ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 346
Yazar: Ercan Yıldırım
ÖZÜNÜ VE EVİNİ KAYBEDEN MİLLÎ GÖRÜŞ

İslamcıların değişen tebliğ algısı: Önce kendini ve aileni değiştir!Türkiye’de ittifaklar siyaseti ideolojilerin, fikirlerin, siyasi ve toplumsal hareketlerin “düşünme”sini, alternatif çıkış yolları geliştirmesini, modellemeleri engelledi. Sayısal zorunluluk, üçüncü yol diyenlerin iki kutuptan birinin söylemini tercih mecburiyeti, iktidarda kalma ya da ne olursa olsun iktidarı alaşağı etme motivasyonu “düşünme”nin önüne geçtiği için sloganlar, retorik, popülizm siyasal alanı bütünüyle işgal etti.

Toplumun huzurunu, güvenliğini, iktisadi vaziyetini yalnız icbar edici eyleme ya da boşveren özgürlükçülüğe kilitleyen kutuplar, rasyonel çıkarımları ve çıkış yollarını unuttu. Küresel düzene çıkışırken neoliberal iktisadı tüm boyutlarıyla uygulayan genel idare tarzına karşı muhalifler de ya benzer politikaları ya tedavülden düşmüş, meşruiyetini yitirmiş 1960’ların teorik klişelerini tekrar etmekten başkasına güç yetiremiyor.

Siyasal alan çıkmaza girdi, tamamıyla siyasete eklemlenen fikri ve kültürel saha da düşünmeyi bıraktı, ne organik aydınlar var ne mütefekkir bakış açısı… siyasal alan tüm unsurları ve kutuplarıyla beraber kendini içine kapattı.

 

Milli Görüş Misyonu

Milli Görüş hareketi Türkiye’de statükonun içinde ve fakat onun ötesine geçen bir dava, düşünce, siyasi yönelim olarak ülkenin en ciddi kırılma döneminde ortaya çıktı. Tek Parti ve Demokrat Parti sonrasında genişleyen siyasal alan, İslamcılığı, sosyalizmi farklı ideolojilerin çatısında sürdürmekten kurtarmış, bağımsız, Türkiye’ye yeni paradigmalar üreten “düşünen bir siyaset” odağı haline getirmişti.

Bu genişleyen siyasal alanda Türkiye, farklı modellerle kalkınmayı öne almıştı, Türkiye ya “önce ahlak ve maneviyatla” ya da “emekçilerin-ilericilerin öncülüğünde” sanayileşerek büyüyecekti. 60’larda beliren “dayanışma ve müştereklilik” temelindeki kolektivizm İslamcılarda “İslamla oluşup bugünlere gelen millet bağı” ile ifade edilirken sosyalistlerde proleter-aydın-asker öncülüğüne ihtiyaç duyacak nitelikteydi.

Bunların karşısında milliyetçilik kendi içinden çıkardığı ülkücülükle, ülkenin ekonomik, toplumsal üstünlüğüne yönelik tezler getirmekten ziyade, zaman zaman yükselen dini tonuyla CHP’den ayrılarak siyasal alanda 1924 statükosundan sapan yönelimleri hizaya getirme görevi üstlenecek şekilde ortaya çıktı.

Tek Parti sonrası burjuva-memur çatışması “mühendislerin iktidarı” ile neticelendi; Süleyman Demirel’den Necmettin Erbakan’a kadar mühendis zihin hem sanayi kalkınması hedefliyor hem toplumu da bir mühendis gibi tasarlamaya çalışıyordu. Bu mühendis kuşağı içinde Özal sanayi merkezli büyüme yerine dünya sisteminin neoliberal dalgasına kapılarak finans-hizmet-tüketim eksenli ekonomiyi getirdi; bir nevi Menderes’in takipçisiydi. Necmettin Erbakan ihtisası olan motor dinamiğini siyasal alana, teşkilatçılığa taşıdı; partiler kapatılsa da Milli Görüş fikriyatı akacak mecraı her zaman kendisi inşa etmeyi başardı.

Erbakan nezdinde Milli Görüş hareketi öncelikle zamanın ruhuna, dünya ve Türkiye’nin gittiği istikamete karşı alternatif getirmesiyle öne çıktı. Dünyadaki düzeni biraz kendi geleneği içinde masonik-siyonist menşeili zulüm düzeni diye tarif ederken döneminin sosyalist diline düşmeme adına kapitalizmi çok da kullanmadı. Türkiye’de devlet ile devleti idare edenleri ayıran Milli Görüş hareketi yalnız şahısları-idarecileri değil aynı zamanda sistemi, zihniyeti de eleştirdi. Milli Görüş zaten öncelikle bir fikrin, zihnin, aidiyetin, değerler silsilesinin sistemleşmiş haliydi.

