ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / DİL KALESİ
Okunma Sayısı: 218
Yazar: İdris Nebi Uysal
-sal, -sel Eklerinin Türkçedeki Hikâyesi ve Bugünkü Durumu

-sal, -sel Eklerinin Türkçedeki Hikâyesi ve Bugünkü Durumu“Kalemi elime aldığım günden beri Türkçenin müdafaası için yazdığım satırları birbirine eklesem İstanbul-Ankara şimendifer hattından daha uzun olur.”

(Peyami Safa; Cumhuriyet, 30 Mart 1940)

 

Cumhuriyet’in ilanından sonra eğitim ve kültür alanlarında gerçekleştirilen köklü değişikliklerin başında 1 Kasım 1928 tarihinde yapılan harf inkılabı ile takip eden senelerde önce Türk Tarih Kurumunun (12 Nisan 1931), ardından Türk Dil Kurumunun (12 Temmuz 1932) kurulması gelir. Gazi Mustafa Kemal’in “Artık dil işlerini düşünecek zaman gelmiştir. Ne dersiniz? Öyle ise Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti gibi bir de ona kardeş dil cemiyeti kuralım. Adı Türk Dili Tetkik Cemiyeti olsun,” diyerek düşüncesini harekete geçirdiği ikinci tarih, aynı zamanda bilim çevrelerinde Dil Devrimi’nin başlangıcı olarak kabul edilir (Korkmaz 2007: 407). Devrimin esası Türk dilinin tarihini araştırmak, onu yabancı ek ve kelimelerden arındırmaktır. Başlangıçta Türk Dili Tetkik Cemiyeti adını taşıyan Kurum, ismini öz görev ve hedefine uygun olarak 1936 yılında Türk Dil Kurumu (=TDK) şeklinde değiştirir. Yine aynı amaç ve plan doğrultusunda 26 Eylül - 5 Ekim 1932 tarihleri arasında İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda tertip edilen 1. Türk Dili Kurultayı, (Devrimin kurultayla ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Lewis 2007 ve Doğan 2020b.) takip eden senelerde Kurum, Türkçenin geçmişinin ve diğer dillerle ilişkisinin araştırılmasının yanında terimler başta olmak üzere dildeki yabancı kökenli kelimelere Türkçe karşılıklar bulunması, bunlar için halk ağzından kelimeler derlenmesi gibi yoğun bir faaliyet zincirinin içine girer. İşte -sal, -sel eklerinin dilimizdeki sergüzeşti, TDK’nin dile yerleşmiş yabancı unsurlara Türkçe karşılıklar bulma çabasına giriştiği bu döneme rastlar.

Bugün yalnızca yazılı ve görüntülü yayın organlarında değil, toplumun hemen her kesiminin dilinde misallerine fazlaca rastlanan -sal, -sel ekleri; toplumun, sanat ve bilim çevrelerinin, dilcilerin gündemine Dil Devrimi’ni takip eden günlerde girer. Tespit edebildiğimiz kadarıyla bu ekler, Şemsettin Sami’nin hazırladığı 1901 tarihli Kâmûs-ı Türkî ile sözlük tarihimizde Latin harfleriyle yayımlanmış ilk tek dilli sözlük olma vasfı taşıyan İbrahim Alâettin’in (Gövsa) harf inkılabından kısa bir süre sonra hazırladığı Yeni Türk Lûgati (1930) gibi eserlerde yoktur. Bu ekleri alan kelimelerin sözlüklere yansıması, TDK’nin 1942 yılında yayımladığı Felsefe ve Gramer Terimleri isimli kılavuz ile kuruluşundan 13 sene sonra çıkardığı ilk Türkçe Sözlük’le gerçekleşir. Kılavuzda geçen -sal, -sel’li örneklerden bir kısmı şöyledir: anlıksal, ansal (zihnî), bilimsel, bireysel, duygusal, duyumsal, mantıksal, ruhsal, toplumsal. 1945 yılında kullanıcıların istifadesine sunulan ilk sözlükte ise daha çok misalle karşılaşılır: anıtsal, bedensel, bilimsel, bitkisel, dinsel, düşsel, mantıksal, ruhsal, tarımsal, tarihsel, tinsel, ussal gibi. İki eserde yer alan örnekler, söz konusu eklerin, kökenlerine bakılmaksızın, her kelimeye getirilebildiğini gösteriyor. Ayrıca mezkûr eklerle genişlemiş kelimelerin, dönemin gazete ve dergileri ile sanatçılarının, bilginlerinin, düşünürlerinin dilinde olabileceğine dair güçlü bir fikir veriyor.

