ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : EDEBİYAT / OKUMAK
Okunma Sayısı: 1370
Yazar: Hasanali Yıldırım
AZ VE YAVAŞ OKUMANIN FAYDALARI

AZ VE YAVAŞ OKUMANIN FAYDALARIÇağdaşlık, ilerleme, gelişme… 200 küsur sene içerisinde en çok kullandığımız kavramlardan üçü. Son yüzyıl için demokrasi kavramını da bu üçlüye ekleyebiliriz; Üç Silahşörler hesabı.

İnsanın gündelik yaşantısını kolaylaştırdığına inandırıldığımız kimi teknik alet edavatla ilgili kazanımlarını gündem dışı tutarak söyleyelim, geçen yüzyıl, insanlığın hakiki manada ilerlemek açısından aslında en boş geçen dönemlerinden biri. Dahası tersine, en merhametsiz katliamların, en büyük canlı türü kıyımının, en fazla kültür tahribatının, en büyük doğa kıyımının, en fazla hazla harmanlanarak yaşandığı bir rezaletler çağı… Kendine tapınmanın bilim kılıfıyla zirveye taşındığı bir irtica dönemi. İnsanın bebeklik evresine irtica.

Her ne kadar yirminci yüzyılın isimlerinden biri haz yüzyılı olsa bile insanlık, geçtiğimiz icatlar çağında yeni bir haz türü bile icat edememiş durumda. Bunun yegâne kısmi istisnası hız meselesinde. Geçen yüzyılın düşünürlerine göre modernite sonrasında insanoğlu hazzını belki çok değişik biçimlerde tatmin edebilmenin yollarını keşfedebilmişti ama bu, yeni haz yollarının bulunması değil, eski haz imkânlarına getirilmiş yeni yaklaşımlarla imkân dairesine girebilmesi anlamına gelmekteydi. Yani şimdiye değin görülmemiş bir haz türü, böylelikle görülmüş değildi.

İşte haz meselesinin bam teli de hız tam burada devreye girmekte ve bir soru işareti doğurmakta: Hız, yeni bir haz yolu ve tarzı sayılabilir mi?

Meraklısını Paul Virilio’ya havaleyle yetinmek durumundayız.

Yine de hız, geçen yüzyılın insanlığı maruz bıraktığı, başta atom bombası olmak üzere silâh sanayiindeki bütün o yok ediciler, genetik alanındaki çoğu gizli yürütülen araştırmalar ve iletişim öğeleriyle birlikte en büyük fenalıkların arasında. Trafikte hızın doğurduğu insan ölümlerinden veya kazalar sonrasındaki sakat kalmalardan söz etmediğim açık sanırım. Hızın insanlığın başına açtığı en büyük belâ, yeme-içmeden tutun da ulaşıma, ikili ilişkilerden zaman algısına kadar birçok farklı alanda zihnimizde açtığı onmaz tahribat… Ne ki hız beklentisinin en tahripkâr zararı, kuşkusuz maarif alanında gerçekleşmişti.

Eğitimde fırsat eşitliğini bir el çabukluğuyla bütün vatandaşları formatlamak hedefinin muhteşem kılıfı kabul eden Cumhuriyet’in ilk dönem zevatını haklı değil ama belki mazur görebilirsiniz. Ne ki Cumhuriyet, kuruluşunun üzerinden henüz bir yüzyıl bile geçmeden hangi hedefini başaramamış durumda ki? Demek ki zaten fiiliyatta delik-deşik adilen fakat esasta dimdik ayakta ve maarifi tarumara devam eden şu Tevhidi Tedrisat meselesini yeniden değerlendirmenin vakti gelip geçti bile.

Hem mevcut maarif anlayışının dayatmaları, hem de bunu bile aşan toplum baskısı yüzünden insanlar çok şey öğrenmek ihtiyacı hissetmekteler. Çok öğrenmek için de önlerine sürülen seçenek, çok okumak. Öğrenmekten anladıkları şey, yazık ki bilmek. Bilmekten anladıkları ise yazık ki haberdar olmak. Zamanımızın yerli aydın tipi için bir kitabı okumak ile o kitap hakkındaki bir yazıyı okumak, bir ve aynı şey. Çünkü o yazıda, okuduğunda elinde kalacağı şeyin komprime hâlini bulacağına inanmakta.

Bu inanma biçiminde bir yanlışlığın bulunduğunu düşündüğüm için mi bu meselenin üzerinde duruyorum? Değil elbette. Benim üzerinde durmak istediğim husus, okumanın bir tüketim eylemine dönüştürülmüşlüğünü yeniden vurgulamak ve bu derde derman çareyi tavsiye etmek.

