ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 851
Yazar: Latif Erdoğan
KÖKLERİMİZDEN KAYNAKLANAN İKİ EĞİTİM KAVRAMI TEKLİFİ

KÖKLERİMİZDEN KAYNAKLANAN İKİ EĞİTİM KAVRAMI TEKLİFİBu köşede, yer yer ve zaman el verdiği ölçüde eğitime ait tekliflerimizi dillendirme niyetinde olduğumuzu, daha önceki yazılarımızdan bazılarında söylemiştik. Bizim, ısrarla üzerinde durduğumuz ve durmamız gereken husus kendi kavramlarımız çerçevesinde, talim ve terbiyeyi aynı çizgide buluşturmak ve örgün eğitimimizi bunlardan hiçbirini ödün vermeyerek gerçekleştirmektir. Bu bakış açısından hareketle daha önceki iki yazımızda ferdiyet ve şahsiyet kavramlarını ele alıp incelemeye çalıştık. Bugünkü yazımızda ise, tasavvuftan ödünç alarak eğitim modelimize dahil etmeyi düşündüğümüz “ehadiyet” ve bir başka kavram olan “aidiyet” üzerinde durmaya çalışacağız.

Ehadiyet bütünde olan özelliklerin hepsinin parçada da olmasını gerektirir. Bütün insanlarda olan tüm genel özelliklerin bir tek insanda da bulunması ehadiyet anlamını ele verir. Ehadiyetin hem ferdiyet hem de şahsiyetten farkı, söz konusu genel hususiyetlerin, özel hususiyetlerin üstünde bir bütünlükle kemale ulaştırılmasıdır. Yani insani değerlerin bütünün her fertte bulunuşunu, bu değerleri en mükemmel hale getirerek somutlaştırmaktır. Genel değerleri özel değerlerin de önüne çekerek yapılacak bir eğitim, insanlık üst başlığında buluşabilmenin de en kestirme ve en isabetli yoludur. Dünya eğitim sistemleri göz önünde bulundurulursa hem birey hem de toplum ölçekli egosantrik yaklaşımlar görülür. Hem fert hem de toplum ölçekli bir “biz” kavramının insani değerlerin bütününde buluşmak şartıyla gerçekleştirilmesi ve bunun eğitim sisteminin içine dâhil edilmesi belki de bir ilk olacaktır. Ehadiyet şuuru geliştirilmezse bu ölçekte bir “biz” kavramını hayata geçirmenin imkânı yoktur. Bu kavrama kısaca “İNSANIN BÜTÜN İNSANLARLA ÖZDEŞLEŞMESİ” denilebilir. Her bir insan kendinde bütün insanlığın değerlerini gösterdiği gibi bütün insanlığı da kendisinde seyredebilir.

Ehadiyet terbiyesi, insanın bütün kötülüklerden arındırılması ve bütün faziletlerle de donanımlı kılınması demektir. Bu bütüncül yaklaşım elbette işin ideal yanıdır. İşin reel yanında eksiklikler olabilir. Ne ki bu eksiklikler bizim ideal olanı elde etmek için çalışmamıza engel olmamalıdır.

Biz ehadiyet terbiyesinin en mükemmel şekilde ancak insanı bir bütün olarak ele alan ve bir bütün olarak terbiye eden Kur’an’ın terbiye metodunun eğitim sistemine dâhil edilmesi ile kazanılacağı kanaatindeyiz. İnsan terbiyesini fıtrata en uygun şekilde gerçekleştiren hiç kuşkusuz Kur’an’dan sonraki en mükemmel ve sağlam kaynak sünnet-i seniyedir. Risale-i Nur yanında kitap ve sünnet kriterlerine uygun tasavvufi pratiklerden de bu konuda mutlaka istifade edilmelidir.

İnsanın kendisini konuşlandırdığı yer manasına aidiyet, insanda dış çevrenin telkiniyle oluşan yönlendirmeye mukabil duyulan bir sempati ve bu sempati ile uyumlu istidat ve kabiliyet bütününün hâsıl ettiği haldir. Eğitimde aidiyetin en somut hali meslek seçimi, meslek tercihidir. Bazen insanlar bu tercihi alternatif kısıtlamasına bağlı olarak yaparlar, sevmediği, istemediği bir mesleğe çeşitli zorlamalar sebebiyle dâhil olan bir insan bu konuda tam ve sağlam bir aidiyet hissedemez. Bu sebeple de mesleğinde başarılı olamaz, işinde başarılı olamaz. Hâlbuki tercihler aidiyet hissine uygun yapılırsa istidat ve kabiliyetlerdeki farklılıklar mesleki başarıyı göreceli kılsa da yine de bu yolla her insan istemediği, sevmediği, aidiyet hissetmediği bir mesleğe dehaletinden daha çok başarılı ve daha çok mutlu olur.

Aidiyet terbiyesi işin başında çok çeşitli alternatifler sunularak yapılmalı, öğrencinin fıtri meyli tespit edilmelidir. İşin ortasında bu fıtri meyiller hesap edilerek yavaş yavaş sayısı düşürülmeli, işin sonunda ise bir-ikiye indirilmelidir. Öğrenci hangi mesleği severse o meslekte mütehassıs olacak nispette eğitimi sürdürülmelidir. Mesleğini tercih bu fıtri yolla öğrenciye bırakıldıktan sonra ondaki aidiyet, mesleği ile ilgili kurum ve kuruluşlarla buluşturma noktasına taşınmalı burada göstereceği performansa göre de kendisiyle ilgili bir değerlendirme yapılmalıdır.

Aidiyetin bir başka boyutu da mesleği ile ilgili her ferdin belli bir ekole intisabıdır. Eğitim, onların ekolleşmesine de öncülük etmeli, böylece her ekol birbiri ile “hayırda yarışma” esası çerçevesinde yarıştırılmalıdır. Bizim eğitimimizde eksikliği duyulan en önemli hususlardan biri de ekolleşmenin olmayışıdır ya da ekolleşmenin bizim kültür yapımızla alakası olmayan “ithal” usullerle yapılmasıdır. Ekolleşme, söz konusu meslekle ilgili öncü, lider, kanaat önderini iktiza eder. Bu sebeple de, mesleki tercihlerinde, sonunda o meslekte ekol oluşturabilecek kabiliyetlerin yönlendirilmeleri sistemli olarak gerçekleştirilmesi gerekir. Kur’an-ı Kerim’deki “Her topluluk meşrebini / su içeceği yeri bildi” (Bakara / 60) ayeti, ekolleşmeye bir teşvik olarak görülebilir.

Kadim kültürümüz pek çok ekolleşmelerle doludur. İtikadi, ameli mezhepler hepsi de hâlâ pek çok tarikler, meşrepler hep birer ekolleşme örneğidir. Ekolleşme müspet “ihtilaftır” ki hadisi şerif de “ümmetimin ihtilafı rahmettir” buyrulmuştur. Menfi ihtilafı önlemenin bir yolu da insanları müspet ihtilafa yönlendirmektir. Bunun en sistematik hali de ekolleşmedir.

Fırsat buldukça eğitim konusuna tekrar döneceğim.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Latif Erdoğan
03-11-18
E mail: yeniakit.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
KÖKLERİMİZDEN KAYNAKLANAN İKİ EĞİTİM KAVRAMI TEKLİFİ
Online Kişi: 32
Bu Gün: 339 || Bu Ay: 8.875 || Toplam Ziyaretçi: 2.220.123 || Toplam Tıklanma: 52.157.990