Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar | Okunma Sayısı: 223 |
Nasıl yapmalı?
İktidarı ve muhalefetiyle siyaset büyük bir çöküş yaşıyor. Halkın siyasi kurumlara inancı bence tükenmiş durumda. Yani insanlar, (iktidar ve muhalefetiyle) siyasetin herhangi bir soruna çözüm bulacağına pek inanmıyorlar. Bunlar benim gözlemlerim.
Temel sorun adalet. Yargının bağımsızlığından bahsetmiyor artık kimse. Çünkü o bir ütopya. Öyle bir şey geçmişte de yoktu şimdi de yok. Sokaklar, adaleti bellerinde taşıdıkları silahlarla kendi başlarına sağlamaya çalışan insanlarla dolu.
Bazı yargı mensuplarının, pozisyonlarını ve hukuku istismar ettikleri olaylarla çalkalanıyor sosyal medya. Savcı, halı saha maçında tartıştığı rakibini tutuklatıyor!?
İnsanlar adalet sisteminden bir şey beklemekten çoktan vazgeçmişler. Bunun nasıl bir umutsuzluğa sebebiyet verdiğini, toplum psikolojisini nasıl allak bullak ettiğini anlamaya çalışmak lazım. Bu umutsuzluk bir patlamayı tetikleyebilir. Çünkü insanlar, can, mal ve namus güvenlikleri olmadan yaşadıklarını düşüyorlar ve haksız sayılmazlar. Başlarına bir şey gelse, hesabını soracak bir kurum olmadığına inanıyorlar.
***
Sıradan lokantalardaki sıradan menülere bile ciddi paralar ödemek zorundasınız artık. Giyim kuşam da aynı şekilde çok pahalı. Temel gıda maddelerindeki pahalılık katlanılır düzeyin üzerine çıktı. Sermaye her geçen gün fiyatları yukarı çekerek, hukuku çiğneyerek, halkın sırtındaki yükü keyfince artırıyor. Halk adına bu vahşi sermaye gruplarını denetleyecek, onlarla mücadele edecek, onları yargılayacak bir irade olduğu söyleniyor ama biz onu bir türlü sahada göremiyoruz.
Dünyanın en pahalı ama en sağlıksız meyve sebzesini yiyor millet. Avrupa’nın kapıdan çevirdiği meyve sebzeler çekinilmeden iç pazara veriliyor. Marketlerden aldığınız ürünlere güvenemiyorsunuz. İçinde %60 süt olduğu yazan ürün teste giriyor ve içinde gerçekte %4 süt olduğu ortaya çıkıyor. Süt süt değil, yağ yağ değil, şeker şeker değil! Alışveriş yaparken kandırılmamak için azami çaba sarfetmelisiniz, size nasıl tuzaklar kurulduğunu fark etmelisiniz. Çünkü bir şey satmaya çalışanların büyük bir kısmının sizi kandırmaya çalıştığı gerçeğiyle yaşıyorsunuz.
Bir ev almanın, bir ev tutmanın, bir evi donatmanın maliyeti, beş sene öncesinin satın alma gücüne göre kat kat artmış durumda. Ev sahibi-kiracı sürtüşmeleri, evlerin dinamitlenmesine, kiracıların öldürülmesine kadar vardı. Halkın meselesini iyi kavrayamayan çözümler, mağduriyetler yaratmaya son sürat devam ediyor.
***
Sokak köpekleri meselesi yıllardır bir türlü çözülmedi. Bir sürü çocuk köpekler tarafından parçalanarak öldürüldü. Siyaset olup bitenleri sadece izlemekle kalmadı, bazı siyasiler, halkın tepkisine karşılık, köpeklerle poz vererek, köpekleri metrolara sokarak karşılık verdiler. Siyasetin halktan kopuşunun önemli kanıtlarından biridir bu!
Toplumun genel ahlak düzeyinde gözle görülür düzeyde bir düşüş var. Bencillik, hazcılık, umursamazlık, nihilizm tabanını inanılmaz ölçüde genişletmiş durumda. Güvenip bir ustaya işinizi teslim edemiyorsunuz! Kandırılmaktan, bekletilmekten, zarara uğratılmaktan korkuyorsunuz.