Hayır, gençler, aldatılıyorsunuz. Çok okumak zorunda değilsiniz. Asla! Sizi kafeslediklerinin zıddına, bu âlemde olup bitenleri anlamanın yolu çok okumaktan değil, az okumaktan geçer.

Az ama öz okumaktan. Çünkü ancak az okuyan çok bilir. Hayır, Budacı mantık oyunlarına falan başvurduğum yok. Çok okumak, az anlamayı baştan kabul etmek demek. Haberdar olmak yahut daha iyi bir ihtimalle bilmek, anlamak yerine geçmiş durumda zamanımızda. Bir zamanlar belki günlük dilde haberdar olmak, bilmek, anlamak kavramak, idrak etmek, fehmetmek birbirinin yerine kullanılabiliyorken artık bu ayrımların arasındaki farklar, her doğan günün şafağını teşkil eden gurubu süsleyen toz bulutlarıyla birlikte yokluğun diyarına göçmeye devam etmekte.

Hâlbuki anlamak, söz sahibinin meramındaki anlam öbeğinin yeterli miktarını içselleştirmek demek. Kavramaksa anlanılanı anlaşılanların ambarında saklamanın ötesine geçip gerekli işlemlerden geçirmenin ardından kanına karıştırmak demek.

Demem o ki herhangi bir konu ile ilgili popüler metinleri okumak yerine o konuda yüzyılların imbiğinden geçmiş metinlerle muhataplığı tercih ettiğinizde birden meselenin aslına yakın düştüğünüzü görürsünüz. Daha pratik bir örnek üzerinden ifade edeyim: Herhangi bir devedişi meseleye dair yazılmış çok satan (Velev ki az satan olsun) 300 sayfalık bir kitap okumaktansa o konuyu hakkıyla ele almış 2-3 sayfalık bir ansiklopedi maddesini hatmetmek, o meseleyi anlamak bakımından insana kat be kat kavi bir imkân sağlar. Yeter ki elimizin altındaki yetkin bir ansiklopedi vasfını taşısın. Böyle söyleyerek o mevzua dair bir ansiklopedi maddesiyle yetinilebilinir demek istemediğim açıktır sanırım. Demek istediğim, ihata çemberini geniş tutmuş yetkin bir metindense ilgili yarıçapı mümkün mertebe daraltılmış bir yaklaşımın, temel teşkil etmek bakımından çok daha elverişlilik arz ettiği.

Çağdaş insanın şahsına dokunan tarafından dolayı kabullenmekte zorlanacağı husus: İnsan, tab’an yavaş idrak edip daha da yavaş tepki üreten, birçok başka canlıya oranla çok daha yavaş tavır geliştirebilen bir canlı. İnsan dakikalar içinde bir yerden öbürüne uçacak şekilde değil, ilgili mesafeyi kararınca aşacak bir tarzda yaratılmış bir canlı. Yavaşlık, insanın tabiatının sıhhatinin özü.

Bedeni beslemek ile zihni beslemek arasında, en azından beslenme ortak paydası üzerinden kısmen geçerli bir benzerlik kurulabilir kanaatindeyim. Öyleyse peşinen vurgulayalım: İnsan midesinin işkembesi bulunmadığı gibi, dimağının da yok. O yüzden insanda hakiki manâda fehim ve idrak, ancak belli bir hazım süreciyle mümkün.

Teknik manada hızlı okumak, belli tür içerik için hızlı kavramayı da beraberinde getirebilir. Özellikle rapor, haber ve entipüften malûmat nev’inden metinlerin hızlıca okunup ardından hakiki okumaya geçilebilmesi için bunların hızlıca ‘tüketilmesi’, belli durumlarda belki doğru ve yerinde bir davranış kabul edilebilir. Ne ki idrak kastı için aynı durum elbette geçerli sayılamaz.

Aslında insan okurken, sandığı gibi yalnızca okuma eylemini gerçekleştirmez. Zaten okuma, anlama, kavrama, değerlendirme, yorumlama, kullanacak hâle getirme gibi birçok başka eylem öbeğinin ilk adımı. O yüzden insan okurken, aynı ânda okumayla ilgili öbür eylemleri de gerçekleştirir; aralarından bir kısmını arka plâna atarak. Doğru, bu açıdan baktığımızda okumak ile yemek yemek eylemleri arasında, ilk ândakinden çok daha fazla benzerlikler var olduğu görülür.

Az okumak ve yavaş okumak, hakkıyla anlamanın yegâne şartı.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Hasanali Yıldırım
24-06-18
E mail: gercekhayat.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
AZ VE YAVAŞ OKUMANIN FAYDALARI
Online Kişi: 20
Bu Gün: 350 || Bu Ay: 5.740 || Toplam Ziyaretçi: 2.214.360 || Toplam Tıklanma: 52.111.188