Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar) | Okunma Sayısı: 1440 |
Eğitim sistemimizin yavrularımızı hayata hazırlama açısından yetersiz olduğu noktasında fikir birliği içerindeyiz.
Sınavlar hayatımızın bir parçası haline gelmiş durumda. Üstelik bu süreç üniversiteye geçişle de son bulmuyor.
Bitmeyen bir çile gençlerimizi esir almış durumda.
Akademik anlamda en iyi üniversitelerden mezun olamayan gençlerimiz bir süre sonra hayatın gerçekleriyle karşılaştıklarında kendilerini aldatılmış ve oyalanmış hissetmekteler.
Yirmi yıla yakın süren bir çabanın ardından ellerine geçen neredeyse bir hiç. Çoğu gencimiz "ne iş olsa yaparım" noktasına geldiğinden mezun olduğu alanda çalışamıyor.
En iyi üniversitelererden mezun olamayan öğrencilerimizin iş hayatına bir adım geride başladığının farkında olan veliler çocukları adına en kaliteli okullara talip oluyorlar. Ellerinden gelen fedakârlığı göstermekte tereddüt etmiyorlar.
Son on beş yılda ekonomide yakaladığımız istikrar vatandaşın cebine istenilen oranda yansımadı.
Zira bir mesele haline gelen eğitim her aile bütçesi için önemli bir gider kalemi.
Aileler ekonomik güçleri oranında konum alıyorlar. Gücü yeten veliler anaokulundan itibaren, yetmeyenler ise en azından lise son sınıfta evladının geleceğinden çalmama adına elinden gelen fedakârlığı göstermek çabasında.
Bu sebeple son sınıfa geçen öğrenci velileri son bir gayret elde avuçta ne varsa eğitime yatırmakta.
Eğitim Bir Sen'in bu yıl ikincisini yayınladığı Eğitime Bakış 2017 İzleme ve Değerlendirme Raporu dikkatle incelenmeli:
"Bazı özel dershanelerin temel liselere dönüştürüldüğü 2015 yılında temel liselerdeki öğrencilerin %17’si 11. sınıf ve %58’i 12. sınıf öğrencilerinden oluşmakta iken, 2016 yılına gelindiğinde ise Temel liselerdeki öğrencilerin %21’i 11. sınıf öğrencileri iken 12. sınıfa devam eden öğrencilerin oranı %45’e düşmüştür.
20 Mart 2012 tarihli ve 28239 sayılı Millî Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliğinin 51. Maddesinde her sınıf düzeyinde kayıtlı öğrenci sayısının toplam kontenjanın yüzde 40’ını geçemeyeceği belirtilmiş olmasına rağmen, 12. sınıf öğrencilerinin oranı 2015 yılında %58 ve 2016 yılında ise %45 oranındadır." (Eğitime Bakış 2017 İzleme ve Değerlendirme Raporu, Eğitim Bir Sen S.74)
Yaşadığımız süreç sebebiyle ortaya çıkan sermaye gücünün bir şekilde eğitim politikaları üzerinde etkili olduğu söylemek malumun ilanı...
Geçtiğimiz yıl, özel okullaşma oranındaki artışı bir başarı hikayesi olarak sunan, ilgili genel müdürü de en başarılı genel müdür olarak takdim eden anlayışın sermaye taşeronluğu yaptığını söylemek abartı sayılmamalı.
Yeni Türkiye söylemi hepimizin dilinde.
Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin, ÖNDER İmam Hatipliler Derneğince Çeşme’de düzenlenen 14. İmam Hatipliler Kurultayı´nda yaptığı konuşmada “Türkiye´de eğitim sistemi cumhuriyetin kuruluşundan itibaren hiç değişmemiştir. Bunu çok iddialı olarak söylüyorum." tesbiti içinde bulunduğumuz halin tahlili açısından ibretliktir.
Sınav sistemi üzerinde yapılan değişiklikleri eğitim sistemi değişikliği olarak konuşuyor olmamız, MEB bürokrasisinin savrulduğu tükenmişliğin göstergesi olarak da okunabilir.
Eğitim adına hemen her şey eski Türkiye mantığıyla yürürlükte. Yeni Türkiye, eski Eğitim...
Özel Öğretim Kurumlarının Tevhid-i Tedrisat'tan kaynaklanan yasal zorunluluklar sebebiyle farklı bir eğitim felsefesi ve müfredatıyla ortaya çıkamadıklarını da hatırlatalım.
Özel Öğretim Kurumlarını farklı kılan asıl unsur öğrencilerimizi bir üst eğitim kurumuna hazırlamaktaki becerileri. Bir başka ifadeyle daha iyi test çözdürmekte ortaya koydukları maharet.
Özel Öğretim Kurumları farklı bir eğitim anlayışı ve felsefesiyle ortaya çıkamadığı ve test sarmalından kurtulamadığımız sürece MEB in zaaflarından beslenmeye devam edecektir.
Mevcut şartlar içerisinde Özel Öğretim Kurumları oranındaki artış MEB'in kalitesizliğinin tescili anlamına gelecektir.
Sınavlara, test sistemine, mecburi temel eğitimin on iki yıla çıkarılmasına vb itiraz ediyor olmanın verdiği entelektüel haz ile sorumluluk sahibi olunduğunda karşılaşılan gerçeklikler arasındaki derin uçurum, çözüme ulaşma imkânımızı ötelemekte.
Görünen o ki MEB eğitimin ana omurgasında yeni Türkiye ideali ile uyumlu bir düzenleme düşünmüyor.
Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı'na getirilen Alparslan Durmuş, müfredat değişimi tartışmaları sırasında Kemalistlerin yükselen eleştirileri karşısında 'aslında bir şey değiştirmedik' anlamına gelen açıklamasıyla süreci özetlemişti.
Bu durumda daha iyi bir eğitim sistemi ortaya koyana kadar sınav sistemi üzerinde gözlenen aksaklıkların düzeltilmesi en doğal beklenti halini alıyor.
Fakat, MEB kendisine ayrılan onca bütçe ve sunulan onca imkâna rağmen, mevcut bürokratik yapısıyla umutlarımızı örseliyor.
Cumhurbaşkanının yalnızlığı MEB'de de kendisini hissettiriyor.
Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.
Yazar: Alparslan Aydar |
15-01-18 |
||
E mail: yeniakit.com | Tweet | ||