ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 858
Yazar: Ahmet Doğan İlbey
MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI TARİH ŞUURU NEDİR BİLİR Mİ?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI TARİH ŞUURU NEDİR BİLİR Mİ?Tarih şuurunu verecek tarih dersini seçmeli yapan Millî Eğitim Bakanlığı acaba mankurt nesiller mi yetiştirmek istiyor? Mankurt, Türkçe'de mankafa ile aynı mânaya gelir. Sosyal psikoloji ilmine göre “mankurtizm” sosyal kimlik değiştirme, yâni köküne, geçmişine, dolayısıyla tarihine, kültürüne ve bu değerlerin yekûnu olan millî kimlik bilgilerine yabancılaşma demektir.

Tarihsiz nesil mankurtlaşır

Bir insan nasıl mankurt olur? Hâfızası silinen, geçmişine dair kültürel değerleri yok edilen, zihnî faaliyetleri duran insan mankurtlaşmıştır. Mankurtluğun ileri safhası kim ve hangi dine mensup olduğunu bilmeyen bir nesildir. Millî Eğitim Bakanlığı'nın böyle bir muhtemel faciaya vasıta olması dehşete düşürüyor? Gâfil siyasîler ve hükümetlerin bu yozlaşmalara âmirlik yapmaları bir başka facia...

İnsan tarih şuuru olduğu sürece kim olduğunu unutmaz. Tarih şuuru kendi üzerine düşünmek ve var olduğunu bilmektir. Nesiller kökü mâzide olan millî ve mânevî her değere uzanabildiği müddetçe millî kimliğini sürdürebilir. Millet oluşun en temel ölçüsü olan din, Türk dili ve edebiyatının yanında tarih şuurudur. Tarih şuuru hâfızadır, hâfıza ise kimliğin korunduğu ve sürekliliğin sağlandığı yerdir.

Tarihini, dolayısıyla ecdadının neler yaptığını bilmeyen bir millet, birkaç kuşak sonra köklerinden kopar ve kimliksiz bir topluluk hâline gelir. Tarih şuurundan mahrum olan milletler milli birlik ve beraberliğini koruyamazlar. Tarih şuuru zayıf olan milletlerde siyasî ve sosyal sahada büyük meseleler yaşandığı bir gerçek. Sosyal ve siyasî bunalımların yaşandığı toplumlarda insanların kendine olan güven duygusu azaldığı gibi kimlik şuuru da zayıflar. Bundandır ki hususen gençleri tarih şuuruyla yetiştirmek elzemdir.

Tarih şuurunu kâle almayan Millî Eğitim…

Türk'ün tarih şuurunu kâle almayan, önemsiz sayan Millî Eğitim Bakanlığı'nın millîliği tartışmalı gelebilir. Mütefekkir Nurettin Topçu'nun “Nasıl ki, bir insan başkalarının ruhuyla yaşayamazsa, bir millet de başkalarının tarihiyle yaşayamaz” (Kültür ve Medeniyet) dediğini dikkate almayan MEB'in bu ülkeye aidiyetinde zayıflık vardır.

Âmâ üstad Cemil Meriç, “İdeolojiler siyaset dünyasının haritaları. Harita tehlikeli bir yolculukta tek kılavuz olamaz. Pusulaya da ihtiyaç var. Pusula: Tarih şuuru, milliyet şuuru, kişilik şuuru…” diyor. Yahya Kemâl'in sözüyle “Kökü mazide âtiyi kurabilmek” için din, dil gibi tarih şuuru da lâzım.

Prof. Dr. Osman Turan'ın “Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi” kitabını, Mustafa Necati Sepetçioğlu'nun “Kilit”, “Anahtar”, “Kapı”, “Konak”, “Çatı” romanlarını okul müfredatına yardımcı tarihi eserler olarak takdim etmeyen MEB'in Türk milletinin millî eğitim ölçülerini temsil ettiğini söyleyebilir miyiz? Prof. Dr. Erol Güngör'ün Türk tarih düşüncesinden ve “Tarihte Türkler” kitabından haberdar olmayan MEB'in millîliği ârızalıdır:

"Tarihimizin büyüklüğü bizim için kuvvet kaynağıdır. Dün büyük olduğumuz gibi, yarın da büyük olabileceğimizi düşünüyoruz. Bu tarih şuuru sayesinde arkamızda bir geçmişin bulunduğunu ve önümüzde bir geleceğin bulunabileceğini düşünüyor, bu düşüncenin azim ve metaneti içinde hareket ediyoruz." (E. Güngör, Dünden Bugünden)

Türk milleti için tarih şuurunun önemli olduğun söyleyen Erol Güngör'ün tarih ve millet arasındaki büyük bağı bilmeyen Millî Eğitim Bakanlığı bu ülkeyi temsil edemez. Hülâsa olarak diyor ki:

“Millet denilen topluluk belli bir tarih süreci içinde oluşur, onun başkalarından ayırdeden özellikler uzun bir tarih içinde gelişmiş ve yerleşmiştir. Millet için hayat denince tarihi anlıyoruz. Dilimizin kaynağı eskilerdedir; dinimizin kaynağı eskilerdedir; soyumuzun kaynağı eskilerdedir. Millet ile tarih arasında ilişki milliyetçilik için iki bakımdan önem taşır. Birincisi tarihin millet hayatında objektif bir önemi vardır. Biz pek çok şeyimizle birlikte eskiden bugüne gelmişizdir. Bugün dilimiz ve dinimiz yanında sosyal hayatımızı idare eden çok şeylerin – örfler ve âdetler, merasimler, oyunlar, destanlar vs. – bize çok eskiden miras kaldığını gösterebiliriz. Kısacası, milletin tarih ile daima objektif bir münasebet içinde bulunduğu muhakkaktır. Başka milletlerin hayatında da, hepsi aynı derecede aynı olamasa da, hep böyle bir geçmişi vardır. Fakat tarihin millet için asıl büyük önemi subjektif mânâdadır. Bir milletin insanları çok eskilere dayanan ortak bir tarihe içinden gelmiş olmasalar bile, kendilerini ortak bir tarihe sahip görebilirler; veya gerçekten eski bir tarihi birlikte yaşamış gruplar kendilerini birbirlerinden ayrı sayabilir. Biz bu mânada millet-tarih ilişkisine tarih şuuru diyoruz. Tarih şuuru, millet fertlerinin kendi tarihleri hakkındaki düşünceleridir. (Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik, s.62-63)

Türkiye'de Millî Eğitim Bakanlığı'nın nâmı yok

Yeni vukû bulmuş bir durum değil bu. Bizzat M. Kemal eliyle 1931-32 Tarih Kongreleriyle başladı tarih şuurunun zaafa uğratılması… Kurdurduğu Tarih heyetleri ve cemiyetleri tarafından Türk'ün İslâmlaşmış tarih kimliği tâli bir “okuma parçası” na ircâ edildi. Yerine pozitivist, İslâm dışı uydurma bir Türk tarihi yazdırıldı ve liselerde 1950'ye okutuldu.

İşte o günden bugüne Türkiye'de Millî Eğitim Bakanlığı adıyla müsemma olmadı. Oryantalizmin beşinci kolu gibi bir çalışan resmî bir müessese olarak varlığını sürdürdü. Elân bu şekilde icra-yı faaliyet ediyor. Kanaatimizi gizlemeden söyleyelim: Türkiye'de Millî Eğitim Bakanlığı'nın nâmı yok.

-------------------------

AÇIKLAMA:

“Hasan'a Mektuplar'dan Suları Islatamadım'a Bir Devrin Şairi Abdurrahim Karakoç-2” adlı yazımızın aşağıdaki bölümünde bir ifade eksikliği olduğunu fark ettik. Tashihli hâli aşağıdadır:

“Hâkim Bey, Mihriban şiirini yazdığımda Selda Bağcan belki de doğmamıştı...”

Karakoç'un meşhur “Mihriban” ve “Unutursun” (Mihriban) adlı iki şiiri vardır. Edirne'den Van'a, Maraş'tan İstanbul'a kadar milyonlarca insanın gönlünde ve dilinde yer eden bu şiirlerden ikincisi olan “Unutursun”(Mihriban) şiirini ses sanatçısı Selda Bağcan sanatçı eşiyle birlikte besteleyip söylemeye başlar ve bu şiir türkü olarak efsaneleşir. “Mihriban” şiirini ise çok daha sonra rızâ ile Musa Eroğlu'nun bestelediğini hatırlatalım.

Karı koca Bağcan'lar “Unutursun” (Mihriban) türküsünün sözlerinin kendilerine ait olduğunu iddia ederler. Gazetelerde haber konusu olur. Namertliğe dayanamayan Karakoç ağabey bu sanatçıları Ankara'da mahkemeye verir. Bağcan'lar, avukatları aracılığıyla türkünün sözlerinin ısrarla kendilerine ait olduğuna dair mahkemeye savunma gönderirler.

Mahkeme bu minval üzere sürüp giderken, Karakoç ağabeyin mahkemedeki bir ifadesi çok çarpıcıdır: “Hâkim Bey, ben ‘Unutursun' (Mihriban) şiirini yazdığımda 1960'lı yılların başlarıydı. Ses sanatçısı Selda Bağcan belki de o tarihlerde doğmamıştır, doğmuşsa da bebek yaşta olması lâzım…”

Bu hâtırasını anlatırken sanatçıların karakterleriyle ilgili hicivli sözler aktarmıştı. “Utanma arlanma yok, tabîi ben şiirin ilk yayınlandığı tarihteki kitapla şiirin bana ait olduğunu belgeledim ve tazminat dâvasını hak ettim” demişti.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ahmet Doğan İlbey
21-06-19
E mail: yenisoz.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI TARİH ŞUURU NEDİR BİLİR Mİ?
Online Kişi: 21
Bu Gün: 324 || Bu Ay: 6.314 || Toplam Ziyaretçi: 2.215.400 || Toplam Tıklanma: 52.118.926