-sal, -sel eklerinin Türkçedeki yaşam öyküsüne dair Felsefe ve Gramer Terimleri isimli kılavuz üzerine yapılan ilmî müzakerelerde birtakım bilgiler bulmak mümkündür. Hasan Eren’in (1990) aktardığı notlara göre Millî Eğitim Bakanlığı, 1952 yılında bu kılavuzdaki algı, bellek, bilinç, birey, etki, tepki gibi bazı terimlere gösterilen tepkiler üzerine bir komisyon teşkil eder. Peyami Safa, Hasan Eren, Mehmet Ali Ağakay, Nihat Sami Banarlı gibi sanatçı ve bilginlerden müteşekkil komisyonda hararetli tartışmalar yaşanır. Eren’in ifadesine göre, toplantılarda “Ağır saldırıya uğrayan,” eklerden biri de -sal, -sel’dir. Fakat müzakereler sırasında Peyami Safa’nın örnek vermek amacıyla Fransızcadan tercüme ettiği bir cümlede “anıtsal” kelimesinin Fransızca “monumental”den daha güzel durduğunu söylemesi, toplantıda eke dair olumlu bir yaklaşımın ortaya çıkmasına neden olur. Müzakereciler arasında yer alan Nihat Sami Banarlı bu duruma itiraz etse de toplantıda söz konusu eklerin Türkçe asıllı kelimelere getirilerek işletilmesinin uygun olacağı yönünde bir ilke kararı alınır. Ne var ki ilerleyen günlerde ortaya çıkan ve hâlen dilimizde dolaşan, bir kısmı gereksiz bir kısmı yanlış onlarca örnek, heyetçe alınan kararın uzun ömürlü olmadığını, hükmünü kısa sürede yitirdiğini açıkça göstermektedir.

 

Menşei ve Yapısı

Tüm yabancılığına, dahası çirkinliğine rağmen dilimizdeki işlekliği günbegün artan -sal, -sel eklerinin menşei konusunda öne sürülen birkaç fikir var. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Tahsin Banguoğlu, Ömer Asım Aksoy, Hasan Eren, Zeynep Korkmaz, Haydar Ediskun, Nihat Sami Banarlı, Ahmet Temir gibi isimlerin görüşlerini iki grupta toplamak mümkün: kumsal (<kum-sal) ve uysal (<uy-sal) kelimelerinden hareketle ekin Türkçe kaynaklı olduğunu iddia edip zamanla işlevinin genişle(til)diğini düşünen ve bunu makul karşılayan kesim; bir de aslı -al, -el olan ekin Latin kökenli olduğunu, Fransızca aracılığıyla Türkçeye geçtiğini, siyasal (<siyasa-l) ve ulusal (<ulus-al) kelimelerinin -sal biçiminde yanlış ayrılmasına bağlı olarak bu hecenin bir ek gibi görüldüğünü dile getiren kesim. İkinci grupta yer alanların diğerine nazaran baskın olduğunu, şahsi kanaatimizin de bu istikamette olduğunu belirtmekte yarar var.

