ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : DÜNYADA NELER OLUYOR / İSLÂM ÂLEMİ
Okunma Sayısı: 1320
Yazar: Taha Kılınç
MAĞRİB NOTLARI

MAĞRİB NOTLARIArap dünyasının en batı ucunda yer aldığı için, bizim Fas dediğimiz ülkeye Araplar “Mağrib” ismini vermiş. Mağrib, kelime manası itibariyle “güneşin battığı yer” demek. Fakat İslâm tarihinde sadece tek bir Mağrib yok. Bütün Kuzey Afrika’yı Mağrib olarak adlandıran klâsik dönem İslâm coğrafyacıları bugünkü Mısır ve Libya’ya “Mağrib el Ednâ” (Yakın Mağrib), Tunus ve Cezayir’e “Mağrib el Evsat” (Orta Mağrib), Fas ve Moritanya’ya da “Mağrib el Aksâ” (Uzak Mağrib) demişler. Modern dönemde ülkeler teker teker kurulup bağımsızlıklarını ilân ettiğinde, bu isimlendirmeler unutulmuş, yerlerine ulus devlet isimleri gelmiş. Fas da bizim dilimizde Mağrib’in özel adı olmuş.

Batı dillerinde Fas, yine Arapça Mağrib kökünden gelen kelimelerle temsil ediliyor: Morocco (İngilizce), Maroc (Fransızca), Marokko (Almanca), Marrocos (Portekizce), Marruecos (İspanyolca)…

Bizim, bütün dünyanın tersine bir uygulama olarak, Fas’a bu ismi verişimizin Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalma bir hikâyesi var. Rivayete göre, Fas Sultanlığı’nın fiilî idare merkezi Mağrib’in Fes şehriyken, (Sultan İkinci Mahmud döneminde) oradan kırmızı keçe başlıkları ithal etmeye başlamışız. Böylece hem o başlık ‘fes’ adını almış, hem de bütün bir bölge başkentin adıyla zihinlerimize yerleşmiş. Fas’ın bizde Mağrib şeklinde karşılık bulamamasının nedeni, tamamen dönemsel bir alışkanlık kısacası.

Dünyada, Mağrib’e Fas diyen tek ülkeyiz. Suriye’nin başkenti Dimaşk’ı Şam olarak isimlendiren tek ülke oluşumuz gibi tıpkı. Basra Körfezi’ni (Araplar ‘Arap Körfezi’, İranlılar ‘Fars Körfezi’ der) bu şekilde adlandırmış tek ülke olma ‘imtiyazı’ da yine bizde. Son iki isimlendirme şekli de, Fas’ta olduğu gibi, Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki kullanım alışkanlıklarından kaynaklanıyor.

***

Mağrib’i şu anda yönetmekte olan Kral 6’ncı Muhammed, ‘Alevî Hanedanı’nın 23’üncü hükümdarı. Kendilerini direkt olarak Hz. Ali’ye nispet eden ve onun ismiyle künyelenen hanedanın kurucusu, 1631’de Sahra Çölü’nün kuzey ucundaki Sicilmasa’da yönetimi ele geçiren Şerif bin Ali. Onun oğlu Mûlây Raşid, 1664-1672 arasındaki iktidarı sırasında Mağrib’i tek bir yönetim altında toplayan ve ülkede siyasi birliği sağlayan isim olarak biliniyor. Alevî Hanedanı’nın coğrafi kökeni, bugünkü Suudi Arabistan’ın Kızıldeniz kıyısında yer alan şehirlerinden Yenbû.

Mağrib’in yönetim merkezini Marakeş’ten Meknes’e taşıyan Alevîlerin kudretli sultanı Mûlây İsmail (1645-1727), ülkenin altın çağına damgasını vurmuş bir yöneticiydi. Meknes’i tam bir saltanat şehri olarak inşa ettiren Mûlây İsmail’den sonra gelen hükümdarların hiçbiri, onun karizma ve etkisine ulaşamadı. Sonraki dönemlerde Afrika üzerinde başlayan Fransa-İspanya rekabeti Mağrib’e direkt şekilde tesir etmeye başlayınca, Alevîler, Fransa’nın askeri koruması altına girmeyi uygun buldular. Böylece, bugün de hâlâ somut şekilde görülen Fransız etkisi Mağrib’de yerleşti. Fransızlar, 1912’den itibaren fiilen kontrol altında tuttukları ülkeye 1956’da bağımsızlığını verdiklerinde, Fransız kültürü Mağrib’de çoktan kök salmış bulunuyordu.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Kral 5’inci Muhammed ve ailesi Korsika’ya sürgüne gönderildiyse de, Fransızlar, halkın yoğun desteği nedeniyle 1955’te onu geri çağırmak durumunda kaldılar. Ertesi yıl ilân edilen bağımsızlık, Kral 5’inci Muhammed’in şahsıyla özdeşleşti. Şimdiki kralın dedesi olan 5’inci Muhammed, Mağrib yakın tarihinin en saygı duyulan isimlerinin başında gelir.

***

Mağrib’de diğer İslâm ülkelerinde bulunan “diyanet işleri reisi”, “müftü”, “âlimler birliği başkanı” gibi resmi sıfat taşıyan müstakil bir dinî lider yok. Tamamen kraliyetin kontrolünde faaliyet gösteren “din işleri yüksek heyeti” ise, siyasi iradenin kararlarını onaylama makamından başka bir şey değil.

Bu durumun sebebi, Mağrib krallarının sadece siyasi değil aynı zamanda dinî lider olarak da kabul edilmesi. Alevî Hanedanı, Hz. Ali ve oğlu Hz. Hasan’ın soyundan gelmekle “Şerif” unvanını taşıdığından, onların dinî alandaki otoritesi de halk nezdinde yaygın kabul görüyor. Mağrib kralları bildiğimiz ya da beklediğimiz anlamda “dindar” şahsiyetler olmasa bile, dinî alan tamamen hükümdarın inhisarında.

Mağrib, bu yönüyle, dinin tamamen devletin kontrolünde ve güdümünde olduğu bir ülke. Yüzyıllardır yaşanan tekke-zaviye merkezli geleneksel İslâm, halkın manevi ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde düzenlenmiş. Günün her vakti tekke ve zaviyeler rahatlıkla ziyaretçi kabul ederken, camiler yalnızca namaz vakitlerinde açık. Namaz aralarında camileri ziyaret mümkün olmadığı gibi, camilerde siyasi iktidardan bağımsız ders halkaları, konuşmalar, kitap okumaları vb. faaliyetler düzenlemek yasak.

Devletin dine direkt müdahalesi, bir zamanlar İslâm dünyasının en verimli ilmî merkezlerinden olan Fes, Marakeş, Tanca gibi kadim şehirleri günümüzde artık turistik ziyaretgâhlara indirgemiş. Buna bağlı olarak Mağrib topraklarından “İslâm âlimi” prototipi artık çıkmadığı gibi, ilmî eser üretimi de zayıfladıkça zayıflamış. İslâmî ilimler sahasındaki akademik üretimin seviyesi de buna kıyasla tahmin edilebilir.

**

Pek tanımadığımız Mağrib’in konuşulacak yönü çok. Bu yazı, bilâhare vesile düştükçe yazılacak diğer yazılar için bir dibace olsun.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Taha Kılınç
19-04-18
E mail: yenisafak.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
MAĞRİB NOTLARI
Online Kişi: 22
Bu Gün: 59 || Bu Ay: 5.954 || Toplam Ziyaretçi: 2.195.648 || Toplam Tıklanma: 51.878.357