HALEB'E DÖNÜŞ

Halep, 12 Aralık 2016'da Rus ve İran destekli Esed ordusu tarafından düşürülmüştü. Üzüntümüz hadsizdi. 30 Kasım 2024'te geri alındı.

ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
"Her kim selefin bilmediği bir amel icad ederse, Peygamber'in risalete ihanet ettiğini iddia etmiş olur. Çünkü din tamamlanmıştır (Maide, 3) O gün din olmayan şey bugün de din değildir."
İmam Mâlik
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 176
Yazar: Mustafa Armağan
SÖMÜRGECİ KAFA ÇARŞAF VE PEÇEYE DÜŞMANDIR

SÖMÜRGECİ KAFA ÇARŞAF VE PEÇEYE DÜŞMANDIRHem hayat tarzımıza (“yaşam biçimimize”) asla karışılmasın diyen ama öte yandan diğer bütün “yaşam biçimlerine” müdahale hakkını kendinde bulan ilginç bir Kemalist taarruz döneminden geçtiğimizi görüyorsunuz. Gün geçmiyor ki, başörtüsü ve özellikle çarşafa sözlü veya fizikî saldırı olmasın.

Kemalistlere sorarsanız “Atatürk kadınların giyim kuşamına asla karışmadı”. İyi de Atatürk karışmadıysa siz neden karışıyorsunuz?

Kaldı ki, merkezi idare bir yasal düzenlemeye giderek kadınların çarşaf ve peçesine müdahale etmemiş olsa da, bu iş valilikler eliyle çözülmeye kalkılmış, bunun için de valilik genelgeleri çıkarılmış, polis ve jandarma görevlendirilmiş hatırı sayılır para cezaları da kesilmişti. Para cezasını ödeyemeyen kadın da soluğu ya nezarethanede veya hapishanede alıyordu. Ta ki ailesi cezayı getirip ödeyene kadar.

Filistinli düşünür Edward Said’in Oryantalizm adlı kitabı şu birbirini bütünleyen iki tezle ortaya çıkmıştı:

Oryantalistlerin gözünde Doğu, hem bir bilgi nesnesi, hem de bir arzu nesnesidir. Bilgi nesnesidir; zira onun hakkında toplayacağı bilgiler bir iktidarın, dünyaya egemen olma ihtirasıyla dolu Batılı öznenin iktidarının işine yarayacaktır. Arzu nesnesidir; çünkü bu bilgi, onun kendisinden başkasına (öteki’ne) egemen olma, onun üzerinden kendini tanımlama, ele geçirme, fethetme arzusunun aracı olmaktadır. Zaten bu iki araçla, bilgi ve arzuyu beraberce gerçekleştirmek amacıyla Avrupa’da Doğu hakkındaki araştırmalar gerçekleşmiştir Edward Said’e göre. Çoğunlukla da, bilgi vasıtasıyla doyduğu halde oryantalist özne, Doğu’yu arzusuna da ram etmek istemiş; lakin bu arzuya Doğu’nun kendini kolay ele vermeyen suskunluğu, vakarı ve haysiyetli direnişi karşı koymuştur.

Daha somut planda ise Doğulu kadın imajı, kadının da peçesi, çarşafı ve başörtüsü bu direnişin sembolleri olmuştur onların gözünde. (“Onların gözünde”nin altını çizişim boşuna değil, birazdan tekrar döneceğiz çünkü bu noktaya.)

Profesör Meyda Yeğenoğlu, Batı’nın bu ikili iktidar aygıtına Doğulu direnişin en somut sembolünü “çarşaf ve peçe”de (veil) bulur. Çünkü çarşaf ve peçe, Batılıların Doğu’nun içerisine girme, “fetih ve nüfuz etme fantazilerinin etrafında döndüğü bir ekran” işlevini görmektedir. Hem kadının içerisine nüfuz etmesine engel olan “bez”e öfkelenmektedir

Oryantalist özne, hem de ilginçtir merakını uyandırmaktadır.

Kadının sırlarını çarşaf ve peçeyle gizlemesi, Batılı ‘erkek’ gözün sorgusuz sualsiz “keşf”ini engellemektedir çünkü. Çarşaflı ve peçeli kadın bu haliyle onu reddetmekte, hatta onu kaale bile almaz görünmektedir. Bir arzu nesnesi halinde fantazilerini süsleyen Doğulu kadın, kendisini açmadan Batılı erkeği bir kamera gibi izlemekte, o ise bu alçaltıcı, tek yanlı ve kendisiyle ilgilenmeyen “yabancı” bakışların karşısında ezilmektedir. Cezayirli düşünür Frantz Fanon’un diliyle söyleyecek olursak, “Kimseye görünmeden herkesi gören bu kadın, sömürgeciyi kızdırmaktadır. İlişkide karşılıklılık yoktur. Kadın kendini teslim etmez, vermez, sunmaz.”

