ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / ÎMAN VE İSLÂM
Okunma Sayısı: 281
Yazar: Mustafa Çelik
DÜNYEVÎLEŞME MÜŞRİKLEŞMEYE GİDEN YOLDUR

DÜNYEVÎLEŞME MÜŞRİKLEŞMEYE GİDEN YOLDURDünyevileşme yoluna giren ve bu yolda yürüme konusunda ısrar eden Müslüman kalamaz. Dünyevileşmek, insana, hayata dair her şeye maddi açıdan bakma, ben merkezli algı ve bunu yaşam tarzı hâline getirme olayıdır. 

Bu olayın gerçekleşmesi, kıyamet şiddetinde bir tehlikedir.

Dünyevileşme olayı; Müslüman kişinin hayatında makam-mevki tutkusu ile mal-mülk ve servet tutkusunun birleşip bütünleşerek fahşa tutkusuna kapı aralamasıdır. 

Dinde değişmezleri değiştirmeye yeltenmek, dünyevileşmenin dayattığı müşrikleşmedir.

Allah’ın arzında Hz. Adem (as)’den itibaren bütün peygamberlerin en önemli mücadele konularından biri toplumlarını dünyevileşme hastalığına karşı uyarmak olmuştur. Onların bu amaçla nasıl mücadele ettikleri Kur’an kıssalarında ders verici sahnelerle anlatılmaktadır. Dünyaya taparcasına değer veren İsrail oğullarını Hz. Musa’nın sürekli uyarmasına rağmen yola gelmemeleri onların Kur’an’da “âhireti verip dünya hayatını satın alan kimseler” (Bakara Sûresi/ 86) olarak tanıtılmalarına yol açmıştır.

Kur’ân-ı Kerim’de dünya rüzgârların savurduğu çöp kırıntısına benzetilmeke (Kehf Sûresi/ 45) ve onlarca ayet-i kerime ile dünyevileşmenin tuzağına düşmemesi için insanoğlu ısrarla uyarılmaktadır. Hz. Peygamber de hadis-i şeriflerinde, “Benim dünya ile ilgim ne kadar ki? Ben bu dünyada bir ağacın altında gölgelenen, sonra da oradan kalkıp giden binitli bir yolcu gibiyim” (Tirmizi, Zühd, 44); “Dünya ahiretin tarlasıdır” (Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, I, 412) vb. ifadelerle dünyevileşme tehlikesine karşı tüm insanlığı ikaz etmektedir. Ayrıca dünyanın Allah katında bir sinek kanadı kadar bile kıymeti olmadığını (Tirmizi, Sünen, Zühd, IV, 560), âhiret karşısında parmağını denize batıran kimsenin parmağına bulaşan su kadar bir payı olduğunu (Tirmizi, Sünen, Zühd, IV, 561) belirtmektedir. Bize dinimizi unutturan dünya nasibimiz değil musibetimizdir!

Müslümanlığın da, dindarlığın da alâmeti, dünyanın cazibesine kapılmadan, edâniye dünyâ-yı dûn içün zalimlere, haramzadelere boyun eğemeden sade ve samimi bir hayat yaşamaktır. Bakınız İmam-ı Ahmed b. Hanbel (Rh.a.) bir imtihan saydığı şöhretten çok rahatsız olduğu, Mekke’nin bir mahallesinde tanınmadan yaşamayı arzu ettiği rivayet edilmiştir. Bir gün muhaddis Ali b. Abdüssamed onun feyzinden faydalanmak düşüncesiyle elini elbisesine sürmüştü. Ahmed b. Hanbel bu harekete kızdı ve eliyle elbisesini silkelerken, “Kimden aldınız bu âdeti?” diye çıkıştı. Zühd ve takvâsıyla bilinen İslâm büyüklerinin faziletlerini anar, “Onlar nerede, biz nerede!” diye hayıflanırdı. Babasından kalan dokuma tezgâhının kirasından aldığı para geçimine yetmediği için bazan ücretle kitap istinsah eder, bazan uçkur (kemer) dokur, bazan da karısının eğirip dokuduğu kumaşı satardı. 

Ekinler biçildikten sonra tarlada kalan döküntüleri -diğer ihtiyaç sahipleriyle birlikte- topladığı olurdu. Yakınlarının söylediğine göre, evinde yiyip içecek bir şey bulunmadığı zaman üzülecek yerde sevinir, ekmek kırıntılarını ıslatarak üzerine tuz döküp yerdi. Pahalı yiyeceklere iltifat etmez, bunlar kendisine ikram edilse bile ya biraz tadar veya hiç yemezdi. Tahsil hayatı boyunca da aynı sıkıntılara katlanmış, bununla beraber kimseden yardım istememişti. Kendisinden hadis okumak üzere Yemen’e kadar kervancıların yanında deve bakıcılığı yaparak gittiği hocası Abdürrezzâk b. Hemmâm ona bir miktar yardım teklif edince, “Eğer birinden yardım almayı kabul etseydim senden alırdım” diyerek kabul etmemişti. Kendisini seven bazı tâcirlerin ve ona saygı duyanların ısrarla vermek istediği binlerce dirhem veya dinarı almamış, reddettiği büyük imkânları başkalarının geri çevirmediğini söyleyen oğlu Sâlih’e Tâhâ sûresinin 131. Âyetini okuyarak Allah’ın vereceği rızkın daha hayırlı ve daha kalıcı olacağını ifade etmişti. 

Aynı konuda sitemde bulunan amcasına da, “Biz paranın peşinde olmadığımız için geliyor, eğer onun peşinde olsaydık gelmezdi” demişti. Mütevazı evinde eşya olarak eski bir hasır ile basit birkaç çanak çömlekten başka bir şey yoktu. Bununla beraber uzaklardan ziyaretine gelenleri evinde ağırlar ve onlara kuru ekmek ikram ederdi; daha fazlasını yapamadığı için de gönüllerini alırdı. Yardıma muhtaç yakınlarına veya kendisinden yardım isteyenlere elindeki üç beş dirhemin tamamını verirdi. (İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 285; Ebû Nuaym, Ḥilye, IX, 161-233; Hatîb, Târîḫu Baġdâd, IV, 412-423) Vefakârlık, dünyevileşmeyenlerin vasfıdır. Dünyevileşenlerden vefakârlık beklenmez.

Asrımızda Müslümanlardaki ahlâkî dejenerasyonun sebebi, dünyevileşmedir. Müslümanın ahlâkı, dininin tercümesidir. Müslüman olarak ahlâkınız dininizi yalanlıyorsa, siz de dininizin düşmanlarından sayılırsınız. Bu durumda “ben de Müslümanım” demeniz bir şey ifade etmez. Müslüman olarak sizin yaşantınız ile din düşmanlarının yaşantısı arasında bir fark kalmamışsa, sizin Müslümanlık iddianız bir vehimden öteye çekemez. Dünya içindekileri hayatın amacı haline getirenlerin, Allah’tan başka ilahları olur. Böylesi Müslüman kalmaz müşriklerden biri olur.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Mustafa Çelik
23-11-22
E mail: yeniakit.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
DÜNYEVÎLEŞME MÜŞRİKLEŞMEYE GİDEN YOLDUR
Online Kişi: 21
Bu Gün: 394 || Bu Ay: 5.368 || Toplam Ziyaretçi: 2.213.803 || Toplam Tıklanma: 52.104.123