 

Üçüncü Yol Hareketi

Dünyadaki ve Türkiye’deki düzen karşısında eleştirel tutumla yetinmeyip rasyonel, ilmi çıkış yollarını, alternatiflerini de kuran bir hareketti Milli Görüş. Erbakan retoriği, aforizmaları tam yerinde kullansa bile hiçbir zaman delilsiz konuşmadı yani grafik tablolarını, hiyerarşi ağacını, düzeni anlamlandıran ilişki biçimlerini gösteren kartları ihmal etmedi. Adil Düzen bu bakımdan bir yanıyla Şeriatı karşıladığı muammasından beslense, istisnasız İslami kesimin bile ezber bir dille “içi boş” yaftasına muhatab olsa da iktisadi dönüşümü, topluma, devlet mekanizmasına, kültüre, maneviyata bağlayabiliyordu.

İthal ikameci ekonomiye, emlak ve finans rantçılığına karşı sanayi eksenli üretim ekonomisi fikrini, doların tek dolaşım aracı kılınmasına İslam dinarını; İslam ve İslam alemiyle muhataralı ilişkiye karşı sonradan D-8 olacak alternatif dünya sistemini; seküler, laik ve Bizantinist zihniyete karşı ahlak ve maneviyatı; tüketim-eğlence-zevk etrafındaki hayat felsefesine karşı “iman ve cihadı” mihver alan yaşam felsefesini; statik devlet yönetimine karşı dinamik, becerikli, pratik, liyakat ve ehliyeti öne çeken bürokrasiyi savundu Milli Görüş.

Soğuk Savaş’ın iki ucundaki ABD ve Rusya’yı dengeleme politikasına girmedi, Trans-Atlantik ve Avrasya haricinde hep üçüncü yolu Müslüman dünya ile beraber inşa etme tutumunu benimsedi.

Erbakan ve Milli Görüş meseleleri hep “kadro”lara havale etme tercihinde bulunduğundan zaman zaman pragmatist siyaset uygulamakla eleştirildi. 1970’lerin sağ ve sol çatışmasından, bilhassa 28 Şubat’taki sıcak atmosferden kitleyi ve Müslümanları “şiddetten uzak tutma” stratejisinden taviz vermedi Erbakan; bunda Avrupa’da bulunmasının, dünya sistemini iyi bilmesinin etkisi büyüktü…

Erbakan “Motoru her zaman çalışır tutma”, devleti her durumda işler kılma, milleti-İslami değerleri ve devleti özdeşleştirerek yönetici kadroyu dışarıda bırakma anlayışı nedeniyle yeri geldiğinde CHP, yeri geldiğinde sağ ve MHP ile ittifaklar yapmaktan geri durmadı. “İş çıkarma” hedefi Milli Görüş’ün bazı dönemlerde değişmesine, ilkelerini inkar etmesine, sonraki evrelerde kalıcı hasar bırakmasına neden oldu.

CHP ile koalisyon Necip Fazıl’ın da değindiği gibi bitirilmesi gereken CHP’yi, MC hükümetleri sağı, 1991 yılındaki ittifak MHP’yi meşrulaştırdı; benzer süreç 2015 sonrasında da tekrarlandı. Bu ittifaklara ek olarak 28 Şubat sonrasındaki AİHM evresi, hakkını Batı Klübü’nde arama ameliyesi de Milli Görüş’ün hilafına bir tutumdu. Elbette bu seviyeye gelinmesine neden olan 4. Büyük Kongredeki neoliberal siyasal tezlerin Erbakan ve Milli Görüş tarafından benimsenmesi de ontolojik bir uyumsuzluğun ifadesiydi.

1991 yılındaki ittifak, AİHM süreci, dışarıdan gelene yüksek değer biçme, yenilikçi hareket ve AK Parti iktidarı her zaman için kendi başına bir idea olan, üçüncü yolu inşaya ahdeden Milli Görüş’ü “kendilik yolu”ndan saptırdı.

Öncelikle AK Parti ile vasıflı kadrolar Milli Görüş’ü terk etti, zaman içinde yeni kariyeristler de ikinci ve üçüncü dalgada AK Parti’ye eklemlenince hareket ideolojik-kadro-taban krizine girdi. Erbakan son nefesine kadar Milli Görüş tezlerine sadık kalmaktan, onları tekrarlamaktan, dünyayı siyonizmin fesada uğrattığını anlatmaktan vazgeçmedi.

Hocanın ölümüyle Milli Görüş’ün insan kaynağına ek olarak söylem krizi daha da derinleşti. Bir yandan Erbakan’ın maddi ve manevi mirası öte taraftan bastırılamayan Tayyip Erdoğan kompleksi/sendromu hareketi önce çıkmaza götürdü, 2018 ile beraber farklı bir ideolojik paradigmaya yerleştirdi.

