ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 660
Yazar: Ali Aydın
MİLLÎ EĞİTİM SİSTEMİNDE HİÇBİR ŞEY DEĞİŞTİRİLEMEDİ

MİLLÎ EĞİTİM SİSTEMİNDE HİÇBİR ŞEY DEĞİŞTİRİLEMEDİEğitimi konuşamayınca gideni-geleni konuşuruz!

Hemen konuya gireceğim.

MEB’de Talim Terbiye Kurulu Başkanı Alparslan Durmuş’un görevden alınarak yerine Burhanettin Dönmezin atanması AK Parti’ye yakın basın yayın organları ve STK’larda rahatsızlık oluşturdu. Yeni Şafak’ta Hayrettin Karaman, Yusuf Kaplan ve İsmail Kılıçarslan Durmuş’un görevden alınmasını eleştiren birer yazı kaleme aldılar. Bazı STK temsilcileri sosyal medya hesaplarından tepkilerini duyurdular.

Durmuş’un görevden alınması ile ilgili tepkinin nedeni kısaca şu: “Alparslan Durmuş bizim camiadan tanıdığımız, bildiğimiz bir insandı ama yerine atanan kişi bizim camiadan değil!”

Ben, konunun giden/gelen bürokratın ötesinde bir yerden kavranması gerektiğini düşünüyorum. Israrla da eğitim üzerine yazdığım yazılarda yıllardır bunu dile getirmeye çalışıyorum.

Türkiye’de neredeyse 100 yıldır ana omurgası, felsefesi ve ruhu değişmeden muhafaza edilen bir eğitim sistemi var. Zaman zaman sistem içi birtakım tali düzenlemeler eğitim gündeminde tartışılsa da sistemin esasına ilişkin bugüne kadar hiçbir tartışmanın yapılmadığını söyleyebiliriz.

Birkaç yıl öncesine kadar sistemin en tepesinde bulunan MEB Müsteşarı Yusuf Tekin ÖNDER tarafından düzenlenen İmam Hatipliler Kurultayı’nda aynen şunları söylemişti: “Türkiye’de eğitim sistemi Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren hiç değişmemiştir. Bunu çok iddialı olarak söylüyorum. Sadece eğitimde bu ana felsefeye ulaşmak için kullanılan araçlar üzerinde minimal değişiklikler yapılmış. Asıl ulaşılmak istenen sonuca sistemi götürecek yolda ufak tefek değişiklikler yapılmıştır ve bu değişikliklerin hiçbiri eğitim sistemi değişikliği değildir.”

O günlerde benim ve Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Abdulbaki Değer’in dışında Müsteşarın bu sözlerine dikkat çeken müstakil yazılarla bu sözleri irdeleyen ve bu sözleri bir eğitim tartışması için zemin olarak almamızın gerekliliğine işaret eden hiç kimse çıkmamıştı. Oysa ki benzer tespitler, bilhassa eğitim ve kültür bahsinde Cumhurbaşkanı tarafından da dile getirlmiş ve adeta topluma dönük bir çağrıya dönüşmüştü.

Çağrının özü aslında mealen şuydu: Bürokratik mekanizmaları sevk ve idare etmek, bunun için seçim kazanmış olmak, bu mekanizmaların değişimi ve dönüşümü için yeterli değildir. Değişim için bir fikrin, düşüncenin, alana ilişkin bütüncül tekliflerin ve talepkâr bir kamuoyunun olması gerekiyor. Bizler şu ana kadar bu değişim ve dönüşüm için gerekli fikir, düşünce ve tekliflerden sizler tarafından mahrum bırakıldık. Sizlerin konuya ilişkin sözüne, katkısına açığız!

İslami-muhafazakâr kesimin 17 yıldır bilhassa konu eğitim olduğunda anlamak istemediği hakikat işte buydu! Bugüne kadar sistem tarafından katılımla ilgili önlerine çıkarılan engellerin kaldırılmış olmasını yeterli gördüler. Oysa ki bir eğitim ortamına katılımın önündeki engellerin kaldırılmış olması –başörtüsü yasağı gibi– bir ülke için demokratik bir kazanımdır. Ancak dahil olunan eğitim ortamının değişimi bambaşka bir şeydir!