 

Türkçedeki Anlamı

Yukarıda da izah edildiği üzere -sal, -sel; Dil Devrimi’nin bakiyesi olan yapılardan biridir. Bunlar Türkçeye yerleşmiş askerî, dinî, fikrî, ilmî, tarihî gibi birçok kelimedeki Arapça nispet ekinin (î) yerini tutmak üzere yararlanılan ve getirildiği kelimeye “nispet (Bağıntı, ilgi, ilinti.) bildirme, ait olma” anlamı veren eklerdir. Aslında dilimizde bu görev, söz konusu ekler kullanılmadan belirtisiz isim tamlaması yoluyla yahut aynı anlamı veren benzer işlevli ekleri (-an, -en, -ça, -çe, -lı, -li, -lık, -lik, -sız, -siz gibi.) ve yapıları (-la ilgili olan, olan, -an olan kimse, -dan olan kimse vb.) kullanmak suretiyle yerine getirilebilmektedir. Dünyanın en kadim dilleri arasında yer alan Türkçe, bu tarz farklı ifade imkânlarına, anlatım yollarına sahip güçlü ve zengin bir dildir. Nitekim mezkûr eklerin pek çok misalde Arapça nispet ekinin yerini tutması da mümkün değildir. Tut(a)madığı da hemen göze çarpmaktadır. Mesela, -sal, -sel ekleri “Arap’la ilgili olan, Arapça” anlamlarına gelen Arabî kelimesindeki nispet i’sini karşılamada yetersiz kalır. D. Mehmet Doğan’ın (2020b) da ifade ettiği üzere, Türkî kelimesi yerine Türksel biçimini kullanmak asla mümkün değildir. Fakat hâlihazırdaki durum, ileride işin bu raddeye gelebileceğine dair kaygıları artırmaktadır.

 

Örnekler

Kimi araştırmacıların “sal”lanan, kimilerinin de “Sala bindirilip sele verilen,” diye nitelediği böyle kelimeler, Türkçede 1940’lı yıllardan bu yana her geçen gün artmıştır ne yazık ki. Hakkında birtakım tartışmaların yapılması, Türkçeye yabancılığı, aykırılığı üzerine pek çok yazının kaleme alınması “Sallanan yahut sele verilen kelimeler”in sayısını azaltmadığı gibi bilakis böyle örneklere ilgiyi daha da ziyadeleştirmiştir. Dilimizin binlerce yıllık yapısına tamamen aykırı olan yeni şekillerle ekimiz, daha yaygın ve hemen her kelimenin sonuna ulanır hâle gelmiştir. Ne acıdır ki eğit-sel, gör-sel, işit-sel- yönet-sel gibi yanlış ama söylendiği vakit kullanıcısına, sözüm ona, entelektüellik ve modernlik (!) görüntüsü veren, dillerine de biraz Öz Türkçe (!) havası katan biçimlerin cazibesi gün geçtikçe artmakta. Akademik çalışmalarda, tezlerde, felsefi ve edebî metinlerde bu acı tablonun örnekleri hemen göze çarpıyor. Bunun yanında siyasetçiler, sanatkârlar başta olmak üzere ilim, kalem ve kürsü erbabı birçok kişinin dilinde de bu kelimeleri duymak mümkün.

D. Mehmet Doğan (2020a) imzalı Doğan Büyük Türkçe Sözlük’ün son baskısında geçen, mevcut diğer güncel sözlüklerde de kendisine yer bulan yüzlerce örnekten bir kısmı şöyle: abecesel (alfabetik, alfabe sırasıyla), anıtsal (abidevî, anıtlık), belgesel (belge niteliği taşıyan, belgelik), çevresel (çevrelik), çevrimsel (devrî, çevrimlik), çözümsel (çözümlemeli, çözümlü, tahlili, analitik), evsel (evle ilgili, eve ait), göksel (semavî, gökçül), görsel (görmekle ilgili, plastik, görüntü, fotoğraf, resim), işlevsel (işlevli, işe yarar, fonksiyonel) vb.

Gelenekselci, geleneksellik, gelenekselleştirmek, görsellik, görsel sanatlar, görsel sanatlar uzmanı, işlevselleştirebilmek, küresellik, küreselleşmek, yapısalcılık, yapısalcı anlayış, zihinsel engelliler, zihinsel engelliler öğretmenliği gibi türemiş biçimler, adlandırmalar, tamlama ve birleşikler ise ekin Türkçedeki yerini iyice sağlamlaştırdığını gösteriyor.