 

Omurgası Kırılan Hareket

Gezi-Hendek-15 Temmuz eylemlerinin aktörleri başarısız olsa da Türkiye’yi, muhatabını dönüştürmesi bakımından etkili “olay”lardı. İslami kesimi, Milli Görüş’ü hatta Cumhur ittifakı bağlamında AK Parti’yi de evriltti bu üç hadise.

Erbakan sonrası Milli Görüş, doktrinin takipçiliğini yapma adına klasik tezleri savunmayı sürdürdü; slogan ve ezberlenmiş kavram tekrarı açısından üretim ekonomisi, israf, usulsüzlükler, adalet, barış dili, şeffaf yönetim, Anadolu’nun boşalması gibi eleştiriler vazifenin icrasını sağlasa bile Milli Görüş’ün karakteristiği olan “alternatif-çözüm” önerileri getirilemedi.

Zaman zaman gençlerin isteklerini yanlış anlayarak dijital tekno-kültürün ürünü animasyonlarla dikkat çekmeye çalışsalar da, millete ulaşan esaslı programlar, reçeteler, projeler serdedemediler.

Adalet, hukuk, ahlak vurgularının kapsamını darbelerde tasfiye edilenlerin dışına çıkarıp hem teorik hem pratik bakımdan genişletemedikleri gibi bunu kendi geleneği etrafında işleyip bir sistem meselesine çeviremediler.

Aktif siyasetin getirdiği belli konularda tarafını belli etme mecburiyeti angajmanları anlaşılabilir kılar, zaman zaman pratik tercihler parti olmanın sonucudur. Milli meseleler denen hassaten dış politika konularında iktidarı destekleyen açıklamalar, Saadet Partisi cenahından gelse de eşcinsellik, Mavi Vatan, Ayasofya’nın açılması mevzuunda bile gönül rahatlığı içinde bir karşı duruş ya da destek sergilenememesi ürkek, kararsız, yabancılaşmış zihniyetin bir sonucudur.

 

Milli Görüş Özüne Dönebilir mi?

Üç olayın failleri ve müntesiplerini “kucaklama”, AK Parti ve Erdoğan ne yapar, ne söylerse tersini savunma, mağduriyet söylemi avukatlığı, her iki ittifakın stepneliğine talib olma, memleketin temel meseleleri yerine sol-liberal ezberi tekrarlama Milli Görüş’ü tükenişe götürüyor.

Gezi olayları sonrasında en fazla kendine özgü bir sahada kalması beklenen Milli Görüş’ün, bir kampın içine girmesi, kutuplardan birinin bünyesine katılması, ana değil tamamlayıcı siyaset aracına dönüşmesi en başta kendini inkardır.

Oğuzhan Asiltürk’ün vefatıyla Saadet Partisi’ndeki klasik omurganın kırılması Refah Partisi’ni yeniden kuran Fatih Erbakan’ın camiayı birleştirmesine vesile olabilir; aşı karşıtlığı hele ki “kuyruklu doğan bebek” gibi tali, lokal meselelerde gezinmenin ötesine geçip ana paradigmaya yoğunlaşırsa camiayı toparlayıp yenilenmeyi gerçekleştirebilir.

Milli Görüş hareketi radikal İslamcılıktan, cemaatlere, soldan liberallere kadar pek çok kesimin kendi ideolojileri çerçevesinde eleştirilerine maruz kaldı fakat ittifak yaptığı dönemlerde bile Erbakan üçüncü yol, kendine özgülük şuurundan sapmadı.

Milli Görüş her türlü konjonktürde kendi sözünü söyledi, kendi programını, projesini, çıkış yolunu millete anlatmayı başardı.

Hareketin, eşitsizliklerin arttığı, dünyada şedit siyasallığın ve duvarların yükseldiği, gelir adaletsizliklerinin derinleştiği, Müslümanların fikri ve siyasi buhranlarının kemikleştiği ortamda Adil Düzen’i, D-8’i, neoliberal ekonomi dışı üretim ekonomisi tezlerini, yenilemesi, güncelleştirmesi; en başta da üçüncü yola ilişkin bilinci-özgüveni-iradeyi diri kılması Türkiye’nin ve siyasal alanın ihtiyacı olan genişlemeyi getirirken Milli Görüş’ü evine de döndürür.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ercan Yıldırım
11-10-21
E mail: ercanyldrm.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ÖZÜNÜ VE EVİNİ KAYBEDEN MİLLÎ GÖRÜŞ
Online Kişi: 20
Bu Gün: 549 || Bu Ay: 9.772 || Toplam Ziyaretçi: 2.201.562 || Toplam Tıklanma: 51.945.626