ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 284
Yazar: Ali Osman Aydın
BAŞÖRTÜSÜ, KURBAN VE KEMALİST GERİCİLİK

BAŞÖRTÜSÜ, KURBAN VE KEMALİST GERİCİLİKBir ülkenin derin gündemi hiç mi değişmez?

Değişmiyor işte…

Şairin “ hep aynı dakikada dönüp duruyor zaman” dediği gibi, Türkiye de yüz senedir hep aynı noktada dönüp dönüp duruyor. Açıklayayım...

Kemal Kılıçdaroğlu, Biden ile görüşmesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tercümanlığını yapan Fatma Gülham’dan "hanım kızımız" diye bahsediyor. İktidara geldiklerinde “hanım kız” dediği kişiyi de sorgulayacaklarını söyleyerek aklınca tehdit ediyor!

Fatma Gülham başörtüsü ile Erdoğan’ın uluslararası görüşmelerinde boy gösterdiğinden beri laik çevrelerin hedefinde. “Hanım kızımız” ifadesindeki küçümseme tonunun böyle bir arka planı var.

Salih Selman, Bekir Develi’inin programına konuk oluyor ve tıbbın Resüsitatif Torakotomi dediği ama bizim için olağandışı kabul edilebilecek bir kalp ameliyatını anlatıyor. Sokak röportajlarıyla popüler hale gelen Arif Kocabıyık da Salih Selman’a “sahtekar” diyerek hakaret ediyor. Selman, başarılı bir genel cerrah. 7 ayrı dalda spor yapmış, 40 yaşında hafız olmak gibi çok zor bir işi başarmış, 3 dil bilen biri. Ayrıca sakallı ve takkeli tabii… Yani dindar kimliğini gizlemeyen mümin bir ağabeyimiz…

İTÜ üniversitesinin akademik kadrosu ile ilgili bir görsel milliyetçi kullanıcılar tarafından sosyal medyada çok paylaşıldı. Paylaşılma nedeni akademisyenlerin hem sakallı hem de Suriye uyruklu olmaları….

****

Fatma Gülham şarkıcı Gülşen gibi giyinse, “cumhuriyet kadını kimliği" taşısa böyle bir tartışmanın konusu olmayacaktı muhtemelen…

Salih Selman’ın söylediklerini Dr. Mehmet Öz gibi Amerikalılardan daha Amerikalı biri söyleseydi kimse gerçekliğinden kuşku duymayacak hatta başarı hikayesi olarak sosyal medyada paylaşılacaktı…

Müslüman isimlerine sahip İTÜ’lü akademisyenler sakallı ve Suriye kökenli değil de küpeli isviçreliler olsalardı, muhtemelen hiç rahatsızlık uyandırmayacaklardı…

Ama uyandırıyorlar… Çünkü ya isimleriyle, ya sakal ve takkeleriyle yahut başörtüleriyle Türkiye’de bir kesimin kimyalarını bozuyorlar. Bu kesimin adını biliyorsunuz...

Kemalizm’den ve Kemalist gericilikten bahsediyorum. Kemalizm'in adına "devrim” dediği zora dayalı yüzeysel değişimler, her şeyi göstergelere indirgedi. Göstergelerin değersizliğinden bahsetmiyorum burada, yanlış anlaşılmasın. Göstergelere abartılı anlamlar atfedildiği için muhtevalar değersizleşti. Salih Selman gibi değerli bir adamın mesleki kalitesinin, görünüşü yanında önemli addedilmemesine neden olan şey, Kemalizm’in göstergeleri dogmalaştırmasıdır.

Ana akım kanallarda ya da gazetelerde dünyaca ünlü beyin cerrahımız İsmail Hakkı Aydın’a ve beyin üzerine yazdığı onlarca kıymetli esere yer verildiğini de göremezsiniz mesela. Niye? Çünkü hoca konuşmaya başladığında, bilimsel bulgular kadar ayetlerle de konuşur. E ayet dediğinizde “gökten indiği sanılan kitaplar”da yazanlardır. Dolayısıyla (haşa) ilkeldir, çağdışıdır, gerilememizin yegane sebebidir, Kemalizm’e göre!

Saint- Exupery, Küçük Prens kitabında şekilperestliğin hangi noktaya vardığını çok güzel anlatır:

"Küçük prensin geldiği gezegenin B-612 diye bilinen asteroid olduğu konusunda beni haklı çıkaracak ciddi bir nedenim var. Bu asteroidi ilk kez 1909 yılında bir Türk gökbilimci teleskopla gözlem yaparken görmüş.Bu buluşunu hemen Uluslararası Gökbilimi Toplantısı'nda büyük bir heyecanla sunmuş, ama adamcağız şalvar, cepken ve fes giyiyor diye onun söylediklerine hiç kimse değer vermemiş. Bir süre sonra bir Türk lideri (Orjinal metinde bu ifade daha farklı!) herkesin Avrupalılar gibi giyinmesini zorunlu kılmış, hatta buna uymayanları ölümle cezalandıracağını söylemiş de, 1920 yılında aynı gökbilimci etkileyici ve şık bir giysiyle Asteroid B-612'yi tanıtabilmiş. Bu kez herkes ilgiyle izlemiş onun söylediklerini.”