Çarşaf ve peçe takan kadın ile erkek arasındaki roller tersine çevrilmiş gibidir. Burada artık egemen rol erkeğin, beyaz Avrupalı erkeğin değil, çarşaflı ve peçeli kadının oynamakta olduğu roldür. Erkeğin “bakan ve keşfeden” özne olma özelliği elinden alınmaktadır. Bir yanıyla çarşaf ve peçe keşif arzusunu, erkeğin kendisini yitirdiği masumiyet ve deruniliği bir başkasında elde etme arzusunu kışkırtmaktadır, öbür yanıyla ise erkeğe meydan okunmaktadır.

Bazılarının zannettiği gibi kadının çarşafın arkasına saklanması onun ikinci sınıf insan olduğu anlamına gelmez; tam tersine çarşaf giyip, peçe takarak asıl inisiyatifi, görülmeden bakma inisiyatifini ele geçirmektedir kadın. Karşısındakini edilgenleştiren bu bakıştır işte Doğulu kadın karşısında Avrupalı erkeği rahatsız eden şey.

Çarşaf ve peçe çıkarılmadığı sürece Batılı erkek, bu kendini sakınan ve sırlarını kendine saklayan kadın üzerinde egemenlik tesis edemeyecek, o kendinden menkul üstünlüğünü kanıtlayamayacaktır. Batılı erkek, tam da Doğu’yu keşfettiğini sandığı bir sırada vurgun yemiş gibi olur bu bakışlar karşısında; çarşaf ve peçenin ördüğü duvar, onun kahraman ve kaşif kimliğini kurmasına ağır bir darbe indirir.

“Peçeyi açmak” tutkusuyla Doğu’ya yönelen Gérard de Nerval, Elias Canetti, Gustave Flaubert ve Novalis gibi Avrupalı edebiyatçılar çarşaf ve peçenin kahredici direnişiyle karşılaşınca garip bir biçimde Doğu’dan soğurlar. Doğu’nun ‘esrarı’ ve bu esrarın kışkırttığı fantezileri suya düşmüştür çünkü. Bu nedenle Paul Valéry “Doğu kelimesinin insanın zihninde bir etki uyandırması için (…) o diyarlara hiç ayak basmamak” gerektiğini dahi söyleyecektir.

Bir “fark” marjı çıkmaktadır karşılarına; asla kapatılamayacak olan bu “fark” her şeyi kendisine ram etmeye ve dönüştürmeye ant içmiş olan oryantalist özne için son derece rahatsız edicidir. Peçe denilen “maske” çıkartılmalı ve Doğulu kadın, direnmeden, arzu nesnesi olmaya razı Batılı kadın gibi teslim alınmalıdır.

Yaşadığımız “başörtüsünü açtırma” saplantısının altında da, başörtülülerin onlarla aralarına diktikleri bu “radikal fark” engelini aşma nevrozu yaşanıyor. Başörtülü birinin başörtüsünü takmak suretiyle oryantalist bakışı özümsemiş mercilerle aralarına aşılmaz bir fark koyması, onların bakışıyla arzu nesnesi değil, bir başka özne olmayı seçmesinden gelmektedir. Her şeyi özdeşleştirme ve kendisi dışındakileri, farklı olanı reddetme ve kendine benzetme hırsındaki bu toptancı bakışın karşısına başörtülülerin farklı olduklarına dair bir bilinçle çıkmalarıdır onlara asıl rahatsızlık verici olan.

Yazımızda da faydalandığımız Meyda Yeğenoğlu’nun “Peçeli Fantaziler: Oryantalist söylemde kültürel ve cinsel fark” başlıklı makalesinde şunları okuruz:

“Peçe, kendi aracılığıyla Doğu’nun kavranıp anlaşıldığı bir figür, Doğu kimliğinin kurucu bir öğesi haline gelir. Doğu’nun kimliği elden kayıp giden bir muamma, Batı rasyonalitesi aracılığıyla aydınlatılması gereken bir sır gibi nitelenir. Batılı özne, Doğu’nun gizli gerçeğini onu figüratif bir biçimde temsil ederek aydınlatmaya çalışır. Böylece peçe, Doğu’nun perdesi, aldatıcı biçimi ve maskesi gibi gösterilir; ama bu durum aynı zamanda ister istemez Batı’nın Doğu’yla bir derdi olduğunu da gösterir”. (Oryantalizm, Hegemonya ve Kültürel Fark, Der: Fuat Keyman, Mahmut Mutman, Meyda Yeğenoğlu, İletişim Yayınları, 1996.)

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Mustafa Armağan
02-06-24
E mail: yeniakit.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
SÖMÜRGECİ KAFA ÇARŞAF VE PEÇEYE DÜŞMANDIR
Online Kişi: 11
Bu Gün: 371 || Bu Ay: 5.384 || Toplam Ziyaretçi: 2.370.750 || Toplam Tıklanma: 54.484.344