ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / AKTÜALİTE
Okunma Sayısı: 1250
Yazar: Ergün Yıldırım
YENİ KABİNE MUHAFAZAKÂR İKTİDARLARIN HANDİKAPINI AŞABİLECEK Mİ?

YENİ KABİNE MUHAFAZAKÂR İKTİDARLARIN HANDİKAPINI AŞABİLECEK Mİ?Yeni kabine ve moral siyaset

Yeni kabine kuruldu. Fazla heyecan uyandırmamasına rağmen aslında Türkiye’yi yeniden kurmanın liderliğini yapacak bir ekip. Çünkü anayasal değişimi ve Cumhurbaşkanlığı Sistemi'ne geçişi realize edecek kabine bu. Önümüzde yerel yönetimler, genel seçimler ve Cumhurbaşkanlığına fiili olarak geçiş bu kabine ile gerçekleşecek. Bundan dolayı da tarihi bir öneme sahip. Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan yeniden Ak Parti’nin genel başkanı olmasıyla beraber yenilenen bir kabine. Bundan dolayı da önem taşıyor. Metal yorgunluğunu aşan ve yeni yol haritasını temsil eden bir kabinenin kurulması hükümet açısından da Türkiye açısından da büyük bir ehemmiyet taşıyor.

Türkiye’de siyaset ve meslek grupları arasında ilginç bir korelasyon var. Öteden beri dikkatimi çeker. Modernleşme siyaseti ile beraber mülkiye, tıbbiye ve harbiye öne çıktı. Bunların hepsi de “mülkiye” damgasını taşıyordu. Temel amaç “devleti kurtarmaktı”. Cumhuriyet kadrolarını bu kurtarıcı ekip meydana getirdi. Mülkiyenin sivil ve askeri bürokrasisine dayalı bir devlet kuruldu. Siyaset, bu meslek gruplarınca yürütüldü. Kurtuluş ana siyasal ideolojiydi. Türkiye 1960’lara kadar bu siyasetçi tarzıyla devam etti. Arkasından mühendisler hakim olmaya başladı. Kalkınma ideolojisi öne çıktı. İTÜ’den yetişen yeni kuşak mühendisler mesleklerinin birikimlerini ve anlayışlarını siyasete taşıdılar. Demirel, Erbakan ve Özal bu siyasal aktörlerdi. Türkiye’yi kalkındırmak istiyorlardı. Şantiyelerde ve devletin KİT’lerinde çalışarak yetişmişlerdi. Her biri kendi mesleki müktesebatıyla siyasette öne çıktı. Demirel inşaat mühendisiydi, baraj inşaatlarıyla atılım yaptı. Özal elektrik elektronik mühendisiydi telekomünikasyonla kalkınmaya girişti. Erbakan makine mühendisiydi, ağır sanayi ile ya da sanayileşme ile kalkınmayı yapmanın derdine düştü. Sağ siyaset, kurtuluştan kalkınmaya geçiş yapmıştı. Anadolu’da otobanlar, barajlar, fabrikalar bunların öncülüğüyle kurulmuştu.

Ak Parti, bu siyasal geleneği yenileyerek sürdürdü. Adalet ve kalkınma tezlerine dayanıyordu. Adaleti hukukçular ile kalkınmayı da mühendis ve işletmecilerle pekiştirdi. Erdoğan ve Gül işletmeciydiler. İşletme yeni yükselen bir meslek grubuydu ve kısa sürede siyasette de karşılık buldu. Mühendisliğin pratik ve operasyonel yönü işletmeciliğin market ve pratik boyutlarıyla birleşti. Mülkiye eski hakimiyetini kaybetti. Onun yerine tıp ve işletmecilik öne çıktı. Son hükümet kabinesine baktığımız zaman mühendisler ve hukukçular yine önemini korumaya devam ediyor. Bunlara tıpçılar ve işletmeciler ekleniyor. Önemli ölçüde Türkiye’nin en iyi hukuk, tıp ve mühendislik fakültelerinden mezun kişilerden meydana geliyor. Türkiye’nin entelektüel sermayesini yansıtan bir tablo var.

Ak Parti iktidarının 15 yılı aşan döneminde artık en önemli sorunların başında kültür, ahlak, aile ve gençlik konuları yer alıyor. Kalkınma ve kültür ya da moral değerler arasında ciddi bir farklılaşma var. Buradan kaynaklanan devasa sorunlarla karşılaşıyoruz. Toplum kalkınma ile gelen büyük değişmeler sonucunda derin kültürel ve moral sarsıntılar geçiriyor. Bu nedenle Türkiye’nin kuruluş ve kalkınma siyasetlerine artık yeni bir siyaset eklemek zorunda. Buna kültürel ya da moral siyaset adını verebiliriz. Özellikle muhafazakar siyaset tarzının buna çok daha fazla ihtiyacı var. Bundan dolayı kabinede bu alanlarda müktesebatı öne çıkan kişilerin yer alması gerekirdi. İlahiyat, sosyolog, sanatçı, psikolog, psikiyatr gibi kültür temelli çalışmalarda birikim, perspektif ve neşve sahibi aktörler aile, kültür ve sosyal çalışma bakanlıklarında yer almalıydı. Oysa bu bakanlıklarda da işletmeci, mühendis ve tıpçıların yer aldığını görüyoruz. Sonuçta hükümetin siyasal perspektifinde kalkınma hala birinci konu olarak varlığını sürdürmeye devam ediyor. Yapılacak anayasal entegrasyonlar nedeniyle de hukukçular belirleyici. Muhafazakarlık siyaseti, moral meseleleri birincil görmüyor. Çünkü bunları bir kanun ve tüzük meselesi olarak algılıyor. Bunun savaşını verecek kişiler olarak da hukukçular öne çıkıyor.

Kültürü olmayan bir kalkınma, salt zenginlik, konfor ve dünya sağlar. Bunlarla gelen sarsıntılar insanları maneviyattan daha fazla uzaklaştırır. Sadece maneviyattan değil, moral davranışlardan da koparır. İnsanların birbiriyle kurduğu ilişkilerde madde belirleyici olur. Bu ilişkilerde estetik ve insani tutumlar kaybolur. Güç ve para belirleyici hale gelir. Ailenin aidiyet kimliği kaybolur. Estetik ve ahlaktan yoksun “habitus”lar yaygınlaşır. Saygınlık, ruhsal duyarlılık ve diğerkâmlık azalır. Toplum hoyratlaşır.

Ümit edelim ki yeni kabine, kalkınma tezine dayalı bir moral siyasetin peşine düşmez. Aile, gençlik, ahlak ve moral konular için daha etkili yöntemler geliştirir. Meselenin bir kanun-hukuk meselesi olmadığını ve yatırımdan öte boyutlar taşıdığını görür.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ergün Yıldırım
23-07-17
E mail: yenisafak.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
YENİ KABİNE MUHAFAZAKÂR İKTİDARLARIN HANDİKAPINI AŞABİLECEK Mİ?
Online Kişi: 23
Bu Gün: 234 || Bu Ay: 6.224 || Toplam Ziyaretçi: 2.215.210 || Toplam Tıklanma: 52.117.274