Görüleceği üzere kılık kıyafetimize bakışta Kemalistler gericiler ile Batılılar arasında hiçbir fark yok!

Kemalizm taşrada başarısız olmuş kentli bir harekettir. Bu yüzden Türkiye’de muhafazakarlık ve laiklik çatışması özünde sınıfsal bir çatışmadır. Köylü dindar ve gelenekçi; kentli, laik ve tepeden tırnağa Batılı görünümlüdür. Bu şablonlar Kemalizm’in dogmalarıdır. Sorgulayamazsınız. Ters teper…

Batı’nın eski Batı olmadığını, orada bile kurucu değerlerden büyük bir kopuş yaşandığını anlatmak isteseniz de bir Kemalist sizi dinlemeyecektir. Hayvan Çiftliği’ndeki hayvanlar onları acımasızca sömürenin kendileri gibi bir hayvan olduğunu düşünemedikleri için sürekli, “dört ayak iyidir, iki ayak kötüdür” diyorlardı. Kemalistler de benzer şekilde yüz yıldır tekrar ediyorlar: “Başı açık iyidir, başı kapalı kötüdür! Sakalsız iyidir, sakallı kötüdür!!!”

Arif Kocabıyık gibileri Salih Selman’a karşı bu kadar terbiyesiz hale getirip hakarete sevk eden dürtü, kafaların Kemalizm tarafından dumura uğratılmasıyla ilgilidir. Bu anlamda Kemalizm birlikte yaşama kültürümüzü temellerinden sarsan bir ideolojidir. Kemalizm halkın maddi-manevi değerlerine düşmanlığın kurumsallaşmış halidir. Kemalizm’in tarihsel serüveni içinde "halk” kavramı ancak halkı ve temsilcilerini etkisizleştirmek için kullanılmıştır. Tek Parti iktidarında muhalefetin olmama nedeni budur.

Şair Ataol Behramoğlu’nun kurban kesmek ile ilgili “canavarlık” benzetmesi halk değerlerine düşmanlığın apaçık göstergesidir. Bu anlamda Behramoğlu’nun yorumu son derece sıradandır çünkü ülkemizdeki Batıcı elitin büyük kısmı zaten böyle düşünmektedir.

İyi de kardeşim, cumhuriyeti kuranların mottosu, “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir”, değil miydi? diye bir soru akla gelebilir.

Bu da bir manipülasyondur.

Nasıl bir manipülasyon olduğunu, Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları adlı kitapta, (İş Bankası Kültür Yayınları, sayfa 553) İsmet İnönü şöyle anlatıyor: "Milli egemenlik, kamuoyu sözleri birtakım süslü kelimelerden ibarettir. Böyle bir şey yoktur. Bütün dünyada geçerli olduğu gibi, mesele, okur-yazar denilen azınlığın okuması ve yazması olmayan çoğunluğu yönetmesidir. Azınlık denilen okur-yazarların da başlarına menfaat yularını geçirip hazine yemliğine bağladın mı, bütün idare yolunda gider ve düzenli işler."

Cumhuriyetle “vatandaş” olduk diyenler İnönü’nün kullandığı “yemlik" ve “yular" ifadelerinin hangi canlılar için kullanıldığına dikkat etsinler… Ki bu ifadeler yalnızca okuma yazma bilen azınlık için kullanılmış, halk bu ifadelere bile layık görülmemiştir.

Türkiye’nin en önemli tarihçilerinden Kemal Karpat o dönem gerçekleştirilen kavramsal manipülasyonu ne güzel ifade etmişti: "Halk için hükümet teorisi hakikatte yerini, hükümet için halk prensibine bırakmıştı.”

Lamı cimi yok. Şayet bu ülkede bir arada yaşamak istiyorsak, Kemalizm’in gerici dogmalarıyla, Behramoğlu gibilerin Kemalist saldırganlıklarıyla topluca mücadele etmek gerekiyor.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ali Osman Aydın
19-07-22
E mail: yeniakit.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
BAŞÖRTÜSÜ, KURBAN VE KEMALİST GERİCİLİK
Online Kişi: 18
Bu Gün: 20 || Bu Ay: 6.532 || Toplam Ziyaretçi: 2.215.926 || Toplam Tıklanma: 52.122.282