ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 826
Yazar: Ömer Lekesiz
Yakaza ya da kuracağımız dünya kurulacağımız dünyadır

Yakaza nedir?

Kelime anlamıyla yakaza, uyanıklık; tetikte bulunma, uyumayan kişinin hali; uyumama demektir.

Yakaza (onunla aynı kökten gelen) teyakkuz ve onun -etmek, -geçmek... gibi yüklemleriyle, beklenen bir şeyin her an olabilirliğine karşı aşırı bir dikkati kuşanma; onu gerili(mli) ve kulağı kirişte olarak bekleme anlamlarını da ihtiva etmektedir.

Buna göre, bilkuvvenin, kendisini bilfiile sanki ona sürtünüyormuşçasına yakın tuttuğu nadir kelimelerden biri haline gelen yakaza, ferdi bir korunma kadar başkalarının korunmasını da bir gayeye dönüşmektedir. Öyle ya, bir şeylerden korunma kaygısı yoksa, yakazaya neden ihtiyaç olsun?

İhtiyaçtan söz ettiğimiz noktada, fiilî ve fizikî anlamda bize en yakın olandan söz ediyoruz demektir. Bize en yakın olan ise içinde yer aldığımız dünyadır ki bu manada dünya elimizin altında olandır; üstünde / içinde olduğumuzdur, hâlleriyle hâllendiğimizdir.

Öte yandan korunma, kaygı ve korunma kaygısının tek başlarına veya birlikte doğrudan metafiziğin konusu olmalarıyla, yakaza kendiliğinden bu düzeyde de konumlanmaktadır.

O halde yakaza, korunma esasında, dünyevîliğimize mahsus ve bizim öte-mekan bağımız olarak zihnimizi zarf edinen metafizik durumların toplamıdır.

Bu cihetle, Hâce Abdullah el-Ensârî el-Herevî’nin, “yüz” rakamıyla sabitlediği tasavvufî mertebelerin, ilk onluk (Bidâyet / Başlangıç) kısmına yakazayı yerleştirmesi çok manidardır.

Sebe Suresi’nin 46. ayetindeki “Allah için ayağa kalkmak” (tekûmû ilallâhi) ibaresiyle, gaflet uykusundan uyanmanın ve fetret vartasından sıyrılmanın kastedildiğini belirten el-Herevî, “Bu, tenbîh nurunu görmesi için kulun kalbinin hayatla nurlandığı ilk mertebedir” diyerek yakaza hakkında şunları söyler:

“Yakaza üç şekilde olur.

Birincisi, kalbin Hakk’ın verdiği nimetlerin sayılamayacak kadar çok ve sınırsız olduğunu düşünmesi, bu nimetleri bilmek için bütün gücünü sarfetmesi ve nimetlerin şükrünü edası hususunda noksanlığını bilmesidir.

İkincisi, [sâlikin] işlediği suçlara muttali olması, günahlarındaki tehlikenin farkına varması, hatalarını telafi yoluna gitmesi, günahlarına olan bağımlılığından kurtulması ve onlardan tamamen arınmak suretiyle kurtuluş talep etmesidir.

Üçüncüsü, [sâlikin] hayatı boyunca [ibâdet açısından] kazandığı ve elinden kaçırdığı şeylerin farkında olması, ömrünü boşa harcamaması ve kaçırdığı fırsatları telafi etmek ve kalan zamanını bereketli kılmak için ömrüne dikkat etmesidir.

Hakk’ın nimetlerini bilmek şu üç şeyle en iyi şekilde mümkün olur: Akıl nuru, ilahî nimet şimşeğini gözlemek ve belâ ehline itibar etmek.

Hatalara muttali olarak onları düzeltmek şu üç şeyle tam olur: Hakk’a karşı tazimde bulunmak, nefsi tanımak ve va‘îdi tasdik etmek.

Sâlikin hayatı boyunca kazandıkları ve kaybettiklerinin farkında olması ve bunları düzeltmesi de üç şeyle doğru olur: İlim dinlemek [ilim meclislerinde bulunmak], Allah’ın yasakladığı şeylere uymak ve salihlerle sohbet etmek. Bu saydıklarımızın tamamının özünde, kötü alışkanlıklardan kurtulmanın gerekliliği bulunmaktadır.” (Menâzilü’s-Sâirîn, Çeviri: Abdurrezzak Tek, Emin Yayınları, Bursa 2008)

Yukarıda yakazanın, kelime anlamından hareketle onun bilfiile dönüşmeye ramak kalmış bir bilkuvve olarak içinde yaşadığımız dünya ve öte mekan olarak zihnimizle mukayyet olduğunu söylemiştik. Bu cihetle El-Herevî’nin yakaza mertebesi için kullandığı yüklemlere hemen bakalım:

Hakk’ın verdiği nimetleri ve nimetlerin şükrünü eda hususundaki noksanlığı bilmek; sâlikin işlediği suçlara muttali olması, günahlarındaki tehlikenin farkına varması, hatalarını telafi yoluna gitmesi ve günahlarına olan bağımlılığından kurtulması ve onlardan tamamen arınmak için kurtuluş talep etmesi; sâlikin hayatı boyunca ibâdet açısından kazandığı ve elinden kaçırdığı şeylerin farkında olması, ömrünü boşa harcamaması ve kaçırdığı fırsatları telafi etmek ve kalan zamanını bereketli kılmak için ömrüne dikkat etmesi.

El-Herevî, yakaza ile ilgili sözlerini “Bu saydıklarımızın tamamının özünde, kötü alışkanlıklardan kurtulmanın gerekliliği bulunmaktadır” diye de bitirdiğine göre, içinde yaşadığımız dünya ile öte-mekan olan zihnimizle kavradığımız ahiret yurdunun yakaza sahibinden talebi, önce buradalığa ve ondan sonra değil, onun içine girmiş olarak oradalığa mahsustur.

Daha somut bir söyleyişle: Nimetin kadrini bu dünyada bilmeye gayret etmezsek, bize verilen nimette başkalarının hakkı olduğunu düşünüp onu onlarla paylaşmazsak, Bir ve çoklukla kurduğumuz ilişkiler nedeniyle yüklendiğimiz günahlardan dolayı Allah’a burada tevbe etmez, kullarından özür dilemezsek, sevgi, merhamet, yardımlaşma, kalp kırmama, gönül yıkmama, iftira etmeme, emaneti ehline verme, iyiyi ve doğruyu talep etme, kötülükten sankınma ve sakındırma, Allah’ın ve Peygamberi’nin vaz’ ettiği hatleri çiğnememe vb. konularında azimli davranmazsak... tasavvufi mertebelerin bize kulluk ve kullukta kâmillik yönünden iki dünyada da hiçbir faydası olmayacaktır.

Zira orası (ahiret dünyası) için tasavvufun işlevi, orayı da kendi içine çekmiş olan burasıdır (bu dünyanın dünyasıdır).

Ve yakaza ile kuracağımız dünya, aynı zamanda içinde kurulacağımız dünyadır.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ömer Lekesiz
12-10-18
E mail: yenisafak.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
Yakaza ya da kuracağımız dünya kurulacağımız dünyadır
Online Kişi: 22
Bu Gün: 363 || Bu Ay: 8.899 || Toplam Ziyaretçi: 2.220.191 || Toplam Tıklanma: 52.158.596