ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 268
Yazar: D. Mehmet Doğan
BİR MEALCİLİK FELAKETİ...
BİR MEALCİLİK FELAKETİ...“Meal” meselesinin gittikçe büyüyen hasarlara yol açması üzerinde pek fazla duran, düşünen yok. Diyanet İşleri Başkanlığı geçen sene “Meal çalıştayı” yaptı, bu konu her halde orada enine boyuna münakaşa edildi.

Biz davet edildiğimiz hâlde, mazeretimize binaen katılamadık, fakat konuyla ilgili görüşlerimizi yazılı olarak bildirdik.

Mealciliğin geleneğimizde olmadığını ve kendiliğinden ortaya çıkmadığını biliyoruz. Bizde satır arası Kur’an tercümeleri vardı, 20. Yüzyıla kadar bugünkü mânasıyla tercüme veya meal yoktu. Avrupa’da protestanlığın zuhuru gibi, Kur’an’ı türkçeye tercüme ederek din reformu yapılmak istendi. Fakat işe bakın ki, Luter bir keşişti, yani din öğretimi olan ve hatta din öğretimi yapan birisi idi. Türkiye’de ise din adamları zümresinden böyle bir temayül ortaya çıkmamıştır. Dinî bilgisi ancak ilk-orta öğretim sırasında edinilenlerden ibaret olan(lar) ve hatta dine mesafeli duranlar böyle bir işe çok istekli idiler. Dinî hayatın dışında durarak dine yön vermeyi hedeflediler. 1920’lerde konu gündeme geldiğinde Kur’an’ın anlaşılmasını mühimseyen, doğrudan doğruya bir kaynak olarak yerine işaret eden iyi niyetli kişiler yanında, Kur’an tercümesinin Türklerin gözünü açacağını ve böylece dinden soğuyacaklarını umanlar da vardı.

Cumhuriyet’in resmî Kur’an tercümesi/meali projesi akim kaldı. Onu akim bırakan da herkesin ittifakı ile tercüme işini biraz da gönülsüz üstlenen Mehmed Âkif’in Türkiye’de olup bitenlere karşı tavrıdır. Âkif, “Din inkılâbı” iddiasıyla mealinin Kur’an yerine konulmasının önüne böylece geçti.

Mealcilik 1960’larda ortaya çıkan bir cereyandır, eski hızını kaybetmekle beraber zamanımızda da mealciliği körükleyenler var. “Peygambersiz Müslümanlık” olarak ifade edilebilecek bir akım var ki, “Kur’an yeter” iddiasıyla kafa bulandırıyorlar. Bunların Kur’an’dan kastı meal. Mealin Kur’an’ın yerine konulamayacağını bir türlü idrak edemiyorlar. Bunu anlamanın en kısa yolu, ülkemizde yüzlerce meal olması. Önüne gelen, bilen-bilmeyen meal hazırlıyor! Bu meal enflasyonu görmezden gelinerek sağlıklı sonuçlara varılamaz. İkinci gruptakiler, Kur’an mealinin yeterli dinî bilgisi olmayanlar tarafından okunduğunda beklentilerine uygun bir metinle karşılaşmamaları ihtimalini gözeterek meal propagandası yapanlardır.

Mealle ilgili meselelerin artık sıradan vatandaşı aşarak ilahiyatlara kadar sirayet ettiği görülüyor. Diyanet İşleri’nin yayınladığı bir kitapta gördüm, kitabı hazırlayan da akademiden bir ilahiyatçı. Bu kitapta Enfâl sûresinin 42. âyeti şöyle “mealleştiriliyor”:

“Eğer randevulaşsaydınız, randevuyu kesin tutturamazdınız. Ama Allah, yapılması karara bağlanmış bir işi gerçekleştirmek için ölen açık bir delilden sonra ölsün, yaşayan da açık bir delilden sonra yaşasın diye böyle yaptı. Allah her şeyi duyan, her şeyi bilendir.”

2020’li yılların başında ilahiyatta bir hadisçi, kitabının giriş kısmında böyle bir meal veriyor. Başka bir mealden mi aktardı, kendisi mi âyete böyle bir anlam verdi, bunu kesin olarak bilemiyoruz. Kaynak vermediğine göre, bu işi kendisinin yaptığını söyleyebiliriz.

