ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 1095
Yazar: Nadir Aşçı
İSLÂMCILIK, MİLLİYETÇİLİK İÇİNDE ERİYOR MU?

İSLÂMCILIK, MİLLİYETÇİLİK İÇİNDE ERİYOR MU?Öncelikle şunu söyleyerek başlamak gerekiyor. İrili ufaklı bütün fikir akımlarının, kendisini temsil yeteneğini bulduğu siyasal teşkilatın olduğu, doğru ifadeyle kendi siyasal teşkilatlanmalarını tamamladığı bir vakıa.

Türkiye’de onlarca yıllık bir mücadelenin ekseninde yer alan iki akımın İslâmcılık ve Kemalizm olduğu da vakıa. İslâmcılık ve Kemalizm dışında kalan diğer fikir hareketleri, bu iki akıma, görece uzak görece yakın vaziyette konuşlanmışlardır. Bu bağlamda Türk milliyetçiliği, Kemalizm içinde kendine yer bulabilmişken İslâmcılık içinde yer bulamamıştır. Ve fakat İslâmî hassasiyetlere sıdk ile bağlı olan merhum Muhsin Yazıcıoğlu gibi liderler sayesinde, Türk milliyetçiliği, İslâmcı çizgiye bir yakınlık göstermiştir. Türk milliyetçiliğinin omurgasını temsil eden siyasal teşkilatlanma, her ne kadar yoluna Atatürkçü bir çizgide çıkmış olsa da, 70’ler Türkiye’sinin kaotik ortamında ve teşkilatlanma içindeki mütedeyyin isimlerin ağırlığı sayesinde zamanla bu çizgiden uzaklaşmıştır.

Bugün itibariyle iki tür milliyetçilikten söz edebiliyoruz. İlki ulusalcılık da denilen Atatürk milliyetçiliği. Temsilcilerinin kim ve kimler olduğu belli. İkincisi ise fetih, gazâ gibi kavramlara yabancı olmayan, yürüyüşünü İslâm ile birlikte sürdüren bir milliyetçilik. İslâmcılık ise siyasal alanda kendisini uzun yıllardır Milli Görüş çizgisi vasıtasıyla sürdürdü. Bugün itibariyle İslâmcılık da tıpkı milliyetçilik gibi iki parçalı bir yapıdan ibaret. Ve bu siyasal alandaki iki İslâmcılık, kendilerini keskin çizgilerle birbirlerinden ayırma ihtiyacı hissediyor.

İslâmcılık fikrinin siyasal kalesi olan Milli Görüş çizgisinin bundan kısa sayılabilecek bir zamana kadar savunduğu namazını kılabildiğin her yer vatan’dır söylemiyle oluşan bir bakıma vatansızlık düşüncesinin olması, milliyetçiler açısından büyük bir sorun olarak görülüyordu. Bu görüş, elbette büyük bir haklılık payını içinde barındırıyordu. Vatan, bayrak, millî marş bağlamından koparılmış bir İslâmcılık anlayışı, ayakları yere basmayan ütopik bir görüşten başkaca bir şey değildi doğal olarak. İslâmcılar, millî marşı yazan Mehmet Âkif Ersoy’un bu ülkede İslâmcılık deyince ilk akla gelen isim olmasının paradoksunu ( elbette bu, İslâmcılığın değil İslâmcılar’ın bir paradoksuydu) uzun yıllar aşamadılar. Bugün yaşananlar üzerinden bu eşiğin aşıldığını söyleyebiliriz. Erdoğan’ın ilk yıllarda söylediği Milli Görüş gömleğini çıkardım söylemini bu zaviyeden de değerlendirebiliriz pekâlâ. Gömleği hâlâ giydiklerini söyleyenlerin, vatan, bayrak ve millî marş noktasında bir düşünce değişikliğine gittiklerini gözlemleyemiyoruz.  Erdoğan liderliğindeki İslâmcı kanadın bu anlamda hiçbir zaman takıyye yapmadıklarını düşünmüşümdür hep. Dönemin ruhuna münasip bir seyir izlemek olarak okunabilme özelliğine sahip olan bu değişimi, taşların yerine oturması olarak okumam hep bu yüzden.

