Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar | Okunma Sayısı: 416 |
İnsanın en ilginç vasıflarından biri şaşırma veya hayret etme özelliğidir. Aslında sadece beklenmedik bir durum karşısında şaşırma anlamıyla hayret, insana mahsus bir özellik değildir. Hayvanlar da beklenmedik durumlar karşısında şaşkınlığa düşerler, ne yapacaklarını bilemezler ve içinde bulundukları hali yönetmekte zorlanırlar.
Hayreti insana mahsus kılan şey, aklın gereği olan yahut insani idrakin uzantısı olan bir şaşırma hali olmasıdır. Nitekim klasik dönem filozofları, hayret anlamına gelen taaccübün insan aklın vasıtasız özelliklerinden biri olduğunu ve düşünme gücünün, zorunlu olarak hayret etmeyi gerektirdiğini söylemiştir. Bu anlamıyla hayret, düşünme gücümüzün yani aklımızın alıştığı düzenliliği bozan, sebep-sonuç ilişkisini takdir etmekte zorlandığımız durumlarda yaşanır.
Hayret halleri genellikle muhtemel alternatiflerden herhangi birini takdir veya tercih etme bilgisini yavaşlatır, dondurur veya işlevsizleştirir. Farklı dereceleri olmakla birlikte bu durumlar, gündelik tecrübelerimizden manevi idraklere uzanan geniş bir yelpazeye yayılır. Geniş yelpazede temel anlam korunmakla birlikte hayretin ilgili olduğu durumlar yani konuları değişir. Konuların karakteri, hayretin de karakterini etkiler. Bu bağlamda hayret yelpazesi yüzeysellikten derinliğe yahut bilgisizlikten kesin bilgiye doğru ilerler. Bu sebeple hayretlerimiz, sadece şaşırmalarımızı değil aynı ölçüde şaşırmamıza konu olan şey ve duruma dair bilgi veya marifet derecelerimizi de ifade eder.
Sahip olduğumuz bilgi seviyesi, oldukça karmaşık bir durumdur. Her ne kadar bir şeylere dair bilgi durumumuz, ilk bakışta onlara dair idrakimizin olup olmaması anlamına gelse de sadece bu kadarını ifade etmez. Çünkü bilgimiz ve cehaletimiz, yönelişlerimize, taleplerimize ve imkânlarımıza göre oluşur. Nesne, olay ve olgulara dair idrak seviyemizi yansıttığı ölçüde hayretlerimiz de pek çok şeyin göstergedir. Ahlâkî tercihlerimize, eğitim durumumuza, ilişkilerimize, hedeflerimize ve başka pek çok şeye delalet ederler. Fakat hayretin delalet ettiği bütün muhtelif durumları birleştiren bir şey vardır: Hayret, bizim için sıra dışı olanı ifşa ederken neyi sıradanlaştırdığımızı da ima eder? Hayretlerimizi olumlu ve olumsuz yahut iyi ve kötü yapan da işte onların ifşa ve ima ettiği sıradanlık ve sıradışılıktır.
Keşke imkân olsa da son iki yüz elli yıldır bizim için nelerin sıradan nelerin sıradışı olduğunu ve bunların içinde yaşadığımız şu yıllara gelinceye dek nasıl değiştiğini bir bir sayıp dökebilsek. Sadece bu gözle toplumsal tarih yazılabilir. Fakat buna ne benim bilgim yeter ne de bu gazetenin sayfaları. Ben meseleyi şuraya bağlamak istiyorum: Bir toplumda insanlar işini düzgün yapan memura, dürüst esnafa, elinin emeğiyle geçinmeye çalışan bir gence, işini iyi yapan bir tamirciye, halka hizmet etme derdinde olan bir siyasetçiye, kendisini kandırmayacağına kanaat getirdiği bir servis elemanına, vazifesine dört elle sarılan bir imama şaşırıyorsa o toplumda ahlâkî kriz var demektir, kötülük sıradanlaşmış, iyilik dikkat çeker hale gelmiştir. Oysa iyilik ancak ortalama iyilik alışkanlıklarının çok ötesinde olursa hayret konusu olabilir. Aksi halde iyilik zaten genel durumu ifade ettiğinden dikkat çekmez, ona aykırı kötülükler dikkat çeker. Bu noktada takdir etme ile şaşırmayı karıştırmamamız gerekir. Her türlü meslek erbabı, o mesleğin erdemiyle donandığı için takdire şayandır. Fakat mesleğin gereğini yerine getirmek, hayretin konusu olmaz. Hz. Musa (as) bir duasında “Rabbim içimizden sefihlerin yaptıkları yüzünden bizi helak mı edeceksin?!” (Araf /206) demişti. Dua edelim de bizi hayrete düşüren şeyler sadece içimizden sefihlerin yaptığı fiiller olsun.
Yazar: Ömer Türker |
17-03-25 |
||
E mail: yenisafak.com | Tweet | ||