Şimdi de ilk defa 1982’de yayınlanan Diyanet Vakfı’nın mealine bakalım (elimizdeki 1997 baskısıdır):

“Eğer (savaş için) sözleşmiş olsaydınız, sözleştiğiniz vakit hususunda ihtilafa düşerdiniz. Fakat Allah, gerekli olan emri yerine getirmesi, helâk olanın açık bir delille helâk olması, yaşayanın da açık bir delille yaşaması için (böyle yaptı). Çünkü Allah hakkıyla işitendir, bilendir.”

Otuz sene içinde ne oldu da mealllerin dilinde böyle bir değişiklik meydana geldi? Diyanet Vakfı mealinin anlaşılırlığı ortada, örnekte halen de kullanılmayan bir kelime bile yok.

Bu soruya tatminkâr cevap verebilmek için Elmalılı Muhammed Hamdi’nin mealine bakmak gerekir. Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tefsirini yaparken, Mehmed Âkif’in imtina etmesi üzerine meal kısmını da üstlenen Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın meali hâlâ en fazla ilgi gören güzel bir örnektir:

Onlarla va’dleşmiş olsa idiniz mutlak mîâdda ıhtilâf ederdiniz ve lâkin Allah mukadder bir emri yerine getirmek için o yapılmış idi ki hem helâk olan beyyineden helâk olsun, hem de yaşıyan beyyineden yaşasın ve çünkü Allah her halde semîdir alîmdir.

Elmalılı hakkıyla çeviriyor, bazı kelimeler bugün kullanılmıyor, ama onlar orijinal metnin kelimeleri: Vaad, ihtilaf, miad, helâk, beyyine, semî, alîm. Son ikisi, Esmaü’l-hüsnadan. O yüzden Elmalılı hassasiyet göstermiş, anlamlarını vermek yerine olduğu gibi aktarmış.

Diyanet Vakfı mealinde, miad kelimesini miadı dolmuş olarak görülmüş olmalı ki, “sözleştiğiniz vakit” denilmiş. Beyyine için de “açık delil” denilmek yoluna gidilmiş. Allah’ın isimleri arasında bulunan semî ve alîmi anlam tercümesi ile vermişler.

En başta verdiğimiz mealde Kur’an’ın ifadesinin bütün inceliklerinin terk edildiğini, hatta bugünün Arapçasına göre bir tercüme yapıldığını düşünmeden edemiyoruz. Randevulaşmak ne demek? Daha da ötesi randevuyu tutturamamak ne demek? Böylece, din ilimlerine vâkıf ve ıstılahları hususunda hassasiyet göstermesi gereken bir kimsenin yapmaması gereken bir iş yapılmıştır.

Konuyu toparlamak için, aradan geçen bunca zamana rağmen gerçek anlamıyla mealin Elmalılı Meali olduğunu söyleyebiliriz. Tabii bugün anlaşılması hayli zor hâle gelmiştir. Diyanet Vakfı’nın meali de ilk akla gelen güvenilir meallerdendir. Peki, ilahiyatçının “randevu”lu tercümesi?

Maalesef, Türkiye’de din ilimleri dili kaybedilmiştir! Bu mealin yer aldığı kitapta kullanılan yöntem, format gibi kelimelerden de bunu çıkarmak mümkündür. Usûliyat belli başlı islâmî ilimlerden biridir. Usûl kelimesindense bir ilahiyatçının “yöntem”i tercih etmesi bu sebeple anlaşılabilir değildir.

Format neden kullanılmıştır? Bu tercih zihinlere atılan formatın bir yansıması olmalıdır!

Bir soru ile bitirelim: Diyanet neden yayınlarında kendi mealinin dikkate alınmasını istemiyor? İşte Diyanet yayını “Kur’an Yolu” isimli mealli tefsirde âyetin meali: “Eğer siz karşılaşma yeri ve zamanı hususunda anlaşma yapmaya çalışsaydınız aranızda ihtilaf çıkardı; fakat Allah, olmasını murad ettiği şeyi gerçekleştirmek için böyle yaptı; ta ki ölenin niçin öldüğü, yaşayanın niçin yaşadığı da apaçık ortaya çıksın. Kuşkusuz Allah her şeyi işitir, her şeyi bilir.”

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: D. Mehmet Doğan
30-04-22
E mail: tyb.org.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
BİR MEALCİLİK FELAKETİ...
Online Kişi: 27
Bu Gün: 325 || Bu Ay: 7.679 || Toplam Ziyaretçi: 2.218.274 || Toplam Tıklanma: 52.146.775