ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : DÜNYADA NELER OLUYOR / İSLÂM ÂLEMİ
Okunma Sayısı: 620
Yazar: Taha Kılınç
RÂBITA DERKEN?..

RÂBITA DERKEN?..Kısa bir süre önce, tam da Ortadoğu’da gündemin iyice ısındığı bir zamanda, Mekke-i Mükerreme’de geniş katılımlı bir buluşma düzenlendi. İslâm dünyasının hemen her ülkesinden, ayrıca Rusya, Avrupa ve diğer coğrafyalardan Müslüman toplumların resmî temsilcileri, müftüler, diyanet işleri başkanları, fetva konseyi üyeleri ve bunlara denk yetkililer, günlerce süren programlar silsilesi için bir aradaydı. 1000’den fazla kişiyi Kâbe’nin yanı başında toplayan vesile, merkezi Mekke’de bulunan Râbıtatu’l-Âlemi’l-İslâmî’nin davetiydi. Önce, Râbıta hakkında bir parantez açayım, ardından Mekke buluşmasının gündemine dair birkaç not paylaşayım.

18 Mayıs 1962’de, dönemin Suudi Arabistan Veliaht Prensi Faysal bin Abdulaziz tarafından Mekke’de kurulan Râbıta, İslâm ülkeleri arasında organik ve sürekli bir irtibat sağlamak amacıyla tesis edilmişti. Kuruma isim olarak seçilen kelime de zaten “bağlantı”, “bağ”, “irtibat” gibi anlamlara geliyordu. İslâm dünyasından 22 seçkin temsilcinin hazır bulunduğu kuruluş toplantısından sonra, Râbıta, fakir ülkeler başta olmak üzere Müslüman coğrafyanın dört bir yanına her alanda (eğitim, sağlık, sosyal...) yardımlar ulaştırmaya başladı. Faysal’ın 1964’te krallık görevini üstlenmesinden sonra etkinliği daha da artan Râbıta, onun 1975’te suikasta kurban gitmesine kadar, “resmî Suudi ideolojisini yaymak” olarak özetleyebileceğimiz bütün arızalardan büyük ölçüde korundu. Bunda Faysal’ın şahsî titizliğinin ve İslâm dünyasına yaklaşımındaki geniş ufkun yanında, seçtiği kadroların yetkinliğinin de büyük payı vardı. Kral Faysal suikastından sonra, Suudi Arabistan devlet idaresindeki birçok değişiklik ve yeniden organize oluştan Râbıta da payını aldı; zaman içinde, Suudi devletinin hantal bürokratik aygıtlarından birine dönüştü. Anlamını da fonksiyonunu da yitirdi.

Râbıta, 2016’dan itibaren, daha farklı bir yola girdi: Önce, 2000’den beri kurumun başkanlığını yürüten Şeyh Abdullah bin Abdulmuhsin et-Turkî görevden alınarak, yerine Muhammed Îsâ getirildi. Bu değişim önemliydi, çünkü yeni başkana yüklenen misyonu, Şeyh Abdullah’ın yerine getirmesi mümkün değildi: Dinler arası diyalog çağrıları yapmak, Avrupa’da sinagog ve kilise ziyaretleri, Holokost anma törenlerinde nutuk atmak, İsrailli heyetlerle basın toplantıları, Paris ve diğer Avrupa başkentlerinde “İslâm’ın güler yüzünü” anlatmak vs... Tüm bunların, tepeden inmeci bir üslupla Suudi Arabistan’ı bambaşka bir istikamete çeviren Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın (MBS) direktifleriyle gerçekleştirildiğini söylemeye gerek yok elbette.

Mekke’deki son Râbıta etkinliğine de yine MBS’nin gölgesi düşmüştü. Kurumun yüksek istişare kurulu toplantısının ardından yayımlanan sonuç bildirgesinde -benzerine daha önce hiç rastlanmayan bir biçimde- “Türkiye’nin Libya’ya müdahalesi” kınandı. Râbıta’nın kuruluş amacı, çalışma biçimi ve önceki yıllarda yapılan toplantıların gündemleri düşünüldüğünde, “MBS böyle emretti”den başka açıklama mümkün değildi. Ayrı bir oturumda, içinde bol bol “radikallikle mücadele” vaatleri geçen “Mekke Vesîkası” adlı bir belge de yayımlandı. Bunun, MBS’nin bizzat isteği olduğu açıkça belirtildi üstelik.

Yüksek istişare kurulu toplantısının yönetim masasında beş kişi oturuyordu: Fas Âlimler Birliği Başkanı Ahmed Abbâdî, Mısır Vakıflar Bakanı Muhammed Muhtâr Cumua, Râbıta Genel Başkanı Muhammed Îsâ, Suudi Arabistan Müftüsü Şeyh Abdulaziz Âl-i Şeyh, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Fetva Konseyi Başkanı Şeyh Abdullah bin Beyye ve Mısır Müftüsü Şevkî Allâm. Hepsi de, özellikle son yıllarda Ortadoğu’da “Siyasal İslâm’la savaş” konseptinin uygulayıcısı Suudi Arabistan-BAE-Mısır troykasının en güvendiği isimler. (Şeyh Abdullah bin Beyye’nin sadık müridi, Amerikalı tanınmış kanaat önderi Hamza Yusuf, geçtiğimiz aylarda ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun danışmanlığına da atandı. Hamza Yusuf, aynı zamanda BAE Fetva Konseyi’nin üyesi, BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zâyed’in de görüşlerine başvurduğu bir şahsiyet.) Dolayısıyla, böyle bir toplantıdan Türkiye’yi kınama kararının çıkması hiç şaşırtıcı değildi. Şaşırtıcı olan, Râbıta’nın savrulduğu yerdi:

Bir veliaht prensin, samimi niyet ve gayretlerle temellerini attığı bir teşkilât, şimdi bir başka veliaht prens eliyle, İslâm ülkeleri arasında ayrışma, düşmanlık ve dargınlıkların payandasına dönüştürülüyordu. Başlarına oturtulan resmî görevlilerin sopasıyla, Müslüman coğrafyanın dinî temsilcileri de bu politikaya alet ediliyordu. Üstelik Mekke’de ve Kâbe’nin yanı başında. En acınası şey de buydu.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.