ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 1376
Yazar: Selçuk Türkyılmaz
İÇİMİZDEKİ YABANCILAR VE İSTİKLÂL SİYÂSETİNE GELİŞİN ÖZETİ

İÇİMİZDEKİ YABANCILAR VE İSTİKLÂL SİYÂSETİNE GELİŞİN ÖZETİBir hakkın teslimi

Türkiye’de, düşünce dünyasını ve eylemlerini Batı’yı eksen alarak tanımlayan ve şekillendiren kişi ve gruplar, ortaya çıkmaya başladıkları 18 ve 19. yüzyıllardan bu tarafa Batı’nın menfaatlerine göre hareket etmeyi öncelikli bir mesele hâline getirmişlerdir. Çünkü varlıklarını Batı ile kurdukları ilişkilere borçludurlar. Batı’nın Doğu dünyası üzerinde hâkimiyetinin arttığı ve sömürgecilik siyasetinin belirleyici olduğu ilk dönemlerde bahsi geçen kişi ve gruplar arasında gayrimüslimler fazlaydı. Batı Avrupa ülkeleri, sömürgecilik faaliyetleri çerçevesinde hedef ülke Osmanlı’da yaşayan azınlık unsurlara çifte vatandaşlık hakkı tanıyor ve ticarî faaliyetlerini bunlar üzerinden yürütüyordu. Bu ticarî faaliyetler gayrimüslimlere büyük avantajlar sağlıyor ve Müslüman tüccarlara karşı üstünlük kazandırıyordu. Bu durum Osmanlı’nın iktisadî hayatını olumsuz yönde etkiliyor, Müslümanlar ticarî hayattan uzaklaşıyordu. Haksız rekabet neticesi zenginleşen gayrimüslim azınlıklar iktisadî hayat üzerinde belirleyici bir konuma yükseliyor ve rekabet edilemeyecek bir güç hâline geliyorlardı. Bu çerçevede İzmir ve İstanbul gibi şehirlerde gayrimüslimlerden müteşekkil yeni ve güçlü bir sınıf meydana geldi. Bu yeni sınıf elde ettiği gücü farklı alanlara yaymayı da başardı.

18 ve 19. yüzyıllarda doğan, büyüyen ve güçlenen ticaret sınıfının arasına 20. yüzyılda gayrimüslim azınlıklar haricinde Müslüman unsurlar da girmeyi başardı. Bu, Batı adına tehlikeli bir gelişme olabilirdi. Fakat sisteme dâhil olan yenilerin, zihniyet bakımından eskilerden bir farkının olmadığı kısa zamanda anlaşıldı. Yeni burjuvazi sınıfının millî nitelikleri haiz olmadığı, Batı’nın temsilcisi rolüne baştan razı olduğu görüldü. Yeniler de Batı adına hareket ediyor, hatta öncekilerden daha fazla Batıcı olduklarını her vesile ile ispat ediyorlardı. 19 ve 20. yüzyıllar, ticarî alan dışında Batı etkisinin gittikçe yaygınlaştığı bir dönemdi. Batı’nın nüfuz alanları yeni ticaret sınıfı sayesinde hızla genişledi. Bundan sonra sömürge burjuvazisi ve sömürge aydını birbirini besleyerek kültür hayatı, düşünce dünyası, toplum yapısı üzerinde güçlü bir hâkimiyet kurdu. Bu hâkimiyet, içinden çıktıkları dünyaya savaş açmak anlamına geliyordu. Onları bu şekilde davranmaya iten temel sebep kazanımlarını sürdürülebilir hâle getirme kaygısıydı.

