şekilde önünü açtı. 15 Temmuz’dan sonra bunu gördük. Bu ülkede hâlâ çok büyük bir oyun oynanıyor.

*15 Temmuz sonrası Kemalistlerin yeniden ortaya çıktığını görüyoruz.

Evet. Kemalizm FETÖ üzerinden kendine alan açıyor. Bu, 15 Temmuz sürecinden daha tehlikeli bir süreçtir. 15 Temmuz’da bu toplum tankların önüne yattı için yattı burası son kale. Son kale düşmesin diye tankların önüne yattı, laiklik falan için yatmadık. Laiklik prangadır. Bu toplumun boynuna geçirilmiş, zihnine geçirilmiş bir prangadır. Bizim 15 Temmuz’da ortaya çıkan ruhu konuşmamız lazım. “15 Temmuz’da ortaya çıkan ruh üzerinden yeni bir Türkiye’yi nasıl kurarız?” diye konuşmamız lazım. Ama tam tersi şeyler oluyor. 16 Temmuz’da itibaren tam tersini yapmaya başladılar. Emekli, fosilleşmiş generalleri çıkardılar. Cemaatleri bombalattılar. Ben bunu yazdım “Laiklik pompalanıyor, cemaatler bombalanıyor” diye. FETÖ üzerinden “Cemaatler devleti ele geçiriyor” diye algı operasyonları yapılıyor. Böyle yaparak Müslümanlar’ı devletten uzaklaştırmak, devletten tasfiye etmek istiyorlar. Bu ülkenin zaten çok güç bela yetiştirdiğimiz İslamî kadrolarımızı devletten uzaklaştırmak istiyorlar. FETÖ, 15 Temmuz’dan sonra Kemalizm’in önünü açtı.

*Peki son olarak bizim bu oyunu bozmamız için ne yapmamız lazım?

Bin yıl önce üç tane adam sahneye çıktı. Melikşah, Nizamülmülk ve Gazzali. Bu dönemde, çeyrek asırda, bin yılın tohumları ekildi ve o yüzden daha sonraki yüzyıllarda Moğol haçlı saldırıları İslam dünyasını kasıp kavurmasına rağmen Müslümanlar asla İslam’dan şüphe etmediler. Yani bu üç adam akidevi, fikri ve siyasi olarak 3 ayaklı bir sütun diktiler. Ehlisünnet omurga kuruldu. O yüzden İslam dünyası dimdik omurgaya kavuştuğu için bin yıl ayakta kalabildi, bütünleşebildi. Müslümanlar birliklerini korudular ve sömürgecilere karşı direnme imkânlarını geliştirdiler. Şimdi bizim şunu yapmamız lazım: Öyle bir eğitim sistemi kurmalıyız ki, öyle nesiller yetiştirmeliyiz ki, önümüzdeki 10, 20, 40, 50, 100 sene içerisinde yeni Gazzaliler yetiştirelim, yeni Yunuslar yetiştirelim, yeni Mevlanalar yetiştirelim.Yani zekice stratejiler ortaya koymamız lazım. İngiliz ya da onun temsil ettiği planı ancak bu şekilde yeneriz.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Bu mülâkâtla beraber aşağıdaki iki yazıyı da okuyunuz:

1-BİR İNGİLİZ PRANGASI: KEMALİZM

2-RADİKAL BİR SEKÜLERİN İKTİDARLA OYUNU (Bir İngiliz Prangası Kemalizm'e ek)

Yazar: Yusuf Kaplan
07-11-16
E mail: http://dirilispostasi.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
YUSUF KAPLAN'LA MÜLÂKÂT. (Bir İngiliz Prangası Kemalizm'e ek)
Online Kişi: 8
Bu Gün: 242 || Bu Ay: 8.056 || Toplam Ziyaretçi: 2.219.033 || Toplam Tıklanma: 52.153.726