Ercan Yıldırım, İslâmcılığın İki Kurucusu adlı kitabında, Osmanlı İslâmcılığı ile Cumhuriyet İslâmcılığı üzerinde uzun uzadıya durmuştu. Yıldırım’ın bütün kitap boyunca söylediklerini tek bir cümle ile özetle denilse rahatlıkla onun şu minval üzere söylediği cümleyi kurardım. İslâmcılık dün de bugün de bu toprakların aslî fikir akımıdır. Burdan mütevellit, iki düşünceli bir yapıya evrilen sistem değişikliğinde bir kanadın İslâmcılık diğer kanadın Kemalizm olacağını söyleyebiliriz. Milliyetçilik de dâhil olmak üzere diğer düşünce hareketlerinin, kendi meşrebince bu iki kanattan birinde yer alacak olması ise kaçınılmaz. O yüzden zaten Türk solu ile arasında derin kırılmalar bulunan bir milliyetçiliği mündemiç bulunanlar, İslâmcı kanat ile hareket etmeyi uygun buldu. Zaten sosyolojik olarak bakıldığı zaman, bu iki taban arasında ufak tefek görüş ayrılıkları dışında bir birliktelikten bahsedilebilir. Somutlaştıracak olursak, Yozgatlı bir milliyetçi ile Kayserili bir İslâmcı arasında derin fay hatları hiçbir zaman olmadı, olmayacak…. İslâmcı taban ile hiçbir şekilde uyuşamayacak olan daha çok kıyı şeridinde mukim fakat sol teşkilatlanma içinde de yer almayan  seküler milliyetçi taban ise Kemalizm çatısı altında yerini çoktan almış vaziyette.

Necip Fazıl’ın bir zamanlar milliyetçi teşkilatlanma ile olan münasebeti, milliyetçi gençlik üzerinde fazlasıyla kendini göstermişti. Onu, İslâmcı gençler ne kadar sahipleniyorsa - belki de daha fazla-  milliyetçi gençler de sahiplendiler. Bu bağlamda, Necip Fazıl’ı önümüzde durması gereken bir gerçeklik olarak tahayyül edebiliriz. Onun İslâmcılığından zerre şüphe yok elbette. Ve fakat İslâmcılık içine çizdiği bu tırnak içinde milliyetçi çerçeve belki önümüze bir ışık tutabilir.

İslâmcılık ve milliyetçilik konu olunca sözü İsmet Özel’e getirmesek olmayacak sanırım. İsmet Özel’in, bugün milliyetçi bir görünümde olması , onun İslâmcılık fikriyle uyuşmadığını göstermiyor aslında. Ben onun, hâlâ İslâmcı bir düşünce yapısı içinde olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki, onun İstiklâl Marşı Derneği ile görünür kılmaya çalıştığı şey, İslâmcılar’ın bir vakit çok uzak oldukları “vatan” merkezli düşünceden başkaca bir şey değil.  İsmet Özel, Millî Görüş’ten çok çok önce oradaki açığı fark edip erken yol almıştır. Bu da, her zaman dile getirildiği gibi Özel’in herkesten ve her şeyden önce gördüğü ve konuştuğu ile ilgili bir durum olsa gerek.

Başlıktaki sorunun cevabını vermeye gerek kaldı mı bilmiyorum fakat ben yine de vereyim. İslâmcılılık, milliyetçilik içinde erimiyor. Milliyetçilik, İslâmcılık içinde mi eriyor öyleyse? O da değil…

İslâmcılık, Türkiye’nin bir omurgası olarak, son dönemde de sıklıkla dile getirilen iki kavram üzerinden, yerli ve millî bir yürüyüşe kapı aralıyor. Dolayısıyla, bu yürüyüşü İslâmcılığın yok olması değil var olması ile açıklamak gerektiğini düşünüyorum.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Nadir Aşçı
13-02-18
E mail: kulturgundemi.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
İSLÂMCILIK, MİLLİYETÇİLİK İÇİNDE ERİYOR MU?
Online Kişi: 27
Bu Gün: 86 || Bu Ay: 8.690 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.076 || Toplam Tıklanma: 51.931.535