Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar | Okunma Sayısı: 267 |
Yahudi İngiliz tarihçi Bernard Lewis, ölmeden önce çok dikkat çekici bir gözlemde bulunmuştu Türkiye’nin AB (Avrupa Birliği) üyeliği konusunda. Kurt İngiliz “operasyonel akademyacı” Lewis, “Türkiye, AB’ye aslâ alınmamalıdır. Eğer Türkiye AB’ye girerse, bir asır içinde Avrupa Müslümanlaşır” demişti.
Burada sorulması gereken soru, bu tespitin doğru mu, yanlış mı olduğu sorusu değil. Burada izi sürülmesi gereken temel mesele, Avrupa’nın kendine güveninin buharlaştığı, Avrupa’yı ayakta ve diri tutacak güçlü bir felsefî temelin kalmadığı gerçeğinin bizzat Batılılar (Batılı düşünürler, büyük siyasetçiler) tarafından görülüyor olması meselesidir.
Filistin’de Gazze’de işlenen katliam ve soykırıma Batılı kitlelerin açıkça destek vermeleri, Batılı başkentleri kaygılandırdı. Bu nedenle Batı’da üçüncü bir İslâm düşmanlığı dalgasının patlak verebileceği endişesi taşıyorum.
Avrupa ülkelerinde Filistin’e destek veren insan hakları kuruluşları teker teker fişleniyor ve faaliyet yapmaları engelleniyor.
STK’lar her ülkede “örgütlü şiddet kullanan” devletin zorba gücüne karşı halkın nefes borusu işlevi görür. İnsanlığın gözünün içine baka baka masum insanların katledilmesine ses çıkaran STK’ların Batı ülkelerinde kara listeye alınmaları Batılıların ne kadar zayıf temeller üzerinde ayakta durduklarını ispat ediyor. Dahası, Batı ülkelerinin, özgürlük, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün hâkim olduğu ülkeler olduğu fikri de Gazze katliamında gösterilen katliamcı ve soykırımcı İsrail yanlısı tutumdan sonra iyice şehir efsanesine dönüştü.
KARİKATÜR KRİZİNDEN KUR’ÂN YAKMA EYLEMLERİNE…
Batı’da İslâm düşmanlığı dalgası, Arap ülkelerinin petrolü Batı emperyalizmine karşı silah olarak kullandığı ve “OPEC krizi” olarak adlandırılan hâdiseyle başlamıştı. İngiliz Yahudi tarihçi Bernard Lewis 1980’lerde The Atlantic Monthly isimli aylık fikir dergisinde yazdığı “The Muslim Rage / Müslüman Öfke” başlıklı makale ile Batı’daki İslâm düşmanlığının fitilini ateşlemişti.
Fas’tan Malezya’ya kadar İslâm, İslâm dünyasının en güçlü aktörü konumuna gelmişti. Eğer İslâm’ın yükselişi durdurulmazsa, İslâm’ın dünya tarihinin akışını değiştirecek bir medeniyet sıçramasına kaynaklık etmesi önlenemezdi. Bu da, Batılı emperyalistlerin dünya üzerindeki hegemonyalarının geleceğini tehlikeye sokacak “tehlikeli” bir gelişme olarak düşünülüyordu.
Bu nedenle 1990’ların başlarında Soğuk Savaş alelacele bitirildi, “terörizmle savaş” denilerek hayata geçirilen İslâm’la postmodern yöntemlerle sinsi bir savaş devreye girdirildi.
2000’li yılların ilk on yılına Fahr-i Kâinât Efendimizle ilgili yapılan karikatürlerin yol açtığı aşağılık kriz damgasını vurdu. Dalga dalga bütün Avrupa ülkelerine yayıldı karikatür üzerinden Rahmet Elçisine yapılan saldırı ve hakaretler!
Ardından yeni bir İslâm düşmanlığı dalgası hortlatıldı… Peygamberimize saldıranlar, bu kez Kur’ân’a saldırmaya, Batılı başkentlerde Kur’ân’lar yakmaya başladılar.
ÜÇÜNCÜ DALGA İSLÂM DÜŞMANLIĞI
Filistin’de yapılan soykırım Batı’da kitlelerin İslâm’a yoğun ilgi duymalarına ve hızla Müslüman olmalarına yol açtı.
Bir kaç gündür Avrupa’da dolaşıyoruz. Yeni bir İslâm düşmanlığı dalgasının kışkırtılacağını, Avrupa’daki Müslümanların hazırlıklı olmaları gerektiğini düşünüyorum.
Avrupa’da yaşayan Müslümanları hedef alacak saldırılar tezgâhlanabilir. Böylesi bir İslâm düşmanlığının en önemli nedeni bütün negatif propagandalara rağmen Filistin’deki Müslümanların insanlığın haysiyetini korudukları gerçeğinin görülmesi üzerine Avrupa’da İslâm’ın hızla yayılıyor olması gerçeğidir.
Avrupa’da yegâne yaşayan ve yaşanan din İslâm!
Hıristiyanlık bitti, çoktan tarih oldu, hayattan sürgün edildi. Sadece bir Leviathan gibi ruhsuz bir kurum, bir canavar olarak kilise var. Kiliseler bomboş ve teker teker kapatılıyor, satılıyor, önce sinema salonu, sanat galerisi olarak kullanılıyor, sonra da Müslümanlar tarafından satın alınıyor ve camiye çevriliyor!
Bir taraftan Avrupa’da hızla yayılan ve en diri, en canlı din olarak yaşayan dinin İslâm olması, öte yandan da ailenin kutsal olduğu Müslümanların nüfusunun hızla artması, Batılıları kaygılandırıyor…
Avrupa ülkelerinde ırkçı, faşist hareketler İslâm düşmanlığı yapıyor görünüyor ama bunun büyük bir yanılsama olduğunu söyleyeceğim: Avrupa hükümetleri, İslâm’ın yükselişini durdurabilmek ve Avrupa’daki halkları, özellikle de Müslümanları hem İslâm’dan soğutmak hem uzaklaştırmak hem de Batılıları protesto eden Müslümanların sert tepkilerini göstererek İslâm’a tepki göstermelerini sağlamak gibi birkaç amaç güdüyorlar aynı anda.
İslâm düşmanlığı, gerçekte ırkçı, faşist hareketlerin işi değil. Onlar sadece kullanılıyorlar. İslâm düşmanlığı, sözünü ettiğim temel nedenlerden ötürü, uzun vadeli Avrupa stratejisinin kaçınılmaz sonucu.
Avrupa’da yüzyıl önce Yahudilere yapılan soykırım, bu kez Müslümanlara karşı yapılabilir. Avrupa’nın vicdanı, merhameti filan yoktur. Avrupa ruhsuzdur! Thomas Paine’in o çarpıcı tespitini hiç unutmamak lazım: “İnsanlığın kökünü kazıma konusunda kimse Batılılarla yarışamaz!”
Batı, İnsanlık düşmanıdır. Hakikat düşmanıdır.
Kendine tapar!
Kendine boyun eğmeyeni cadı kazanlarına atar, engizisyon mahkemelerindeki işkencelerle ve fırınlarda ateşlerde yakar! Hiçbiri abartı değil bu söylediklerimin, değil mi?
Önümüzdeki dönemde Avrupa’da büyük bir İslâm düşmanlığı dalgası hortlatılabilir.
O yüzden Müslümanların güçlenmesi, ümmet şuurunu diriltmeleri şart!
Vesselâm.
Yazar: Yusuf Kaplan |
28-04-24 |
||
E mail: yenisafak.com | Tweet | ||