ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / DİL KALESİ
Okunma Sayısı: 360
Yazar: D. Mehmet Doğan
DİL KURULTAYI'NIN GECİKEN KAHRAMANI

89 yıl önce dil kurultayında tasfiyecileri köşeye sıkıştıran Hüseyin Cahit YalçınBir gazeteci olan Hüseyin Cahid’in konuşması uydurma tezlerin hakikatmiş gibi sunulduğu Dil Kurultayı’nın kimyasını bozdu. Hüseyin Cahid’i çürütmek, sözlerini boşa çıkarmak için yapılmadık atraksiyon, konuşmadık/konuşturulmadık kimse kalmadı.

Fakat hepsi boştu…

Kurultay’da katılan herkesin hissettiği bir boşluk vardı.

Hissettiği, fakat açıkça ifade etmekten kaçındığı bir noksanlık.

Türkiye’nin ilim âleminde dil ve edebiyat denilince ilk akla gelen ilim adamı her ne hikmetse ortalıklarda yoktu. İlk günlerde gözler onu aramıştı. Yoktu, fakat Kurultay devam ediyordu, demek ki onsuz da oluyordu! Dışarıda “mürşit” aramaya gerek yoktu, işte “Mürşit” orada etrafıyla oturuyordu!

Ta ki Hüseyin Cahid konuştu, Kurultay’ın foyası döküldü. O zaman “bu adam nerde, neden yok?” sorusunun en yukarıdan itibaren sorulduğundan şüphe edilmemeli.

Sormakla kalınmadı… O meşhur ilim adamı, kütüphane köşkünden gece yarısı alındı, Dolmabahçe Sarayına getirildi…

Ve ertesi gün, günlerdir ortalıklarda görünmeyen kahraman zuhur etti! Kürsüye çıktı ve konuştu! Kurultayın sekizinci günü idi…

Aslında “çıkarıldı ve konuşturuldu” dememiz gerekirdi.

Konuşan, harf inkılabına muhalif olduğu bilinen ve bu yüzden gözden düşmüş olan ilim adamı Köprülüzade Fuad’dı!

Saraya çağrılmış, gerekli şekilde ikna edilmiş ve kürsüye çıkarılıp konuşturulmuştu…

Hayatta en hakiki mürşit ilimdi ya… İşte şahsiyet sahiplerini törpüleme ilmini bilenler Köprülü’yü can korkusu vererek kürsüye sürmüşlerdi.

5 Ekim 1932 tarihli Cumhuriyet gazetesinden aktarıyoruz:

“Söz Köprülü zade Fuat Beye verilmişti. Türk tarihi edebiyatı müderrisi Kurultayın büyük ehemmiyetinden bahisle söze başladı:

-Büyük Gazi türkçeyi kurtarmak için umumî seferberlik emri verdi, manevî inkılâba gidiyoruz.

Bir hatip dilin tabiî bir tekâmül takip ettiğini akademilerin bu tekâmülü tesbitten başka bir şey yapamayacağını söylemiştir, bu eski bir itiraz usulüdür. Her inkılâpta kullanırlar. İçtimaî hâdiselerde nazariyelerini ileri sürenler kadere inananlardır. Türkçe 12 asırdır mütemadiyen tekâmül etmiştir, fakat ileriye değil geriye doğru. Sebebi de âmillerin milli vicdandan uzak olmalarıdır. Hele meşrutiyetten sonrakilerde milli şuur olsaydı dilimiz muhakkak ileri giderdi.

Tekâmülü iddia eden hatip geriye doğru bir tekâmül olduğunu bilseydi bunu iddia edemezdi.

Bugünkü Türkiye ileri bir cemiyettir. Eski ve orta zaman bağlarile bağlı değildir ve Türk dili determinizm icabı ilerliyecektir.

Modern cemiyetler akademilerinde muhafazakârlara yer veremez, çünkü ona kısa değil uzun adım lâzımdır.

Türk tarihine, millî temayüllere en doğru şekli veren, inkılâbın en büyük mihrakı muazzam dil inkılâbını da ilmi esaslara istinat ettirmiştir. Dil inkılâbı bütün ilmî hazırlıkların ve hayati zaruretin tatbikından başka bir şey değildir. Dil inkılâbı Türk inkılâplarının en muazzamıdır.

(Türk dili en zengin dildir, yeter ki millî şuurla işlensin) diyen büyük Gazi tarihî hedefi en kat’i şekilde göstermiştir. Bunda muvaffak olacağımızdan şüphe edemeyiz, çünkü Gazi’nin lisanile söylüyorum. Ey Türk genci bunun için lâzım olan kudret asil damarlarındaki kanda mevcuttur!”

Fuat Bey çok alkışlandı ve kürsüden indi.”

Köprülüzade’nin ilmi şahsiyeti üstünden kim bilir kaç tonluk silindirler geçmişti. Yıllar boyunca ona güç veren ilim adamı haysiyeti sıfırlanmıştı. Dün söylediklerinin tersini söylemekle kalmıyor, dil konusunda başarıya ulaşmak için lâzım olan kudretin asil damarlarımızdaki kanda olduğunu öne sürüyordu!

Bu Köprülü Fuat değil, köprüleri kırılmış Fuat’dı!

Köprülü, manevî şahsiyetinden çok şey kaybetmişti, fakat maddî varlığı zirveye tırmanacaktı. Ondan geru Şef, “yürü ya kulum” demişti.

Önce, resmi ilmi rütbesi yükseltildi, “ordinaryüs” yapıldı. (Akademide artık böyle yüksek bir paye yok, 1960’da kaldırıldı!)

Sonra milletvekili yapıldı…

Sonra Parti’nin Halkevleri dergisi Ülkü’nün yayınını yönetmek işi ona verildi…

Bir konuş, üç kemik kap!

Türkçe ne olursa olsun!

Şöhreti dünyayı tutmuş bir ilim adamı böylece sıfırlandı.

*

9 yıl sonra Köprülü, o konuşmasını satır satır şerh etti ve bir ilim adamı olarak konuştu:

Dil Kurumu akademik değil, politik”tir dedi. “Bu ehliyetsiz kurumun uydurduğu terimler Devlet nüfuzu ile ders kitaplarına sokulmuştur.” dedi. “Üniversite manevî esaret altında, ilim hürriyeti yok!” dedi…

Çok daha keskin bir söz söyledi: “Dil devrimi, Türkiye’de insan hakları konusunda benzeri görülmemiş bir cinayettir.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: D. Mehmet Doğan
03-10-21
E mail: tyb.org.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
DİL KURULTAYI'NIN GECİKEN KAHRAMANI
Online Kişi: 26
Bu Gün: 246 || Bu Ay: 9.469 || Toplam Ziyaretçi: 2.201.149 || Toplam Tıklanma: 51.942.190