ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 198
Yazar: Selçuk Türkyılmaz
SEMERKANT'TA İMAM BUHÂRÎ BÜYÜK NİŞÂNI

SEMERKANT'TA İMAM BUHÂRÎ BÜYÜK NİŞÂNIÖzbekistan Devlet Başkanı Şevket Mirziyâyef (Ziyâ’nın “a”sı uzun okunduğu için Özbekistan alfabesinde “o” ile gösterilir.) Başkan Erdoğan’a Türk Dünyası Âlî Nişanı’nı takdim ettiğinde bu nişanın İmam Buhârî adına verildiğini de öğrendik. Çok samimi olarak ifade etmem gerekirse böyle önemli bir zirvede İmam Buhârî adına düzenlenmiş yüksek düzeyli bir ödül töreninin Türkiye’de belirli çevrelerde dikkat uyandıracağını düşündüm ve bunun niçin önemli olduğunun izahını yapan yazıları biraz da kıskançlıkla beklemeye başladım. İmam Buhârî’nin Türk ve İslam coğrafyasında niçin önemli bir şahsiyet olduğu ve eserlerinin değeri hakkında oldukça mühim çalışmalar yapıldığından basınımızın bunlara ilgisiz kalamayacağından emindim. Şu ana kadar bu beklentiyi haklı çıkaracak bir yazı ile karşılaştığımı söyleyemem fakat daha Semerkant Bildirisi’nin mürekkebi dahi kurumadığı için kalem sahiplerine haksızlık etmek istemem.

Bilindiği gibi Türk Devletleri Teşkilatı adının tercih edildiği günlerden itibaren Türk dünyasında alfabe meselesi yeniden gündeme geldi. Yazının başında Özbekistan Devlet Başkanı Şevket Mirziyâyef’in adının yazılışı ve okunuşu ile ilgili bir yanlışlıktan söz ettim. Aslında “Ziya” adı bizde sıkça kullanılmaktadır. Modern dönem fikir hayatımızın en başta gelen şahsiyetlerinden birinin adı da Ziya’dır. Bilmediğimiz bir ad olmamasına rağmen Mirziyâyef adının telaffuzunda karşılaşılan zorluk, alfabe meselenin önemini anlatır. Haddizatında geçmişte “-yev” “-yef” arasındaki farkları da biliyorduk. Daha 1920’lerin ortasına kadar alfabemiz ortaktı fakat yine de birbirimizi anlamamız kolay değildi. İsmail Gaspıralı’yı istisnaî yapan da bu alanda kat ettiği mesafe idi. Gaspıralı, Bahçesaray gibi etrafı doğal engellerle çevrilmiş bir şehirden bütün Türk dünyasını görmüş ve “ortak edebî Türkçe” üzerinde durmuştu. Bugün aradan yüz yıl gibi çok uzun bir zaman geçtikten sonra Gaspıralı’nın bir adım gerisinden başladığımızı kabul etmek durumundayız. Gaspıralı, alfabe ortaklığına ilave olarak kullandığımız Türkçeleri birbirine yaklaştırmaya çalışmıştı. O altmış üç yaşında vefat etti ve geride bıraktığı izler silinmedi. Yirminci yüzyılda Türk ve İslam coğrafyasında meydana gelen yıkımları göz önünde bulundurduğumuzda bu izlerin silinmez olmasının değerini bugün daha iyi takdir edebiliyoruz.

İmam Buharî’nin önemini vurgulayan yazıları beklememiz boşuna değil. Türk ve İslam coğrafyası açısından fikrî temellerin ne anlama geldiğini herhâlde biliyor olmamız gerekir. Bu, coğrafya bilinci açısından geçerli bir durumdur. İmam Buharî ile Buhara arasında ilişki kurulamıyorsa coğrafyaya yabancılaşmak kaçınılmazdır. Nasıl oluyor da Kırım’ın Bahçesaray şehrinde yaşayan İsmail Gaspıralı, fikirleri ve faaliyetleri ile bütün Türk dünyasını etkileyebiliyor? Bugün ortaokul ve lise sıralarında okuyan bir gencin bu sorulara vereceği cevaplardan şüphe duyuyorsak hiç kimse sorumluluktan kaçamaz. Buna İmam Buhârî ve hadis külliyatı tartışmalarının tarafı olanları da dâhil etmek isterim. Bahçesaray ve Buhara, Türk ve İslam coğrafyasının en önemli şehirlerindendi ve bugün bir başka büyük şehir olan Semerkant’ta Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesi dolayısıyla Başkan Erdoğan’a takdim edilen büyük nişandan bahsediyoruz.

Enver Paşa’nın hayalperest bir lider olarak nitelendirilmesinin üzerinden çok zaman geçti. Aynı şekilde Paşa’nın Turan hayaline kapılmakla suçlandığı zamanlar da tamamen geride kaldı. Bunları bir kenara bırakarak onun Bakû’da Kafkas İslam Ordusu ile bıraktığı mirasın ne kadar kıymetli olduğunu tekrar fark etmemiz gerekiyor. II. Karabağ Zaferi’ni Nuri Paşa’yı ihmal ederek anlamak mümkün değil. Bugün onların bıraktığı izleri takip ettiğimiz çok açık. Çegan Tepesi’ni de hiç unutmamak gerekiyor. Paşa, orada şehit düştü, keşke mezarı Türkiye’ye getirilmeseydi. Gaspıralı’dan sonra Türk dünyasını birbirine yaklaştıran büyük şahsiyetlerin geride bıraktığı izler de çok değerlidir.

Semerkant bildirisinde Zengezur Koridoru’nun en yakın zamanda açılacağı, “Bakü-Tiflis-Kars” demiryolu hattının kapasitesinin arttırılacağı bildiriliyor. Bunları birer taahhüt olarak kabul edebiliriz. Aynı şekilde “Özbekistan-Kırgızistan-Çin” ve “Tirmiz-Mezar-ı Şerif-Kabil-Peşaver” demiryolu hatlarının inşası için gösterilen çabaların destekleneceği bildiriliyor. Bu da bir taahhüttür. Fikrî temeller kadar aradaki fiilî bağlar da önemlidir.

Küresel çapta büyük ve sarsıcı değişimlerin yaşandığı bir dönemde Türk ülkelerinin kendi yolunu açmaları, geleceğin hangi temeller üzerine inşa edileceğinin bir göstergesidir.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Selçuk Türkyılmaz
14-11-22
E mail: yenisafak.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
SEMERKANT'TA İMAM BUHÂRÎ BÜYÜK NİŞÂNI
Online Kişi: 18
Bu Gün: 377 || Bu Ay: 9.600 || Toplam Ziyaretçi: 2.201.314 || Toplam Tıklanma: 51.943.319