ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 976
Yazar: Ömer Lekesiz
MEŞVERET! ASIL ŞİMDİ!

MEŞVERET! ASIL ŞİMDİ!24 Haziran’da, daha önce referandum yoluyla değişmesini benimsediğimiz sistem değişikliğinin uygulamaya konmasını seçtik.

Ben hâlâ bunun tam ayrımında olunduğunu sanmıyorum. Çünkü, partilerin kazandıkları ya da kaybettikleri oy oranları üzerinden süren klasik tartışmalar, birkaç gün sonra partili cumhurbaşkanının yeminiyle başlayacak olan sürece henüz nüfûz edilmediğini açıkça gösteriyor.

Bu durumda yüksek sesle söylenmesi gereken ilk şey, Türkiye’nin yönetim şeklinde yeni bir sürece girildiği ve bundan sonra konuşulacak, tartışılacak konuların da buna göre süratle değişmesi gerektiğidir.

Yeni sisteme dair ilk gerekçenin ekonomide, yatırımda, dış politikada, yerel yönetimde, terörle mücadelede... kararların hızla alınması ve uygulanması şeklinde olduğu malumdur.

Ancak, hemen fark edileceği üzere, burada asıl vurgu hızadır ve 250 yıldır Batılı olmadığı yerli de kalamadığı için mehter yürüyüşünü taklit ederek günü kurtarmaya çalışan bürokrasinin yavaşlığı göz önüne alındığında, konu daha da önemli hale gelmektedir.

Ancak, hızlı karar almanın ve uygulamanın apriori olarak, her zaman doğruya isabet edeceği söylenemez. Bu manada aklımızda yerleşik olan “Acele işe şeytan karışır” atasözümüz bile tek başına ciddi bir uyarıcıdır.

Öte yandan, varlıkları yasal bir zorunluluk olan, büyük kongre, merkez karar ve yönetim kurulu, merkez disiplin kurulu, küçük kongre ve parti meclisi vb. parti organlarının, kararlardaki hızı ve doğruluğu dengeleyecek, denetleyecek bir mekanizma olmadığı da aşikardır. Çünkü bunlar parti içindir ve dolayısıyla bu kurulların işeyişinde parti yönünden pragmatizm esastır.

Bu durumda hızlı ve doğru kararın birlikte tahakkuku konusunda en etkin yol olarak meşveret müessesinin harekete geçirilmesi elzem görünmektedir.

Söz konusu ihtiyaç, hâlihazırda meşveretin yokluğundan değil; bilakis varlığından (kendi potansiyelinden) doğmaktadır.

Konuya ne meclis, ne de demokrasi yönünden bakıyorum. Yeni sistemde meclisin görevi zaten bellidir; demokrasinin güç kazanması ise demokrat olmadığım için benim meselem değildir. Diğer bir söyleyişle, maruz kaldığım için demokratik yönetime tabi olmam, demokrasiyi sevdiğim, benimsediğim ve onu dert edindiğim anlamına gelmez.

Dolayısıyla bakış açım, kararlardaki hız ve doğruluk yönünden, en üst yöneticiye (partili cumhurbaşkanına) resmi planda değil ufki siyaset planında yardımcı olacak yapıların kurulması üzerinedir.

Muhalefetin yeni sistemi tek adam rejimine geçiş olarak anlamasını ve ille bu şekilde anlatmasını da göz önüne alırsak, meşveret konusunda atılacak her olumlu adım, öncelikle onların ellerindeki malzemeyi (gerekçeyi) de tüketecektir.

Haliyle, yukarıdaki meşveret müessesinden, resmi anlamda bir kurumun oluşturulmasını kastetmediğim gibi, başkanlık külliyesindeki mevcut danışman istihdamını da kastetmiyorum.

Benim kastım, meşverete layık olanlarla, mevcut meşveretin bilinen sınırlarını da aşacak şekilde hasbi, samimi bir meşveretin gerçekleştirilmesidir.

Son on altı yıldır (Milli Eğitim Şûrâsı gibi kimileri yönetmelik gereğince) yapılan şûrâlara bakıldığında sanırım meramım daha iyi anlaşılacaktır.

“Biz uzmanlar / yazarlar toplandık, şunları şunları konuştuk. Şura sonrasında yaptığımız Boğaz gezintisinden memnun kaldık” şeklinde raporlaması yapılmış ve yapılabilecek olan bir meşveret müessesinden söz etmiyorum.

Ancak konuyu, Şeyh Yahya Efendi’nin süt kardeşi Kanuni Sultan Süleyman’ın kendisiyle bir hususu danışması karşısında “Neme lâzım be Sultânım!” demesindeki gibi, meşverete tenezzül etmeyenlerle meşveret edilmesi şeklinde idealize de etmiyorum.

Söylemek istediğim, kendisiyle meşveret edilmesini kartvizitine sosyal statü olarak yazacak kadar zıvanadan çıkmış şöhret budalalarının asla ve asla yer alamayacakları; buna karşılık milletini, vatanını dert edinen, sorulmadıkça söz söylemeyen fikir ve söz sahiplerinin yer alacakları bir meşveret müessesinin harekete geçirilmesidir.

Peşinen belirtmeliyim ki, meşveretin özü danışmadır ve danışanın kendisine bildirileni yapması gibi bir zorunluluk da yoktur. O, yapılmasını düşündüğü şeyleri ehilleriyle konuşacak ama sonuçta kendi kararını verecek ve uygulayacaktır. Çünkü, meşveret edilenin yönetmek gibi ağır bir sorumluluğu olmadığı gibi, nazariyat yapması da, fiili ihtiyaçlarla her zaman denk düşmeyebilir.

Siyasetname yazarı Ebü’n-Necîb Şeyzerî, Abdülmelik bin Mervan’ın “Bir işte müşavere yaptıktan sonra hata edişim, kendi görüşümde diretip müşavere etmeksizin isabet etmekten bana daha çok hoş gelir” sözünü naklederek şöyle der: “Çünkü, kendi görüşü ile hareket eden kişiye iki şey felaket getirir: Birincisi kendi görüşünü yalanlamak gerektiği yerde tasdik etmesi. İkincisi de basiret sahibi olmayı sağlayan meşvereti terk etmesi.”

Bu manada takdir yöneticiye aittir ancak basiretin meşveretten beslendiği de aşikardır.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ömer Lekesiz
06-07-18
E mail: yenisafak.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
MEŞVERET! ASIL ŞİMDİ!
Online Kişi: 21
Bu Gün: 420 || Bu Ay: 9.024 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.485 || Toplam Tıklanma: 51.934.621