İslami-muhafazakâr kesim suskundu, AK Parti’ye kendisini nispet eden STK’lar susukundu... Bu suskunluk sembolik kazanımların bir adım ötesine geçmeye yol vermedi. Milli Eğitim Bakanlığı’nda, camiada bilinen tanınan pek çok bürokrat görev aldı. Alparslan Durmuş bunların ne ilki ne de sonuncusuydu. Ne var ki mekanizma içerisinde aktör değişimi mekanizmanın işleyişine halel getirmedi. Sorunu doğru biçimde tespit edebilmek için belki bu gerçek bile tek başına yeterdi. Ne yazık ki yeterli olmadı!

Memnun olmadığımız bir mekanizmanın “bizden” dediğimiz birileri tarafından idare edilmesine rağmen mevcut işleyişini aynen sürdürebiliyor olması daha kötü değil mi? Demek ki burada mesele aktör değişimi ile sınırlı görülemez. Toplumun önüne koyup tartışmadığı, yazarların tenezzül edip konu etmediği ve bir kamuyoyu tarafından dikkatle izlenen bir gündem olmaksızın “bizden” kabul edilen birkaç bürokratla eğitim sisteminin değişeceğini düşünmek cehalet filan değilse esasında düpedüz sorumluluktan kaçmaktır! Yukarıda bahse konu ettiğim çağrıyı “cevapsız” bırakmaktır.

Anayasanın 174. maddesi ile koruma altına alınan 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu orada durur; konuşan yok!

Din eğitimini ikinci bir halin imkânsızlığına bağlayan Anayasanın 24. Maddesi orada durur; konuşan yok!

Eğitimde çeşitliliği, sivilliği ve özgürlüğü imkânsız hale getiren Anayasanın 42. maddesi ve tüm bunlarla büyük bir uyum içinde hazırlandığı aşikâr olan 1739 Sayılı Mili Eğitim Temel Kanunu orada durur; konuşan yok!

100 günlük plan açıklanır; konuşan yok!

Vizyon belgesi açıklanır; konuşan yok!

Ortaöğretin tasarımı açıklanır; konuşan yok!

Sistem içi düzenlemeler yapılır, TEOG gider LGS gelir mesela; konuşan yok!

Daha vahimi bugünün dünyasında eğtim fikrinin kendisi krizdedir; konuşan yok!

14 yıldır bunları yazıyoruz, konuşuyoruz. İslami-muhafazakâr kesimden bir Allah’ın kulu da çıkıp; Arkadaş siz ısrarla bunları söylüyorsunuz, derdiniz ne?, diye sormadı!

Bir tek geçenlerde D.Mehmet Doğan Bey yazdı: Konuşan bir tek Özgür Eğitim-Sen ama mahallenin namusunu kurtarmaya yeter mi bilmiyorum, diye...

Başörtüsü yasağı kalkınca, İmam Hatip okullarının önündeki katysayı engeli kaldırılınca eğitim meselesi diye bir meselenin kalmadığı sanılıyor. Oysaki bu düzenlemeler eğitim sistemi ile ilgili değil. Tasvip etmediğimiz eğitim sistemine adil ve eşit katılımlarına bile müsaade edilmeyen insanların önüne konan anti-demokratik bariyerler. 17 yılda bu bariyerler kaldırıldı. Eğitim sistemi ise aynen yoluna devam ediyor.

Daha iddialı bir şey söyleyeyim: Yusuf Kaplan’ı ya da Hayrettin Karaman’ı da Talim Terbiye Kurulu Başkanı yapsak, mevcut durumda bir değişiklik olmayacak! Çünkü sistemin nereden yapılandırıldığını, işleyişini ve konumlanışını konu edip tartışmazsanız “iyi biliriz” dediğiniz kişilerin ceplerinde taşıdıkları sihirli bir reçete ile sorunu çözeceğine bel bağlarsınız. Sorun şu ki öyle bir reçete yok!

Büyük bir kandırmacanın içindeyiz. En başta kendimizi kandırma noktasında müthiş bir çaba sarfediyoruz. İşin ilginç yanı bunda da başarılı oluyoruz.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ali Aydın
17-08-19
E mail: milatgazetesi.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
MİLLÎ EĞİTİM SİSTEMİNDE HİÇBİR ŞEY DEĞİŞTİRİLEMEDİ
Online Kişi: 21
Bu Gün: 559 || Bu Ay: 9.163 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.700 || Toplam Tıklanma: 51.938.541