Bir kaç gün Müge Anlı izleyerek, büyük kentlerden sonra taşrada da “aile krizinin” ve çürümenin ne boyutlara vardığını rahatlıkla görebilirsiniz. Sığınağımız, kafamızı dinleyip “kendimizi bulacağımız” yegane yer, Anadolu’nun, bir korku filmi setine dönüşmüş olması herkesi düşündürmeli.
Eğitim sisteminde büyük ve telafisi mümkün olmayan yanlışlar yapıldı maalesef. Bir kuşak kaybedildi. Öğrenciler iki cümleyi bir araya getiremeyecek durumdalar maalesef. Anlama düzeyleri müthiş düşük. Ivır zıvır bilgilerle iğdiş edilmiş zihinlere sahipler. Kötü eğitim sonumuzu getirecek, daha açık nasıl ifade edilebilir ki? Okulun hediye ettiği kitapları toplayıp yakan, yakabilen, bu cürmü işlemekte sakınca görmeyen bir öğrenci kuşağı var karşımızda.
Televizyonlarımız, dizilerimiz, filmlerimiz, popüler müziğimiz insan zekası ve haysiyetiyle bağdaşmayacak; çarpık, köksüz ve bomboş bir dünya görüşünü yansıtıyor. Anlatıların temel meselesi, kimin kiminle sevgili olduğu veya olacağı… Koca bir dizi endüstrisi bu belden aşağı tema etrafında dönüp duruyor.
İnsanımız gelişmemişliğimiz ile ilgili geçmişe çok fazla bahane buluyor, ama, görüyoruz ki ülkemizde düşünceye, estetiğe ve bilgiye yeteri kadar değer verilmiyor. İnsanlar imkanlarını lükse, konfora, gösterişe harcıyorlar. Bir dergiye sponsor olan, bir tiyatro grubu kuran, sanata para yatıran zengine nadiren rastlanıyor. Para düşünceye hizmet etmiyor. Üretim sevilmiyor. Bir şeyler vücuda getirmek için bir araya gelen insanlara pek rastlanmıyor. Hazır olanı tüketmek tercih ediliyor.
Eşine az rastlanır bir atalet, hazırcılık, tüketimcilik bütün toplumu kuşatarak felç etmiş durumda. Anadolu hala büyük uykusundan uyanmış değil. Koca ülke birkaç müteşebbisin açtığı alana sıkışmış durumda.
***
Bütün bunların tek sorumlusu siyaset demeyeceğim. Çünkü değil. Siyaset toplumun taleplerinin bir yansıması. Toplumun ilişkiler ağı, değer yargıları siyaseti biçimlendiriyor. Orada gördüğümüz kendi yansımamız! Kokuşan bir toplumun pirüpak bir siyaseti olamaz zaten.
“Çürümenin nedeni şu ve çözümü de şu ”gibi hazır bir reçetem yok. Bu tip hazır reçetelere de itibar etmem şahsen. Ama bir çürümenin olduğu ve bunun bütün bünyeyi sardığı konusunda benim gibi pek çok insanın kafası net.
Biz her şeyin tepeden inme yapılmasına çok alışmış bir topluluğuz. Bütün modernleşme tarihimizin başrolü iktidar ve bürokrasiydi. Halk hiçbir zaman özne olamadı! Halk kendini akıntıya kaptırmaktan, ve böylelikle sorumluluktan kaçmaktan pek hoşlandı. Belki de en büyük sorunlarımızdan biri budur!
Bu toplumu şuan olduğundan daha güvenli, nezih, saygın ve gelişmiş bir hale getirmek siyasetin olduğu kadar, tek tek bizim de görevimiz! Toplum olarak, dizilerden ve sosyal medyadan kafamızı kaldırıp, görev ve sorumluluklarımız üzerine ciddiyetle, enine boyuna düşünmek, başlangıç için iyi bir adım olabilir. Gerisi nasıl olur, belki siz de bir şey söylemek istersiniz…
Yazar: Ali Osman Aydın |
25-05-24 |
||
E mail: yeniakit.com | Tweet | ||