Yirminci yüzyılda Doğu ile her türlü bağın koparılıp yüzümüzü tamamıyla Batı’ya dönmemizin etkisiyle Batı ile ilişki kurabilmiş ayrıcalıklı sınıf; kültür, sanat, siyaset, edebiyat vs. alanları şekillendirdi. Bu durum, Batı’yla bağımlılık ilişkisinin farklı kesimlere sirayet etmesine yol açtı. Nihayet geleceğini Batı’da gören birçok kişi ve grup ortaya çıktı. Bağımlı, bağlı ve güdümlü kişi ve grupların sayısı ve çeşitliliği ürkütücü boyutlara ulaşmıştı. Devşirilen her unsur kendini Batı’ya göre tanımlıyor ve o eksende hareket etmeyi bir yaşam biçimi hâline getiriyordu. Anlaşılacağı üzere belirli bir siyasî çizgiden ve fikrî bir arayışın sonuçlarından bahsetmiyoruz. Bu çıplak hakikat 15 Temmuz’dan sonra alenî bir şekilde görüldü. Kendilerini Batı’ya göre tanımlayan kişi ve grupların temelde iktisadî ilişkileri merkeze aldıkları aşikârdır. Çünkü etki alanlarını bu şekilde kurabiliyorlardı. Bunların bağımlı, bağlı ve güdümlü bir nitelikle öne çıktıklarını söyleyebiliriz. Batı menfaatlerini öncelemeleri de bu sebeptendir.

Türk ve İslâm dünyası uzun bir medeniyet krizi sürecinden geçti. Kuşkusuz bu süreç varlığını hâlâ devam ettirmektedir. Elbette bu süreçte de bir kırılma yaşanacaktı. Erdoğan dönemi bu açıdan kendinden öncekilerden büyük oranda farklıdır. 2012’den itibaren yaşanılan büyük saldırılar da bu farktan ileri gelir. Erdoğan’a yönelik saldırıların çok çeşitli yönlerden geliyor oluşu Batı ile bağımlı, bağlı ve güdümlü ilişki ağının birbirinden çok farklı kişi ve grupları kapsıyor olmasındandır.

Türkiye’de çoğu kimse için FETÖ’nün Erdoğan’a ve bağımsızlıkçı siyasetine karşı gösterdiği düşmanlık şaşırtıcıdır. Oysa konuyu 80’lerin ortasından bu tarafa yakından takip edenler için FETÖ’nün bağımlı, bağlı ve güdümlü ilişkisi biliniyordu. Dino Buzzati’nin Tatar Çölü’nde bahsettiği Bastiani Kalesi’ndekiler gibi FETÖ’nün işgal girişimi beklenilen bir durumdu. Saldırı Frank Çölü’nden geldi. Şimdi bu saldırının şokları bütün şiddetiyle hayatımızı etkiliyor.

İfade etmeye çalıştığımız gibi bağımlı, bağlı ve güdümlü ilişki ağının içinde birçok kesimden kişi ve gruplar var. Karşılaşılan en önemli mesele kimin kim olduğunun anlaşılamamasıdır. Yüzyıllara varan bir sürecin sonuçlarını yaşıyoruz.

Türkiye kendi kararlarını kendisi almaya başladı ve bu durum birçok alanda etkisini gösterdi. Kolay değil, yüzyıllara varan bir hesaplaşma döneminin başındayız. En küçük kriz anında gözlerin Erdoğan’a çevrilmesi hem sorunlu hem de umut vericidir. Sorunludur, çünkü Türkiye’nin bağımsızlıkçı politikalarına omuz veren “yukarıdaki insan” sayısının azlığına işaret etmektedir; umut vericidir, çünkü millet lideriyle buluşmuştur. Yukarıda bahsettiğimiz ilişki ağının içinde yer alanların da gözleri Erdoğan’ın üstündedir. İlk fırsatta Erdoğan’a ateş etmeleri boşuna değildir. Bizim de Erdoğan’a yakın mesafeden ateş edenlere odaklanmamız boşuna değildir.

Türkiye yol ayrımını epeyce bir zaman önce geride bıraktı. Artık Türkiye kendi yolunda ilerliyor. Kuşkusuz bu yol, daha önce üzerinden geçilmediği için ilklerle dolu. Bu yeni yolda yepyeni tecrübelerin yaşanması kaçınılmazdır. Bağımsızlıkçı bir siyasetin hayata geçirilmesinin zorluklarını takdir edip ona göre davranmak bir sorumluluğun gereğidir.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Selçuk Türkyılmaz
24-06-17
E mail: gercekhayat.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
İÇİMİZDEKİ YABANCILAR VE İSTİKLÂL SİYÂSETİNE GELİŞİN ÖZETİ
Online Kişi: 15
Bu Gün: 224 || Bu Ay: 8.828 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.231 || Toplam Tıklanma: 51.932.120