ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 920
Yazar: Yavuz Bahadıroğlu
NEDEN "DOĞRU İNSAN" YETİŞTİREMİYORUZ?

NEDEN Yeni hükümet hayırlı olsun. Her hükümet kuruluşunda olduğu gibi, bendeniz yine Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı’na getirilen isimlere baktım: Çünkü ötekiler zaten teknik bakanlıklardır. Eğitim ve kültür ise milletin doğrudan doğruya ruhunu inşa eder.

Bu anlamda Türkiye, sözün tam mânâsıyla bir “irfan inkılâbı”na muhtaçtır. Lâkin ne hikmetse bir türlü gerçekleşmiyor. Bu iktidar pek çok alanda yaptığı “kökten değişim” ve “dönüşüm”ü Milli Eğitim’le kültür alanına taşıyamıyor.

Oysa “inkılâb”a en çok buralarda ihtiyaç var. Çünkü bu doğrudan doğruya Türkiye’nin geleceğiyle ilgilidir.

Ne kadar “doğru insan” yetiştirebilirsek, Türkiye o kadar büyük ve etkin bir devlet olur! “Doğru insan” yetiştirmenin yolu ise “doğru kitap” ve “doğru öğretmen”den geçer.

Bütçeden en büyük payın milli eğitime ayrılması ilk önemli adımdı: Bu adım atıldı. İlk kez bu iktidar döneminde milli eğitim bütçesi milli savunma bütçesini geçti. Ama bütçenin önemli bir bölümü maaş ödemelerine, okulların ıslahına ve yeni lüks okul inşaatlarına harcanıyor. “İnsana yatırım” yine “devede kulak” kabilinden kalıyor.

“İnsan” yetiştirecek olan lüks okul, akıllı tablet, akıllı karatahta vs. değil, kitap ve öğretmendir. Hatırlayalım ki, Osmanlı Enderununda bunların hiçbiri yoktur. Ama Osmanlı’nın tüm zamanlara şan veren Fatih gibi, Yavuz gibi, Kanuni gibi padişahları, Koca Sinan gibi, Sedefkâr Mehmed Ağa gibi mimarları, Sokollu Mehmed Paşa, Köprülü Mehmed Paşa, Fazıl Ahmed Paşa, Baltacı Mehmed Paşa gibi sadrazamları; Matrakçı Nasuh, Hezarfen Ahmed, Lagari Hasan marifet sahipleri, Uluğ Bey, Ali Kuşçu, v.s. gibi âlimleri vardır…

Çünkü Şeyh Edebali, Ak şemseddin, Molla Gürani, Molla Zeyrek, Zembilli Ali Efendi, Ebussud Efendi v.s. gibi hocaları vardır.

Bunları yetiştiren okulun adı da “Enderun”dur! Yabancı eğitimcilerin öve öve bitiremediği bu okulun temel amacı yaygın eğitim vermek değil, kitleleri yönetebilme maharetine sahip idareci, dillere destan eserler inşa edecek mimar-mühendis, Fuzuli/Baki çapında şair, v.s. yetiştirmektir.

Düşünün ki ABD’de bu konuda, 350-400 civarında yüksek lisans ve doktora çalışması yapılmıştır. Amerikalı ünlü eğitimci Andreas Kazamias: “Platon’un ‘İdealindeki okul’ dediği okul budur!” demiş, yurttaşı Lewis Terman (Stanford-Binet isimli zekâ testini dünyaya armağan eden eğitimci), “Öğrencilerin zekâ seviyesini ölçmek için ilk test yönetiminin Enderun’da uygulandığını” belirtmiştir.

Dahası var: Meselâ Fransız yazar Brayer: “Osmanlı’nın hızlı yükseliş sebeplerinin başında bu mektepler geliyor” diyor.

Amerikalı Eğitimci-Psikolog John Dewey’in, “Çocuğa Göre Eğitim İlkesi” olarak 20. yüzyılın başında dünyaya sunduğu “Çağdaş Eğitim Metodolojisi”nin “Enderun Modeli”nden kopya olduğunu Enderun sistemini araştıran pek çok Amerikalı uzman söylüyor.

Fransız yazar ve şair M. Baudler, “Türk Milletinin başarılarına şaşmamak lâzım; çünkü onlar elit kadroları nasıl yetiştireceklerini, gençleri nasıl disipline edeceklerini biliyorlar. Bir yandan onları mükemmel insan hâline getirirken, öte yandan kabiliyetlerine göre ödüllendirmeyi de ihmal etmiyorlar” diyerek“ Enderun Sistemi”ni tüm Avrupa’ya öneriyor.

Kısacası onlar bizde arıyor, biz onlarda arıyoruz! Tuhaf bir durum…

Mazisi bizim kadar derin bir milletin “adam kıtlığı”na düşmesi, “ihmal” ile izah edilebilir bir durum olmasa gerektir, ancak “inkâr” ile izah edilebilir.

Büyük devletler kurmuş, medeniyet inşa etmiş, her alanda ve her anlamda kendine has kurumlar oluşturmuş bir milleti, sadece “inkâr” yokluğa sürükleyebilir: “Red” ve “inkâr”!

Bize olan da budur: Geçmişe ait olanı reddetmek suretiyle kendimizi köklerimizden kopardık ve Batı’yı taklitte varlık aradık. Zaten “red” ve “inkâr”ın sonu, kaçınılmaz olarak taklittir!

Taklitle gelinebilecek son noktaya da geldik: Deniz bitti…

Yeni bir “öze dönüş”, bir bakıma “yeniden diriliş” hamlesine ihtiyaç var! Bu hamle de öncelikle milli eğitim ve kültür alanında başlamalıdır.

İşte bu yüzden bunları önemsiyor, her hükümet kuruluşunda Milli Eğitim Bakanlığı ile Kültür Bakanlığı’na getirilen isimlere bakıyorum. Biraz “deli”, biraz “gözükara”, alabildiğine “kararlı”, “derin” ve hattâ “devrimci” isimler arıyorum. “Her defasında umutlarım kırılıyor” demeyeyim hadi, ama umutlarımı ertelemek zorunda kalıyorum!

Cumhuriyetten bu yana eğitimde taklit etmediğimiz sistem kalmadı: Alman eğitiminden Fransız eğitimine, Amerikan eğitiminden, Anglosakson eğitimine kadar, tüm Batılı sistemleri denedik, olmadı. Kadim (ezeli-eski) eğitim sistemimize de hiç sıra gelmedi…

Bocalayıp duruyoruz!

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Yavuz Bahadıroğlu
30-07-18
E mail: yeniakit.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
NEDEN "DOĞRU İNSAN" YETİŞTİREMİYORUZ?
Online Kişi: 21
Bu Gün: 399 || Bu Ay: 9.622 || Toplam Ziyaretçi: 2.201.341 || Toplam Tıklanma: 51.943.499