 

Sonuç

Türkçedeki alıntı unsurlara öz Türkçe karşılıklar bulma çabalarının acı mahsulleri arasında yer alan -sal, -sel ekleri; Dil Devrimi’nin kötü bir mirası, o hengâmeli dönemin çirkin bir hatırası olarak dilde yaşamaya devam ediyor. Üstüne üstlük her geçen gün etkinliğini artırıyor, kullanım sahasını genişletiyor. Başlangıçta dar bir alanda yararlanıldığı ve belirli kelimelere eklendiği anlaşılan bu ekler, bir yandan Türkçe fiil kök veya gövdelerine de getirilmek suretiyle dilin yerleşik kaidelerinin dışına çıkılmasına da yol açarken diğer yandan emsal teşkil ederek birçok olumsuz örneğin ortaya çıkışına zemin hazırlamıştır. Kelimelerin tahrifi yalnızca isimlerle ve Türkçeyle kalmamış, dilimizdeki Arapça, Farsça, İngilizce birçok Doğu yahut Batı kökenli kelime, bu “katil” yahut “virüs” ekten nasibini almıştır: ahlaksal, aletsel, bedensel, düşünsel, göndergesel, parasal, partisel, primsel, puansal vb. Oysa Arap asıllı olmasına rağmen asırlarca tabiatına uygun kullanılan nispet i’si, kastedilen manaya muvafık şekilde işletilmiş; ilahî, ma(v)î, semavî; Fuzuli, Kanuni, Rumî ve daha nicesi insanımızın dilinde, zihninde ve gönlünde yer edinmiştir.

O yıllarda dildeki “yabancı” unsurları ayıklamak isterken dilin bünyesine daha yabancı olan, yabancılıkla kalmayıp aynı zamanda zarar da veren başka ögelerin dile yerleşmesine fırsat verilmiştir. Ne yazık ki bu ameliyeler; Türkçenin binlerce yıllık birikimini yok ettiği gibi, tarihini hiçe sayan, kaidelerini çiğneyen, dilin kendi mecrasında tabiî gelişimini engelleyen pek çok unsurun dilde neşvünema bulmasına yol açmıştır.

Daha fazla kelimeyi sal’a bindirip kaybetmemek ve sel’e kaptırmamak temennisiyle…

Karabatak 64. Sayı, Eylül-Ekim 2022

 
Kaynaklar
Doğan, D. Mehmet (2020a), Doğan Büyük Türkçe Sözlük, 26 bs., Ankara: Yazar Yayınları.
Doğan, D. Mehmet (2020b), Türkçenin Cenaze Töreni, Ankara: Yazar Yayınları.
Eren, Hasan (1990), “Yeni Bir Ek: -sal, -sel”, Türk Dili, S 580, s. 291-305.
İbrahim Alâettin (1930), Yeni Türk Lügati, İstanbul: Kanaat Kütüphanesi.
Korkmaz, Zeynep (2007), “26 Eylül 1932 Dil ve Kültür Tarihimizde Bir Dönüm Noktası”, Türk Dili, S 669 (Eylül 2007), s. 403-410.
Lewis, Geoffrey (2007), Trajik Başarı Türk Dil Reformu, İstanbul: Paradigma Yayıncılık.
Şemsettin Sami (1901), Kâmûs-ı Türkî, İstanbul: İkdam Matbaası.
TDK (1942), Gramer ve Felsefe Terimleri, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
TDK (1945), Türkçe Sözlük, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
 
Yazar: İdris Nebi Uysal
27-01-23
E mail: tyb.org.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
-sal, -sel Eklerinin Türkçedeki Hikâyesi ve Bugünkü Durumu
Online Kişi: 20
Bu Gün: 482 || Bu Ay: 9.705 || Toplam Ziyaretçi: 2.201.456 || Toplam Tıklanma: 51.944.528