ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / KADIN VE ÂİLE
Okunma Sayısı: 1028
Yazar: Yavuz Bahadıroğlu
KADINLAR NE KAZANDI NE KAYBETTİ?

KADINLAR NE KAZANDI NE KAYBETTİ?Hani “Cumhuriyet, pek çok Avrupa ülkesinden önce kadına seçme-seçilme hakkı verdi” derler de bunu 5 Aralık 1934’e tarihlerler ya, bu pek doğru değil…

Değil, çünkü kadının “seçilme hakkı”nı kullanabilmesi için, rejimin önerdiği kıyafette olması gerekiyordu (baş ille de açık)…

Yani kadın kendi tercih ettiği kıyafetle Meclis’e giremiyordu (hoş, erkek de giremiyordu ya, başka bir bahis)...

Doğru oturalım, doğru konuşalım. 1946 yılına kadar (aslında 1950 demek lâzım çünkü 946 seçimine “hile-hurda” karışmıştır) ne kadının ne erkeğin “özgürce seçme hakkı” yoktur! Zira “seçmek”ten bahsedebilmek için, alternatif olması lâzım. Yani en az iki parti gerekiyor. Tek parti sisteminde “seçim” değil, “onay” olur!

1946 seçimlerine kadar tek parti (CHP) kendini halka onaylattı. Bu yüzden millet iradesi Meclis’e yansımadı. Anayasaya rağmen, farklı partilerin kurulmasına izin verilmedi. Bu süreçte Kâzım Karabekir’in kurduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasıile Atatürk’ün Fethi Okyar’a kurdurduğu Serbest Cumhuriyet Fırkası da bir kaç ay içinde kapatıldı.

Hatırlamakta fayda var ki, her cumhuriyet demokrasi değildir. Cumhuriyet sadece bir çerçevedir, içine koyduğunuz resme göre mânâ kazanır: Diktatörlük de olur, demokrasi de olur!

Öte yandan, “Türk kadını cumhuriyetle birlikte büyük kazanımlar elde etti” iddiası da sağlam temellere oturmuyor. Vakıa “Türk kadını” bir şeyler elde etti, ancak elde ettiklerinin “kazanım” mı, “kayıp” mı olduğu hiç tartışılmıyor.

Meselâ diyelim: Ergenlik çağına denk gelen bir dönemde öğrencileri lise sıralarına kızlı-oğlanlı oturtmak, kadın için bir “kazanım” mıdır?..

Atalarımız, “yuvayı dişi kuş yapar” demişler. Kadını “yuva”sından koparıp erkeklerin yoğun olduğu iş yerlerinde, üstelik daha az ücretle çalışmaya zorlamak, bir “kazanım” mıdır?..

Kadın-erkek arasındaki “nâmahrem” sınırını kaldırarak, kadın açısından telâfisi imkânsız mağduriyetlere kapı açmak, bir “kazanım” mıdır?..

Kadını sınırsız açılmaya özendirmek, podyumlarda “askı” muamelesine tabi tutmak, meyhanelerde “meze”ye dönüşmesine yol açmak, “aşırı tüketim malzemesi” yapmak ve “moda”nın en vazgeçilmez unsuru olarak görüp sırtından para kazanmak kadın açısından bir “kazanım” mıdır?

Bu konuda daha pek çok soru sorulabilir…

Sonuç ortada: Kadını “yuva”sından koparan her teşebbüs, aileyi yüreğinden vurmuştur: Boşanmalar artmış, “nikâhsız beraberlik” denen sapma yaygınlaşmış, “aldatma”lar tavan yapmış, iğfaller, tacizler, tecavüzler, “kadına şiddet”, hatta öldürme vak’aları ayyuka çıkmış, bütün bunların sonucu olarak da aileler dağılmış, çocuklar ortada kalmıştır!

Gelin de sözün burasında, İsviçreli aile hukuku profesörü Gaston Jezz’in eski aile hayatımız hakkında söylediklerini hatırlamayın bakalım. Şöyle diyor:

“Ben Batılı bir aile hukuku profesörü olarak diyorum ki; Türk milletinin elinden aile nizamını alınız, geriye çok bir şey kalmaz!”

“Ne kaldı?” diye sormuyorum bile…

***

Kısa bir karşılaştırma…

Bizim geleneksel yapımızda kadının “cesaret”i tesettüründe, güzelliği “iffet”inde, şıklığı “sadakat”inde, kariyeri “tasarruf”unda, “başarı”sı topluma faydalı çocuklar yetiştirmesinde, “saygın”lığı kadınlığında, anneliğinde ve aileye kol-kanat germesindedir!

Batı’ya göre ise kadın, dekoltesi ölçüsünde “cesur”, modaya uyumu ölçüsünde “şık”, makyaj ustalığı ölçüsünde “güzel”, erkeklerle yarıştığı ölçüde “başarılı”, açılıp saçıldığı ölçüde “modern”, erkeksileştiği ölçüde “saygın”dır!

Bizim bakış açımız aileyi “toplumun temeli” yaparken, Batı’nın bakış açısı “kadın-erkek rekabeti”ne yol açtı! Rekabet tartışmayı, tartışma çatışmayı, çatışma ise kadın mağduriyetini getirdi. Aile bağları zayıfladı, çocuklar “özgürlüğe engel” sayıldı, bekârlık yayıldı, nüfus ihtiyarladı.

Aile bakanlığı bütün bunları dikkate alıp, “Aileyi güçlendirme projeleri” üstünde çalışmalı. Sınırsız “kadın istihdamı” konusu, bunu sağlamaz.

Yine Prof. Gaston Jezz’le bitirelim:

“Dünyanın en sağlam aile ocağı Osmanlı’da doğdu ve bu ocak, hiçbir milletin tarihinde görülmemiş şekilde umumi hayatı inşa etti.”

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Yavuz Bahadıroğlu
08-12-18
E mail: yeniakit.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
KADINLAR NE KAZANDI NE KAYBETTİ?
Online Kişi: 20
Bu Gün: 526 || Bu Ay: 9.749 || Toplam Ziyaretçi: 2.201.528 || Toplam Tıklanma: 51.945.256