ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 1093
Yazar: Kerime Yıldız
VİYANA’DA KALİNKA DİNLEYEN ADAMDAN HER ŞEYİ BEKLERİM

VİYANA’DA KALİNKA DİNLEYEN ADAMDAN HER ŞEYİ BEKLERİMBugüne kadar İslâmî çevrede bulunmuş bir adamın, Türkçe ezan meselesinin Atatürk devrinde başladığını bilmemesine imkân ve ihtimâl var mı?

Hele de bu adam, bir zamanlar yazılarında Atatürkçü yazarlara “Ortodoks Kemalistler” diyecek kadar kendinden eminse….

İsmi lâzım değil, fakülte yıllarımdan beri tanıdığım bir târihçi var. Sıkı Abdülhamid Han taraftarı. Bu târihçinin eşi ise sıkı Atatürkçü. İnternette kalpaklı resimleri falan var. Bu târihçi, birgün ekranda ne dedi biliyor musunuz?

“Abdülhamidle Atatürk’ü barıştırmalıyız.”

“İlâhî hocam, bir Atatürkçü ile evlisin diye şu ettiğin komik teklife bak!” diye gülmüştüm. Büyük laf etmişim.

İnsanların fikirleri, duyguları, sevdikleri, sevmedikleri zamanla değişebilir. Buna şaşırmam. Ama değişirken târihi çarpıtmaları ahlâksızlıktır.

Bir zamanlar Atatürkçülere, “Ortodoks Kemalist” diyen yazar, Sabah gazetesi yazarı Sâlih Tuna. Bunu dediği zamanlarda hocaefendisini dinlerken gözyaşlarına da hâkim olamıyordu. Şimdi en büyük fetösavarlardan. Gâzi Paşacı da oldu netekim.

Şaşıranlar var.

Ben hiç şaşırmıyorum.

Niye mi?

Çünkü Viyana’da kalinka dinleyen ve bunu da matah bir şeymiş gibi tavsiye eden adamdan herşeyi beklerim. Bu konuyla ilgili yazısını okuduğumda gözlerime inanamamıştım. Viyana, Batı müziğinin kalbinin attığı yer. Kalinka ise Rus çingene müziği. Bir köşe yazarının bu kadar zevksiz olma ihtimâli var mı?

Efendim, Viyana’da bir akşam kar yağarken kalinka dinlemiş. Yolumuz Viyana’ya düşerse, hele de kar yağıyorsa muhakkak kalinka dinleyelimmiş.

Yahya Kemal aklıma gelmişti. Varşova’da kar yağarken dilinden dökülen “Duydumsa da zevk almadım İslav kederinden” mısrâı.

Bizim sanatkâr(!) köşe yazarı ise değil Varşova, Viyana’da İslav kederini hissetmiş ve zevk almış. Yetmemiş, biz de hissedelim diye tavsiyede bulunmuş.

Demek ki “ne ki, mahut, matuf” gibi kelimeleri sık kullanmakla, Necip Fâzıl’ı, Brecth’i bilmekle entel olunmuyor.

Hadi bunlar neyse, adamın zevki deyip geçelim. Fakat Kemalistlerle barışmak adına ezanın Türkçe okunmasını İnönü devrinde başlatmak, ne tür bir oyun?

Birçok kişi bunun bir hatâ olduğunu sanmış olabilir. Ben öyle zannetmiyorum. Farkındaysanız hemen o gün Tuna’nın yazısını haber yapıp târih yanlışını düzelttik. Ertesi gün parantez arasında kendisi de doğrusunu yazdı. Fakat ne özür ne bir açıklama var.

Bugünlerde kalemini Kemalizm’e adayan yalı kaçkınlarına biraz Yahya Kemal’den bahsedeyim, belki utanırlar.

Yahya Kemal, Eylül 1922’ye kadar yazılarıyla İstiklâl Harbi’ne çok büyük destek verdi. İslâm’ın son ordusu için şiir de yazdı:

Şu kopan fırtına Türk Ordusudur Ya Rabbi
Senin uğrunda ölen ordu budur Ya Rabbi
Ta ki ezanlarla yükselsin müeyyed nâmın
Galib et çünkü bu son ordusudur İslâm'ın

Bu şiiri yazan adamın, Cumhuriyet kurulduktan sonraki Osmanlı medeniyeti düşmanlığı ve Batı medeniyeti hayranlığı karşısında nasıl bir hayâl kırıklığı yaşadığını tahmin edebiliyor musunuz? Edemiyorsanız ben söyleyeyim: Kalemi durdu. İnkılapları yapanlar hakkında tek satır övgü, tek mısra şiir yazmadı. Yapılanlara şâhit olmamak için dış görev istedi. Hattâ Madrid Elçiliği’nden ayrılmak zorunda kalınca Paris’e gitti ama çok sevdiği İstanbul’a dönmedi. Sonra Hamdullah Suphi’nin ısrarıyla geldi.

Çankaya sofralarına çağrıldığında başını eğip sessiz kaldı; gene de şiir yazmadı. Yapılanları övmedi. Behçet Kemal şiir okuduğunda ne düşündüğünü soran Atatürk’e, sâdece Fransızca “Phenomene” diyerek ince bir şekilde dalga geçti.

“Ezanlarla yükselsin müeyyed nâmın” diyen bir şâir, ezanın gökkubbeden silinmesi karşısında heyecan duyabilir miydi? İstiklâl Harbi esnâsında Mustafa Kemal’i ilk alkışlayanlardandı ama öldüğünde bile sessiz kaldı.

Kemalistleşen yalı kaçkınları!

Hukukta, “sessiz kalma hakkı” diye bir şey var. Bu, kalem için de geçerli. Köşelerinizi kaybetmemek için kaleminizi satmaya değer mi? Hiçbir şey yapamıyorsanız susma hakkınızı kullanın. Anladık, millete, târihe saygınız yok ama bir nebze olsun kendinize saygınız kalmadı mı?

Bu beyhûde işleri bırakın! Sorarım size, Atatürk’ü solcu yapmak için, Nâzım Hikmet’i tâhliye ettirdiği yalanını yazan Kemalist solcularla sizin aranızda ne fark var?

Maksat, toplumsal uzlaşma ise bu, Atatürk devrindeki yanlışlar inkâr edilerek değil, ikrar edilerek yapılabilir. Tersini yaparsanız Atatürkçüler, “O zaman bugüne kadar niye iftira ettiniz?” diye kızmazlar mı?

“Kemalistlere niye Ortodoks dediniz?” diye hesap sormazlar mı?

Nasılsa alıştınız ya inkâr edersiniz, olur biter değil mi?

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Kerime Yıldız
20-11-17
E mail: enpolitik.com.
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
VİYANA’DA KALİNKA DİNLEYEN ADAMDAN HER ŞEYİ BEKLERİM
Online Kişi: 24
Bu Gün: 446 || Bu Ay: 6.436 || Toplam Ziyaretçi: 2.215.660 || Toplam Tıklanma: 52.120.597