ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 551
Yazar: Ergün Yıldırım
İslami hareketleri dış güçlerle açıklayanlar milleti yok sayanlardır

İslami hareketleri dış güçlerle açıklayanlar milleti yok sayanlardırBağımlılık teorisi, her şeyi büyük güçlere dayanarak açıklar. Toplumsal hareketlerin ortaya çıkışına da böyle bakar. 1970’lerde gelişen bağımlılık teorisi, bütün hareketleri emperyalizm konseptine yerleştirir. Toplumların kendi iç dinamiklerine, tarihsel anlamlarına ve dini temellerine bakmaz. Bu yaklaşım, çoğunlukla sol entelektüel tarafından benimseniyor. Samir Amin bunların başında gelir. Demokrasiye kof der. Millet de kuklaya dönüşür. Bunun yerine özne olarak küresel güçler öne çıkar. Emperyalizm ve bağımlılık ilişkisi çerçevesinde merkez- küresel güçler, birer “küçük Tanrı”ya dönüşürler. Her şeyi onlar belirliyor. Türkiye’de de Fikret Başkaya, Paradigmanın İflası çalışmasıyla bu bakışını daha bilimsel kullanan bir bilim adamı. Fakat iş bilimselliğin sınırlarında kalmıyor. Her şey ulu orta emperyalizm ve bağımlılığa dayandırılıyor.

Laikçi sol entelijansiya, bağımlılık teorisi çerçevesinde Türkiye’deki dini yapıları emperyalizmle okuyor. İslami uyanışları her zaman ABD emperyalizminin bir parçası olarak görüyorlar. Onlara göre İslami hareketler Soğuk Savaş dönemi anti-komünizm siyasetinin bir parçasıdır, soğuk savaş sonrasında da yeşil kuşak projesinin. Bundan dolayı cemaatler, tarikatlar ve İslamcılar emperyalizmle beraber yükseliyorlar. Bu çevreler sadece ABD’yi değil, Suudi Arabistan ve hatta Malezya’yı bile İslami hareketleri destekleyen emperyalistler olarak görüyorlar.

Özal döneminde demokratik atılımların sonucunda din, (Nilüfer Göle’nin o dönemdeki ifadesiyle) “yükselen bir değer” haline geldi. Yine serbest piyasanın ürettiği yeni imkânlarla muhafazakâr sermaye de yükselmeye başladı. Bütün bu gelişmeler, laikçi entelijansiya tarafından mahkum edildi. Mesela Uğur Mumcu tarikatları, cemaatleri ve İslamcıları bu bakış açısıyla yazdı. İslami hareketleri dışa bağımlı bir konteks içinde yorumladı. Mumcu’nun Rabıta kitabı, bu açıdan çok dikkat çekici. Mumcu, Arap sermayesinin Türkiye’ye gelmesini ve faizsiz bankaların açılmasını laikliğin elden gitmesi olarak yorumluyor. Hatta İslam Konferansı Teşkilatına katılmanın tamamen laikliğe karşı hareket etmek anlamına geldiğini söylüyor, bu söylemiyle laik çevrelerin duyarlılığına “irtica geliyor” diyerek sesleniyor. Türkiye’deki yeni İslami atılımları Arabistan’ın bir uzantısı olarak göstermeye çalışıyor: “Din ve inanç özgürlüğünün en sağlam güvencesi laiklik ilkesidir... Son yıllarda Türkiye, kuruluş amacına yabancı bir siyasal yörüngeye doğru sürükleniyor. «Laik» nitelikteki Türkiye Cumhuriyeti, «İslamcı» Suudî Arabistan Kralı Faisal’ın kuruculuğuna öncülük ettiği «İslâm Konferansı»’na katılıyor. Birleşik Amerika Devletleri ile tam bir dayanışma örneğini veren Suudî Krallığı, İslamcı ideolojisini, laik Türkiye Cumhuriyeti’ne de benimsetiyor”( Rabıta kitabından).

Halbuki bu atılımlar, Arabistan’ın uzantısı olmanın çok ötesinde ekonomik ve demokratik realitelere dayanıyor. Türkiye’de milyonlarca insan faizli bankalarla çalışmak istemiyor. Faizsiz bir model arıyor. Özal da bu arayışı görüyor. Yine bu arayış ile hem yastık altı paralar-altınlar piyasaya dönüyor hem de Arap sermayesinin Türkiye’ye girişi gerçekleşiyor. İslami camiadaki insanlar açısından bundan daha normal bir şey olamaz. Çünkü hem faizli bankalardan ayrı bir alternatife ulaşıyorlar hem de başka Müslümanlarla da ticaret yapma imkânına kavuşuyorlar. Yine Özal döneminde demokratikleşme ile beraber düşünce özgürlüğü artıyor. 141-142-163 maddeleri kalkıyor. Özal, Ankara Harbiye’de yaptığı bir konuşmada Kürt kelimesini kullanıyor. Askerlere sivil siyasetin önceliğini hatırlatıyor. Bu gelişmelerden din de yararlanıyor.

İslami hareketleri emperyalizm ve dış güç uzantısı gören çevreler, zaman zaman “Arabistan’a gitsinler” veya “Türkiye Malezya olmayacak” ifadeleriyle de reflekslerini ortaya koydular. Bu çevreler, İslam toplumlarının yakınlaşmasını ve ortak güce ulaşmasını istemiyorlar. Böyle davranmakla da İslam toplumlarının emperyalizme açık alan haline gelmesine hizmet ediyorlar. Çünkü farkına varmadan emperyalizmin değirmenine de su taşıyorlar. Nitekim Demirel, 28 Şubat döneminde bir yandan başörtülüleri kast ederek “Arabistan’a gitsinler” derken öte yandan da “Biz batının demokrasi ve şampanyasının teminatıyız” gibi ifadeler kullanmıştı.

Ak Parti 28 Şubatın dini ve dindarları dışlayıcı politikalarına karşı, yine demokrasi ve küresel demokrasi çevreleri ile beraber hareket ederek iktidara geldi. Laikçi entelijensiya, bu defa da Erdoğan ABD’nin BOP uzantılarıdır demeye başladı. Yine bu millete ve bu milletin din dinamizmine inanmadı.

Emperyalizm ve bağımlılık teorisi ile İslam’ı açıklayanlar, büyük oranda İslam coğrafyasının özgül dinamiklerini yok sayıyorlar. Toplumlarına inançları yok. Ayrıca psikolojik zihniyetlerinde İslam’ı da bu topraklara yakıştırmıyorlar. Oysa İslam mana ve ehemmiyetiyle en fazla Anadolu’ya yakışıyor! Anadolu da en fazla İslam’a yakışıyor!

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ergün Yıldırım
23-02-20
E mail: yenisafak.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
İslami hareketleri dış güçlerle açıklayanlar milleti yok sayanlardır
Online Kişi: 23
Bu Gün: 106 || Bu Ay: 9.329 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.990 || Toplam Tıklanma: 51.941.322